IMF’de Neler Oluyor?

Parasalcı makro-ekonomik politikaların “serbest piyasa fetişizmi”nin ve neoliberal bölüşüm/kaynak tahsisi reçetelerinin insafsız pazarlayıcısı olarak ün yapmış olan IMF’den giderek sıklaşan “aykırı sesler” çıkmaya başladı. Acaba bir doktrin değişikliği mi gündemdedir?

Neler oluyor? Uluslararası finansal krizin ilk belirtileri ABD’de ortaya çıkarken bir Fransız sosyalisti, Dominique Strauss-Kahn, IMF’nin başına getirildi. Fransız sosyalistlerinin bazıları, “eski kulağı kesikler” takımındandır. Strauss-Kahn da bunlardan biri olsa gerekir zira, siyasetle ilk tanışıklığının Komünist Öğrenciler Birliği saflarında olduğu söyleniyor. Ve muhtemelen 1968’de Paris’te polisleri taşlayan gençler arasında, genç Dominique de vardı. Geçen yıl İstanbul’da kendisine fırlatılan pabuç karşısındaki “çelebice” tavır belki de böyle açıklanabilir.

Zamanla Strauss-Kahn da duruldu. Sosyalist Parti’ye geçti. İktisat profesörü oldu. Milletvekili seçildi. Parti içinde yükseldi. 1981’den bu yana adım adım sağa kayan Sosyalist Parti’nin gidişatına o da ayak uydurdu. Jospin hükümetinde 1997-1999 yıllarında iktisat/maliye bakanı olarak hem ılımlı neoliberal reçetelere katkı yaptı hem de büyümeyi ve istihdamı da gözeten bir siyasetçi olarak öne çıktı. Fransızların reddettiği Avrupa Anayasası lehine kampanya yapmasına rağmen hâlâ sosyalist siyasetçiler içinde kamuoyu desteği en yüksek kişi olarak görülmektedir. Sarkozy, Strauss-Kahn’ın IMF’ye atanmasını sağlayarak 2012’deki Başkanlık seçimlerinde kendisini en çok zorlayacak rakibini Fransa dışına “postalamış” olmaktadır.

Strauss-Kahn, IMF’nin başına geçtikten bir yıl sonra, 1997-1999’daki Sosyalist Parti hükümetine danışmanlık yapmış olan bir başka Fransızı, Olivier Blanchard’ı bu kuruluşa baş iktisatçı olarak getirdi. Bu zat, orta-yolcu (“yeni Keynes’gil”) iktisatçılardan biri olarak tanınır.

Blanchard göreve başlarken, finansal kriz ABD’yi sarsmaktaydı. Ve Bush yönetimi, “fanatik serbest piyasacı” saplantılarını bir yana bırakarak parasal muslukları açmaya batık finansal kuruluşları kurtarmaya kamu harcamalarını pompalamaya başlamıştı. IMF’nin yeni Fransızları neoliberalizmle barışık kişilerdi ama bu doktrinin fanatik-ideolojik partizanları da değillerdi. Bu sayede hızla Amerika’ya ayak uydurdular: ABD’de, Britanya’da başlatılan “Keynes’gil” uygulamaların genelleştirilmesi çağrısında bulundular: Kriz koşullarında tüm ülkelerin, milli gelirlerinin yüzde 2’si oranında “mali genişleme” (bütçe açığının yükseltilmesi) uygulamasının, dünya ekonomisi için bir kuruluş reçetesi olarak önerdiler.

Ne var ki, IMF’nin bu çağrısı, sembolik bir çıkış olmanın ötesinde önem taşımıyordu.Örneğin, dünya ekonomisinin gidişatını belirleyecek iki önemli ülke, ABD ve Çin IMF’den “yeşil ışık” beklemeden bildiklerini okuyabiliyorlardı. Birincisi, emperyalist sistemin ağa-babası olduğu için ikincisi ise, uluslararası kriz ortamına, dış fazla ve çok yüksek rezerv birikimiyle girdiği için… Sonraki aylarda, sistemin patronlar camiasında yer alan Avrupalılar ile dışsal kırılganlığı olmayan çevre ekonomileri de, parasal ve malî genişlemeyle krize karşı koyma yolunu seçtiler.

