Önemli Bir Yapıt: Cumhuriyet ve Antropoloji

Değerli tarihçi Zafer Toprak’ın önemli bir yapıtı yayımlandı: Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji (Doğan Kitap). Kitabın başlığını yadırgayanlar olacaktır. İçeriğini kısmen de olsa açıklayabilecek alternatif bir başlığı ben önereyim: “Eksikleri, çelişkileri, iniş-çıkışları ile Cumhuriyet’in Kültür Devrimi..” “Kültür devrimi” ifadesi ile insanî bilimlerin araştırma gündemlerinde bir niteliksel değişimin başlatılması ve bunun ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim sisteminin tüm aşamalarına yansıması kastediliyor. Zafer Toprak da hedefleri bakımından bir kültür devriminin söz konusu olduğunu vurguluyor. Uygulamada ise, insanî bilimler ve eğitim sistemi üzerinde (özellikle Atatürk’ün ölümüne kadar) köklü değişiklikler gerçekleşmiştir.

Bu devrimin baş oyuncusu, planlayıcısı ve (belli ölçülerde) uygulayıcısı Atatürk’tür. Zafer Toprak’ın ifadesiyle, “Cumhuriyet ve Antropoloji’nin amacı, seçkin devlet adamı Atatürk’ün düşünce dünyasına ışık tutmak [ve]... zihinsel oluşumunda[ki] fay hatlarının izlerini sürmek[tir].” Yazara göre, 1919 ve 1928 Atatürk’ün düşünce dünyasının fay hatlarındaki “kırılma noktalarını oluşturuyor. İlki siyasal dönüşümün, ikincisi kültür devriminin başlangıcı[dır]. Yaşamının son on yılını Atatürk, Cumhuriyet’in ‘yeni insanı’nı kurgulamaya hasrediyor.”

“1919 kırılması”, Mustafa Kemal’in millî mücadelenin liderliğini üstlenmesi ve “Cumhuriyet devrimleri” diye bilinen hukuk, kamu yönetimi, siyaset alanlarında gerçekleştirilen üst-yapı dönüşümlerini örgütlemesi ile sonuçlanıyor. Toprak’ın kitabı bu anlamdaki Cumhuriyet devrimleriyle değil, kültür devrimi kırılması ile ilgilidir ve bu nedenle Atatürk’ün son on yılı üzerinde odaklanmaktadır. Bu yapılırken, kapsanan konuların Avrupa ve Türkiye’deki öncülleri de (zaman zaman 19. yüzyıla kadar uzanarak) gözden geçiriliyor. Böylece, kitap, Osmanlı’da ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde farklı Batı akımlarının etkisi altında biçimlenen insanî bilimler tarihine de ışık tutmuş oluyor.

Kültür devriminin Toprak’a göre nihaî amacı olan “Cumhuriyet’in yeni insanını kurgulamak” farklı bir ifadeyle yaygın dünya görüşlerini, değer sistemlerini kökten dönüştürmek gerçekleşti mi? Bilimsel araştırma gündemlerinde ve eğitimin müfredatında hayata geçirilen radikal (ancak “tepeden aşağı”) bir değişimin, tek başına bu ütopik amaca ulaşması beklenemezdi. Zafer Toprak, bu tıkanma olgusunu açıkça tartışmıyor bazı başarısızlık örneklerine değinmekle yetiniyor.

***

Cumhuriyet ve Antropoloji, kültür devriminin mimarı olan Atatürk’ün düşünce dünyasını biçimlendiren kaynaklara da ışık tutuyor. Aydınlanmacı Fransız düşünürlerinin etkilerini ve Fransız devriminin Jacobin akımına duyulan yakınlığını biliyorduk Toprak da teyit ediyor. Bunların dışında, ünlü İngiliz sosyalisti H.G. Wells’in Dünya Tarihi kitabının Atatürk’ü çok etkilediğini onun talimatıyla Cihan Tarihi’nin Umumî Hatları başlığı altında Türkçeye çevrilerek beş çiltte yayımlandığını da öğreniyoruz. Yine Toprak’tan öğrendiğimize göre, Fransız tarihçiliğinin zirve noktalarından birini oluşturan Annales okuluna da temel oluşturan L’evolution de l’humanite (“İnsanlığın Evrimi”) başlıklı kitap dizisinin de Atatürk üzerinde belirleyici bir etkisi olmuştur. Dokuz kişilik bir tarihçi ekip, “L’evolution de l’humanite serisinden yola çıkarak Atatürk’ün yönetiminde Türkiye için yepyeni bir tarih kurgulama çabası içinde” yer alacaktı. (s.248)

