Dünya Gıda Zirvesi

16-18 Kasım 2009 tarihlerinde Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO’nun) ev sahipliğinde ve Roma’da Dünya Gıda Zirvesi yapıldı. “Nereden çıktı?” diye sorarsanız, bir kere belirtelim ki, FAO’nun ana görevlerinden biri, dünya ekonomisinin tarım ve gıda sorunları üzerinde uluslararası topluluğun dikkatini çekmektir. İkinci olarak da, azgelişmiş ülkelerde açlığın, beslenme bozukluğunun arttığı gıda güvenliğinin aşınmaya başladığı kriz ortamında açık-seçik ortaya çıkmıştır ve dünya kamuoyuna “birşeyler yapmak gerekiyor bunun için toplanıyoruz” mesajını vermek zorunlu hale gelmiştir.

Sonunda, işlevsel karar alması beklenmeyen uluslararası toplantılarda olduğu gibi sonuç bildirgesi oybirliğiyle yayımlandı. “Finansal ve ekonomik krizlerin de katkısıyla açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranan insanların bir milyarı aşmış olduğu” vurgulandı “açlığı en kısa sürede yok etmek için eyleme geçme” niyeti ifade edildi ve “derde deva” olacak hiçbir somut yükümlülük üstlenilmedi. FAO’nun Genel Başkanı Jacques Diouf da toplantı bitimindeki demecinde “Zirve’nin nicel hedefler oluşturamadığı ve somut tarihler belirtmediği için” hayıflandı. Esasen, “dünya ekonomisinin patronları” olan G8‘ler grubundan hiçbir hükümet-devlet başkanının toplantıya katılmayacağı anlaşılınca, sonuç (daha doğrusu sonuçsuzluk) da aşağı yukarı belli olmuştu.

“Köylülerin uluslararası örgütü” olarak bilinen Via Campesina’ya göre ise, “açlığı yok etmek gıda spekülasyonuna, tarımsal yakıt üretiminin artışına ve şirketleşmiş tarımın tahripkâr sonuçlarına son vermek ve köylülüğe dayalı yerel gıda üretimini desteklemek doğrultusunda hiçbir karar almadığı için Zirve kesin bir başarısızlığa uğramıştır.”

***

Via Campesina ve çeşitli ülkelerdeki sosyal hareketleri temsil eden çok sayıda örgüt ise, Gıda Zirvesi’ne büyük önem verdiler. Bu gruplar, Açlığa ve Kötü Beslenmeye Son Verecek Politikalar başlığı taşıyan ayrıntılı ve önemli bir “Çalışma Belgesi” üzerinde anlaştılar belgeyi toplantıya sundular.

Bu belgede, artan açlığa, kötü beslenmeye yol açan etkenler ve çözüm yolları üzerinde neler var? Birkaç aktarmayla fikir verelim:

Resmî belgelerde, özetle “insanların iyi ve güvenilir biçimde beslenmesi” anlamında kullanılan “gıda güvenliği” kavramı yerine, “muhaliflerin belgesi” “gıdada hükümranlık” kavramını yeğliyor. Kastedilen, “Gıdada hükümranlık, bütün halklar ve toplumlar kendi gıda sistemlerini, toprak ve su ortamlarını belirleyebildikleri ve sağlayabildikleri biyo-çeşitliliğn, geleneksel bilgi ve birikimleri koruyabildikleri” koşullarda gerçekleşecektir.

Bir milyar insan niçin açtır? Via Campesina’ya ve sosyal hareketlere göre, “insanlar, özellikle işçiler, küçük üreticiler gıdayı satın alabilecek veya kendileri için üretebilecek araçlardan yoksun oldukları için…”

Ne yapmalı? “Yüksek girdi kullanan sanayileşmiş tarımdan, daha küçük boyutlu, ekolojik gıda üretimine geçilmeli tarımsal yakıtların üretimine, ticaretine, tüketimine derhal son verilmeli yerel ve ulusal gıda sistemlerini olumsuz etkileyen DTÖ ve Serbest Ticaret Anlaşmaları müzakereleri durdurulmalı gıdayı, tarımı, suyu kapsayan, etkileyen spekülatif, türevlere dayalı ticaret yasaklanmalı ve ağır biçimde cezalandırılmalı neoliberal düzenlemeler ve Yapısal Uyum Politikaları derhal terkedilmelidir. Kamu kaynakları şirketleşmiş tarımın finansmanı için değil, istihdam yaratan ve koruyan yerel gıda üretim ve dağıtım sistemlerini pekiştirmek için kullanılmaldır. Dev şirketleri güçlendiren fikrî haklar, özelleştirme ve serbestleştirme uygulamaları engellenmeli köylü üretimine dayalı ihraç ürünlerinde âdil ve istikrarlı fiyatların oluşması için uluslararası düzenlemelere geçilmelidir.”

Bugünlerde gündemimize yeniden girmiş olan GDO’lar reddedilmelidir. Zira, “bunlar tohumlar üzerinde dev şirketlerin denetimini sağlamakta çiftçilerin kendi tohumlarını koruma-kullanma ve GDO’suz gıda üretme tüketicilerin de GDO’suz yiyeceğe ulaşma imkânlarını ortadan kaldırmaktadır”.

Via Campesina ve sosyal hareketler, ayrıca, “toprakların yağmalanmasına hayır” çağrısını yapıyorlar: “Bu yıl, yatırımcılar, hükümetlerle anlaşarak Asya, Afrika ve Latin Amerika’da milyonlarca hektarlık birinci sınıf topraklara el koymaktadırlar. Yüksek gıda fiyatları nedeniyle bu ülkelerdeki tarımsal araziler, yeni, güvenceli kazanç alanlarına dönüşmektedir. Bu toprakların yağmalanması sonunda, gıda krizi ihracata dönük şirketleşmiş tarım için olabildiğince yükselen kârlılığa yol açmış olmaktadır. 100 milyar doları aşan bir bedel söz konsudur ve daha şimdiden Etiyopya ve Endonezya’da 40 milyon hektarı aşan arazi satılmıştır. Küçük çiftçiler, böylece, toprak ve sudan yoksun kılınmaktadır. Bu yağma son bulmalıdır.”

Bu ifadeler emperyalizm olgusunun kavranmış olduğunu gösteren eleştirel bir perspektif içerdiği için, emperyalist sistemin patronlarının da oybirliğini arayan Zirve’de elbette kabul görmeyecekti.

Zirve’nin resmi bildirgesi, bu nedenle, “sade suya tirit” bir belge olarak FAO arşivlerine girdi.