IMF’nin Fransızları dünya kamuoyuna, “harcayın kamu açıklarını genişletin” çağrısnı yaparken, sistemin “arızalıları” IMF’nin kapısına yığılıvermişlerdi. Bunların hepsi, geçmiş yıllarda bol kepçe dış kaynak girişleriyle işleri yürütmüş ve krize yüksek dış açık / dış borç koşullarında sürüklenen (Doğu-Orta Avrupalılar ve Türkiye gibi) ülkelerdi. Fransızların genel çağrısı, bu “arızalı” ülkeleri kapsamıyordu. Otuz yıldan bu yana Üçüncü Dünya’nın dört bir köşesinde, “finansal krize karşı bütçeler daralsın” reçetesi onlar için de hiç değişmeden gündeme geliyordu.

Böylece, uluslararası krize karşı “kimine perhiz, kimine lahana turşusu” önerilmiş oldu. Yüksek kamusal ve cari açıklılar dahil “patronlar takımı”nın tümü ile “sağlam basan” çevre ekonomilerine lahana turşusu ikram ediliyor “arızalı” Üçüncü Dünya ülkelerine ise IMF, geleneksel perhiz reçeteleriyle geliyordu.

ABD’deki bir araştırma kuruluşu (CEPR, www.cepr.net), IMF’nin kriz sonrasında anlaşma yaptığı 41 çevre ekonomisinde uygulanmaya konulan ekonomi politikalarının bir bilançosunu Ekim 2009’da çıkardı. Mark Weisbrot ve arkadaşlarının, IMF uzmanlarıyla da tartışarak kaleme aldığı rapor ortaya koydu ki, “bu anlaşmalar, krizi ağırlaştırıcı doğrultuda olmuştur. IMF, yüksek gelirli ülkelere önerdiği genişleyici makroekonomik politikalara düşük ve orta gelirli ülkelerde izin vermemiş, teşvik etmemiş böylece çifte standart uygulamıştır.”

Bu arada, G20’ler grubu Eylül 2009’da Pittsburgh’da IMF’ye, krize karşı izlenecek politikalarda eşgüdüm ve izleme görevleri de yükledi. Böylece, bu kuruluş, büyük patronların kabahat ve kusurları üzerinde “yüksek sesle ahkâm kesme” yetkisini de üstlenmiş oluyordu.

IMF’nin Fransızları bu koşullarda üç soruyu yanıtlama yükümlülüğü ile karşı karşıya kaldılar: “Kamu kesimleri, dış hesapları açık veren zenginlere genişleyici aynı durumdaki yoksullara/orta hallilere daraltıcı makro-politikalar önerilmesinin (kısacası çifte standartların) gerekçesi nedir?” “Kusursuz olduğu iddia edilen politikalara rağmen zengin ekonomiler niçin krize sürüklendi?” “Neoliberal reçeteleri sadakatla uygulayan bazı çevre ekonomileri uluslararası krize niçin kırılgan konumda yakalandılar?”

Ne kadar “esnek meşrep” olurlarsa olsunlar, ilk soruyu Fransızların yanıtlaması düşünülemez zira emperyalist sistemin sömürü, artık aktarımı ve bağımlılık ilişkileri derinliğine teşhir edilmedikçe bu soru tartışılamaz.

Diğer iki soru ise, daha zararsız bir eleştiri (hatta özeleştiri) perspektifiyle tartışılıp geçiştirilebilir. Bir ay kadar önce IMF, bu iki soruyu tartışan iki önemli belge yayımladı. Birincisi (iki uzmanın da katkısıyla) Blanchard’ın kaleminden çıkmış: “Makro-ekonomik Politikaları Yeniden Düşünmek”… Diğeri ise, altı IMF uzmanının imzasını taşıyor: “Sermaye Girişleri: Kontrollerin Rolü”

Bunları önümüzdeki haftalarda mercek altına almak istiyorum.