Wells’in kitabının ve Fransız yapısal tarihçilerinin temsil ettiği anlayış, Toprak’a göre, Türkiye’nin kültür devrimini biçimleyen etkenler olarak önem taşırlar. Önceki tarih anlayışları, Namık Kemal’in benimsediği (ve Kayı Han aşiretiyle başlatılan) “Tarih-i Osmanî kuramı” ile “Ziya Gökalp’in Türkçülük kuramı” arasına sıkışmaktaydı (s. 247). Meşrutiyet’in ortalarına kadar eski çağ tarihi anlatımlarında ise, o dönemler için “başka kaynak olmadığı için semavî kitaplar, ...[örneğin] Tevrat kökenli bilgiler kullanılmıştı”. Kısas-ı Enbiya, yani Peygamberler Tarihi temel kaynak olunca, insanlığın, “altı bin yıl önce, Basra’ya iki günlük yolda, Fırat nehrinin üzerinde doğduğu sanılıyordu.” (s.351-2, 363)

Wells ve Franszı tarihçiliğinden ilham alan yeni anlayış ise, “tarih bilimini büyük tabiat olaylarına, kitlesel akınlara, göç yollarının keşfine, jeolojiye, antropolojiye, kraniyolojiye, filolojiye ve dilbilimine... dayandırma girişimiydi.” (s. 247). Bu yeni anlayış, araştırıcıları doğrudan doğruya doğa tarihine götürecek “insan yaşamının, milyonlarca yıllık bir geçmişe” dayandığı anlaşılacak, doğrudan evrim kuramına ve “hayat zinciri” söylemine kapı aralanacaktı.

İlkokul beşinci sınıf kitabında insanın oluşumu, artık şöyle anlatılacaktı: “...çok uzun zamanlar içinde, dünyanın karaları, denizleri değişmiş eski otlar, hayvanlar yerine yavaş yavaş yeni cinsleri geçmiş insanımsı maymunlardan sonra da insanlar meydana çıkmıştır.” Ortaokul I. sınıf tarih kitabı ise bir adım daha ileriye gidiyor: “Tanrı’yı bulan, bunun sırlarını açan ve açmağa çalışmakta olan insan zekâsıdır.” (s.363, 367, 369).

Zafer Toprak, Darwin’ci savlarla başlayan tarih öğreniminin Atatürk’le birlikte son bulduğunu açıklıyor: “Gazi’nin ölümü ertesi Darwinist bilgiler, Hayat Zinciri tarih kitaplarından silindi.” “Peygamberler Tarihi”ne dönüş söz konusu değildi ama “artık evrim biyolojik olmaktan çıkıyor kültürel ve toplumsal alana hasrediliyordu.”

***

Bunlar, Cumhuriyet ve Antropoloji’nin zengin içeriğinin küçük bir kesitidir. Kapsanan diğer temalardan birkaçını sıralayalım: Sosyoloji ile antropoloji arasındaki öncelik yarışması Türk kavimlerini sarı ırka bağlayan Batılı tezlere karşı fizik antropoloji araştırmalarının önem kazanması Afet İnan’ın öncülüğünde Anadolu’da 64.000 kişilik (ve kapsam bakımından dünyada ilk olan) antropolojik anketin Türk tarih tezi açısından önemi 1920’li ve 1930’lu yıllarda aydınlanmacı perspektifin değişimi Cumhuriyet’in kültür devriminin dönemin Avrupası’ndaki kültür ve bilim ortamlarıyla bağlantıları...

Karikatürleştirilmiş bir “resmî tarih tezleri” anlatımı, Kemalizme dönük saldırılarda cephane olarak kullanılır. Cumhuriyet ve Antropoloji’de Zafer Toprak, bu anlatımın sığlığını, açık bir polemiğe girmeden ortaya koyuyor ve bunu çok iyi yapıyor.

Ben de bu vesileyle, Türkiye’de antropoloji biliminin üç kurucusunu, Muzaffer Şenyürek, Kılıç Kökten ve Şevket Aziz Kansu’yu, insanî bilimlerin hurafelerden ve ırkçı sapmalardan arındırılmasına katkıları nedeniyle saygıyla anıyorum. Üçü de karım Çiğdem Boratav’ın hocaları ve meslektaşları idi.