Nereye gidiyoruz?

Herkes hemfikir: Olağan dışı bir dönemden geçiyoruz. Nereye gidiyoruz? Rivayet muhtelif.

Kapsamlı bir çözümlemeye yerimiz yok. Birkaç tema üzerinde yüksek sesle düşünelim o kadar…

ÖYM-Silivri düzeni çökerken devlet dağılıyor.

Ordu Üniversitesi’nden Deniz Yıldırım’ın sözleriyle, “ÖYM ve Silivri Kamp Hukuku düzeni” son buluyor. Ve son bulurken devlet dağılmaya başlıyor. Sorun, baskı aygıtlarında bir boşluğun oluşmasının ötesine geçiyor emniyet, yargı parçalanıyor felce uğruyor.

Dağılma, Cemaat-AKP ittifakının bunalımı ile başladı. İttifakın kesin çöküşünü simgeleyen 17 Aralık saldırısı son darbe oldu. Sonrasında ortaya çıkan tablo, traji-komiktir.

İslamcı faşizmi yerleştirme modelinin, Türkiye kapitalizminin geleneksel kapkaç, rant yaratımı ve paylaşımı süreçleriyle bütünleştiği biliniyordu ama ortaya çıkan rezilliklerin boyutu herkesi şaşırttı. Teşhir edildiler inkâr dahi edemediler. Bir ara, “devlet kasasından para çıkmamışsa yolsuzluk yoktur” safsatasına sığındılar o tutmayınca yüzsüzlüğe vurdular: “Bizi nasıl dinlersiniz? Gizlimizi-saklımızı hangi cüretle açıklarsınız?…”

Yasama organının, torba kanunlarla kapkaç mekanizmasını hızlandıracak biçimde kullanıldığı biliniyordu ama ses kayıtları pazarlıkları, manipülasyonların ortaya çıkarınca en kötümserler dahi şaşırdı: “Gerekirse yasayı çıkarırız. Suçu, suç olmaktan çıkarırız…” İstisna değil yaygın, ölçüsüz bir yozlaşmanın sembolik yansımaları…

Örnekleri artırmak anlamsızdır. Olay, “meşruiyeti yitirme” boyutlarını aşmıştır. Bilinen işlevleri, özellikleri ile devlet dağılmaktadır. Marksistler Türkiye’de sınıf hegemonyasının hangi yöntemlerle, hangi kurumsal düzenlemelerle hayata geçirildiğini incelerler. Devletin bir mafya (çete) yönetimine dönüşmüş olduğu aniden ortaya çıkınca, tüm çözümlemeler geçersiz hale geldi.

Çete iktidarda kalamazsa cezaevlerine girecektir. Felâketi önlemek için şiddeti artıracaktır. Başbakan, bu nedenle her türlü ölçüyü yitirmiştir ve çok tehlikelidir.
“Egemen güçler” iktidarsız mı?

Devletin mafyalaşması, kapitalizmin başlangıcına özgü ilkel birikim değildir. Alaturka neo-liberalizmin kayırma, hazıra konma, rant paylaşımı mekanizmalarıyla da karıştırılamaz. Zira, kriminalleşme varsa “kitabına uydurma” dahi ortadan kalkmıştır yerleşik burjuva hukuk düzeni işleyememektedir.

Burjuvazi içinde suç ortakları var. Bazılarının ses kayıtlarını dinledik diğerlerinin mafyalaşmada oynadıkları rolleri öğrendik. Ama, bu tür bir yozlaşma, tanım gereği sınıfın tümünü kapsayamaz.

Genel anlamda sermaye, bu ortamı sineye çekebilir mi? Türkiye’nin ve dünyanın egemen güçleri, herhalde “bu kadarı fazla” teşhisinde birleştiler mi?

Türkiye burjuvazisi, neo-liberalizmin nimetlerinden yararlanırken, modelin sıradan günahlarına da bulaşmıştır. Mafya şefinin şantajına açıktır ürkmektedir. “Korkuyu aşma” belirtileri başlamış ama yaygınlaşmamıştır.

Dış dünyada ise teşhis yapılmıştır ama bir “tereddüt hali” vardır. “Mafyalaşan iktidar” olgusunun dışa taşan boyutu, İran, Körfez, Suriye bağlantıları içinde kara para aklama ve terör finansmanı olgularıdır. ABD Hazinesi’nin 6 Şubat tarihli bir Basın Duyurusu Türkiye’nin İran’la ve Suriye’deki El Kaide bağlantılı örgütlerle para ilişkilerinin de üzerinde duruyordu.

Salt bu kirli işler için oluşturulan bir uluslararası kuruluş (FATF), Türkiye’yi yıllardan beri “olağan şüpheliler” arasında (“gri listede”) tutmaktadır. FATF, 7 Ocak’ta toplandı. Üç hafta önce Türkiye’nin en azından İran bağlantılı kara para sicili açıkça ortaya çıkmış Başbakan da telaşla soruşturmayı önleme çabalarına kalkışmıştı. FATF için “suçüstü” yakalanan Türkiye’yi “kara liste”ye alma koşulları, fırsatı oluşmuştu. Böyle bir tepki, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye puanını (dolayısıyla dış yatırımcıları) etkileyecek seçimler arifesinde kriz tetikleyici, AKP iktidarını sarsıcı bir darbe işlevini görecekti.

FATF bu adımı atmadı. Türkiye’ye dönük eleştirilerini tekrarladı ama “son mahkeme kararlarının da gösterdiği gibi, olumlu adımlar atmaktadır” ifadesi ile hem 17 Aralık operasyonunu onayladı hem de Başbakan’ın karşı saldırısını görmezlikten geldi.

Amerikalı yazarlar “kara liste” tehdidinin gündemde olduğunu ısrarla belirtmekte Batılı siyasetçilerin eleştiri dozları da yükselmektedir.

Sermaye AKP’yi “tayin ederek” iktidara getirmedi ki, “azil ederek” uzaklaştırsın… Programını 12 Eylül modeliyle iktidara taşıma ortamı ortadan kaldırılmıştır. Orta vadede elbette sermayenin, emperyalizmin dediği olacaktır ancak biz bugünü yaşıyoruz.

Peki, uzun vadede? Mao, bir zamanlar, “dünyada kargaşa var işler yolunda…” demiş. Türkiye’de de kargaşa var. Sürdükçe uzun vade için iyimser olmalıyız.