Haiti’den “Aykırı” Yorumlar, İzlenimler

Yerli-yabancı büyük medyayı bir kenara bırakıp Haiti trajedisini internetin “aykırı” sitelerinde izlemeye çalıştım. En kestirme değerlendirmelerden birini Amerikalı muhalif yazarlardan Greg Palast yapmış. (www.huffingtonpost.com, 17 Ocak). Birkaç aktarma yapalım:

“Şükürler olsun, İzlanda Başkanı Olafur Grimsson, depremden hemen sonra kurtarma ekiplerini uçağa bindirip yolladı. On ton yardım-kurtarma malzemesi, üç ton su, çadırlar, gelişkin haberleşme teçhizatı, su arındırma araçlarıyla birlikte geldiler. Çin ise 48 saat içinde uzman köpeklerle birlikte bir kurtarma ekibini yolladı. ABD Başkanı’na gelince, Haiti’ye deniz piyadelerinin ilk kafilesinin birkaç gün sonra yollanacağını haber verdi. Bay Başkan: Çin 8000 mil uzakta Miami ise 700 mil…” (Son haberlere göre Haiti’deki Amerikan askerlerinin sayısı 16000’e ulaşmış.)

“Amerika’nın tepkisi, deniz piyadelerini yollamak oldu. Biz o işi iyi yaparız. Nihayet, üç gün sonra bir uçak gemisi yolladık. Âcil yardım malzemesi olarak hiçbir şey getirmeden bol miktarda füze ve 19 helikopter taşıyarak… Savunma bakanı Gates ‘güvenlik sağlanamadığı için su ve yiyecek gönderilmediğini söyledi. Önce Blackwater, sonra su…” (Blackwater, Irak’taki marifetleriyle kötü şöhrete sahip olmuş özel bir güvenlik şirketidir.)

“Haiti nasıl olup da felâketlere karşı bu kadar zayıf hale gelmiştir? Hastanelerden, su sistemlerine kadar tüm altyapısı çökmüş, fiilen iflas etmiştir? Nasıl olup da koca ülkede sadece iki itfaiye teşkilatı vardır? Bu kadar ölüm ve yıkım için Tabiat Ana’yı suçlamayın. Bu şerefsizlik herşeyden önce ülkeyi 28 yıl boyunca yağmalayan baba-bebe Duvalier’lerin diktatörlüğüne aittir. Soğuk savaşta ABD’nin müttefiki olan Duvalier’lerin, ülkeye verilen dış yardımın yüzde 80’ini ceplerine indirdikleri tahmin ediliyor. Duvalier’lerin Tonton Macoute’ler olarak bilinen milis güçlerinin altmış bin kadar rejim muhalifini öldürdüğü de biliniyor.” (Haiti folklorunda Tonton Macoute, “torbalı amca” anlamına gelir ve geceleri sokaklarda dolaşıp, küçük çocukları torbasına atıp yok eden bir öcü olarak bilinirmiş. Haiti halkı, Duvalier’lerin milis gücüne bu adı uygun görmüş. Baba Duvalier’li, Tonton Macoute’lu karanlık yılların Haitisi, Graham Greene’in “Komedyenler” adını taşıyan güzel romanının konusudur.)

“Baba-bebe Duvaliers’lerin yarım bıraktığı işi, IMF kemer sıkma politikalarıyla tamamladı. Bir kemer sıkma programını uygulatan zombileşmiş iktisatçılar, kamu hizmetlerini daraltmanın, bir ülkeye (nasılsa) refah getireceğine iman ederler.” (IMF-Dünya Bankası’nın onyıllar süren istikrar/yapısal uyum progamlarının bir sonucu, Haiti’de çeltik-pirinç üretiminin tamamen çökmesi olmuştur. Neoliberallerin iman ettiği karşılaştırmalı üstünlükler kuramına göre Haiti’nin uzmanlaşması gereken ürünlerin başında pirincin gelmesi gerekir. Ne var ki, olağanüstü sübvansiyonlu Amerikan pirinçlerine ithalatı açmak zorunda bırakılan Haiti, artık, kendi pirinçlerini tüketemiyor. Bu yoksul ülke Amerikan pirinçlerini en çok ithal eden üç-dört ülkeden biri haline gelmiştir. Pirinci dahi ithal etmek zorunda kalan Haiti, dövizi nereden bulacak? Turizmden, -anlaşıldığına göre- Amerikalılarca işletilmesi planlanan derin su limanlarının özelleştirme gelirlerinden ve mafyadan…)

“1991’de bebe Duvalier ülkeden kaçtıktan sonra, Haitililer IMF’ye direnen bir papazı, Jean-Bertrand Aristide’i Başkan seçtiler. Birkaç ay sonra, Baba Bush’un desteğiyle ordu Aristide’i devirdi. Tarih, önce trajedi, sonra da komedi olarak tekrarlanır. Komedi, 2004’te Aristide tekrar seçildikten sonra gerçekleşti ve bu kez oğul Bush’un girişimiyle alaşağı edildi.”

***

Büyük Batı medyası, depremden sonra yağma haberlerine öncelik verdi bizimkiler de olduğu gibi naklettiler.

Bir başka “aykırı” web sitesinde (www.tomdispatch.com, 21 Ocak) felâket ortamlarında insan davranışlarını ilk elden incelemiş olan bir başka yazar (Rebecca Solnit), “yağma” söyleminin, burjuva basınının bir felâket ortamında hayatı değil, mülkiyeti koruma refleksini yansıtan sınıfsal bir tepki olduğunu vurguluyor. Ona göre, gözlendiği ileri sürülen olgular, “mücbir hal koşullarında müsaderedir. Başka bir alternatif yoksa, insanlar yaşayabilmek için gereken nesnelere el koyarlar. Yağma bir yana, bu davranışa hırsızlık bile denemez.” Bir başka sitede (www.empireburlesque.com, 18 Ocak) Chris Floyd şöyle yazıyor: “Medya, New Orleans felâketi sırasında ‘zenciler çıldırdı’ manşetleriyle oluşturduğu korku senaryosunu Haiti’de de canlandırmaya çalıştı ama hayal kırıklığına uğradı. Tam aksine Haitililer, büyük felâket karşısında geçek insanlar gibi davranmaya başladılar. Sevdiklerini koruyorlar yabancılara yardım etmeye çalışıyorlar ayakta kalıp, hayatlarını yeniden oluşturmaya çalışıyorlar.”

Cynthia McKinney, www.GlobalResearch.com’da Haitililere selam çakıyor: “Bu onurlu Afikalı insanlar, 1804’te bir bağımsızlıklarını kazandıktan bu yana egemen dünyayla mücadele halindedir. Latin Amerikalıların İspanya’ya karşı özgürlük mücadelesine destek vermişlerdi. Özgürlükleri nedeniyle Fransa’ya (120 yıl boyunca) tazminat ödemişlerdir ve Başkan Aristide 2003 fiyatlarıyla 21 milyar dolara ulaşmış olan bu parayı Fransa’dan talep etmiştir.” (Fransa’nın topladığı haracı talep ettikten hemen sonra da bir ABD-Fransa operasyonuyla, Başkanlık Sarayı’ndan derdest edilip bir uçağa bindirilmiş Afrika’ya postalanmıştır. Hâlâ Güney Afrika’da sürgündedir.)

Latin Amerika’nın özgürlük mücadelesinin lideri Simon Bolivar’a Haiti vatandaşlığı verildiğini ve öldüğünde Haiti pasaportu taşıdığını da bu vesileyle öğrendim.