Emek Payı tüm dünyada aşınırken

Korkut Boratav'ın “Emek Payı tüm dünyada aşınırken” başlıklı yazısı 21 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Emek için iyi olan, sermaye için de, tüm dünya için de iyidir.” Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kriz ortamındaki dünya ekonomisini bu reformist ve hayırhah anlayışla inceliyor. Geçen hafta bu köşede son beş yılda yayımlanan ILO raporlarının uluslararası krizi nasıl çözümlediğini gözden geçirdim. Bugün de aynı raporların, dünya ekonomisindeki bölüşüm göstergeleri üzerindeki bulgularını aktarmak, tartışmak istiyorum.

Bölüşüm alanına sınıfsal karşıtlıklara odaklanmadan, sadece eşitsizlikleri araştırarak bakmak mümkündür. Bunun için birey veya hane gelirleri belirlenir küçükten büyüğe sıralanır bir “çokluk dağılımı” biçiminde sunulur. Buna, kişisel gelir dağılımı denir. Dağılımın öğeleri olan gelir dilimleri arasında bir karşıtlık yoktur sadece bir sıralama söz konusudur. Ortaya çıkan eşitsizlik derecesi istatistiki göstergelerle özetlenebilir.

ILO raporları da, çeşitli ülke grupları için kişisel gelir dağılımı verilerini bunlardaki değişimleri gözden geçiriyor.

Neo-liberal dönem, yani 1980 sonrasıyla ilgili bulgular çarpıcıdır. Gelir dağılımında eşitsizliği belirleyen istatistiki göstergelerden birine Gini katsayısı denir. ILO, 1980’i başlangıç noktası alıyor ve bu katsayıdaki değişmeleri tüm ülkeler için izliyor. Hem 1990-1999 hem de 2000-2006 dönemlerinde gelir eşitsizliklerinin (ağırlıklı dünya ortalamaları olarak) çarpıcı oranlarda yükselmiş olduğu belirleniyor. (2009 Emek Dünyası Raporu, s.33, Tablo 1.9)

Uluslararası kriz gelir eşitsizliklerini hangi yönde etkiledi? Bu konuda en son çalışmayı OECD, “Kriz gelirleri sıkıştırıyor eşitsizlik ve yoksulluğu baskı altında tutuyor” başlığı altında yayımladı. Buna göre 2007-2010 arasında (Türkiye dahil) 33 ülkede gelirler arası eşitsizlik derecesi (ortalama Gini katsayısı) yüzde 1.3 oranında yükselmiştir.

Kısacası, krizli yıllar dahil, neo-liberal dönemin bölüşüm bilançosunun bir boyutu açıktır: Gelir eşitsizlikleri kesintisiz artmıştır.

* * *

ILO, “emek”ten hareket ederek sınıflar arası bölüşüm değişimlerini izlemeye önem veriyor. Ücretli emek açısından ilk akla gelen bölüşüm göstergesi, reel (enflasyondan arındırılmış) ücretlerin seyridir. ILO’nun 2012/2013 Ücret Raporu dünya çapında reel ücret artışlarının yavaşladığını krizden geçen bütün ülkelerde ise bir-iki yıllık düşmelerin gözlendiğini belirliyor (Şekil 3, 7, s.2 ve 8). Reel ücret hareketleri tek başına ilginç değildir. Bölüşüm karşıtlığı açısından önemli olan, ücretlerin ve kârların katma değerden aldığı payların seyridir.

Rapor, bu incelemeyi iki doğrultuda yapıyor: Önce, milli gelir içindeki emek payını inceliyor. İncelenen tüm ülke gruplarında (zenginlerde, “gelişmekte olan” veya “yükselen” ekonomilerde) 1975-1980 civarında belirlenen bir zirve noktasından sonra emek payının aşağı yukarı kesintisiz olarak düştüğünü ortaya koyuyor. (Şekil 31-33, s.42-44). Neo-liberalizmin, emek payının zirve noktasında başlaması rastlantı değildir. Bu bulgular, sermayenin karşı saldırısını oluşturan son otuz yıla ışık tutuyor.

Ücret-dışı emek gelirlerini de içeren bu ölçüm, tam anlamıyla sınıf paylarına tekabül etmez. ILO raporları bir adım daha atarak Batı ekonomilerinde emek verimi ile reel ücret hareketlerini karşılaştırıyor ve verim/ücret makasının sistematik olarak açılmakta olduğunu belirliyor. Bu, katma değer içinde gayri safi kâr payının (veya sömürü oranının) artması anlamına geliyor. Karma gelir türlerinden arındırılmış bu sınıflar-arası bölüşüm göstergesi de, öncekilerle benzer sonuç vermiş oluyor. Türkiye sanayi sektöründe de verim/ücret makasının açılmakta olduğu, iki hafta önce bu köşede ortaya konmuştu.

ILO, kırk yıla yaklaşan bir zaman dilimi içinde bölüşüm ilişkilerinin sistematik olarak emek aleyhine seyretmiş olduğunu gösteren bulgulara dayanarak hükmü veriyor: “Milli hasılanın sermaye ile emek arasındaki paylaşımının uzun dönemde değişmeyeceğine ilişkin… efsane çökmüştür” (s.41).

* * *

Emeğin göreli durumu niçin bozulmaktadır? ILO’ya göre öncelikle iki etken belirleyici olmuştur: (a) Refah devleti kurumlarındaki aşınmayla bağlantılı olarak işçi sınıfının pazarlık gücünün zayıflaması (b) finans kapitalin (“finansallaşmanın”) güçlenmesi (s.49-53)…

Emeğin pazarlık gücü zayıflarken, finans kapitalin palazlanması… Benzeri bir ortamın Türkiye’deki sonuçlarını 1987’de (faizlerin tırmanıp, sendikaların pazarlık güçlerinin dibe indiği bir tarihte) İzmir Sanayi Odası Başkanı Faralyalı şöyle özetlemişti: “Emeğin maliyeti, finansman maliyetinin yarısına düşmüştür sadece işçimizle pazarlık edebiliyoruz ve hayatiyetimizi devam ettirebilmek için ücretten kısıp para maliyetine aktarma yapıyoruz.”

ILO da, nicel verileri inceleyerek emek payının dünya çapında gerilemesinin nedenlerini sorgulamış ve rahmetli Faralyalı ile aynı sonuca ulaşmıştır.