Büyük sermaye tedirgin: Nasıl? Niçin?

2020 Davos toplantısının ana teması, Paydaş Kapitalizmi olarak ilan edildi. Burjuva ideolojisinin işe yarar söylemlerinden biri… Kapitalizmi oluşturan tüm sosyo-ekonomik öğeleri (hissedarlar, şirket yöneticileri, işçiler, tüketiciler vb.) paydaşlar başlığı altında birleştirilir; aralarındaki çıkar birliği vurgulanır. 

Kapitalizmin özünü oluşturan işgücü-sermaye karşıtlığını artık-değer kavramı ile açıklayan analizi etkisiz kılmayı hedefleyen bir çaba… Öylesine ilkel ve çekici ki, Berat Albayrak dahi konuşmalarında “paydaşlar” sözcüğünü yerli-yersiz kullanmaktadır. 

Bu göz boyayıcı söylemin Davos’un gündemine yeniden girmesi gösteriyor ki sermaye çevrelerinde yaygınlaşan bir tedirginlik var. Bazı yansımalarına göz atalım; değerlendirelim. 

Milyarderlerden bir imza kampanyası

121 milyoner ve milyarderin imzaladığı ”Milyonerler Yabalara Karşı” (“Millionaires Against Pitchforks”) başlıklı bir mektup 2020 Davos toplantısı başlarken dağıtıldı; “diğer milyoner/milyarderlerin” imzasına açıldı. (“Yaba”  sözcüğü “pitchfork”un Türkçe karşılığıdır.)

“Küremizdeki milyoner ve milyarder dostlarımıza” hitap eden mektup şöyle başlıyor: 

Dünyada varlıklı insanlar ikiye ayrılır: Vergileri veya ‘yaba’ları yeğleyenler. Aşağıda imzası olan bizler vergileri yeğliyoruz.  Sizin de aynı tercihi yapacağınıza inanıyoruz. Bu ricayı, yeryüzüne ayak basan insan türünün en ayrıcalıklı sınıfının mensupları olarak yapıyoruz.”

Bu gerçekçi itiraf, milyoner/milyarder mektup yazarları açısından “dehşetengiz”dir: Kendilerini ve mektubun muhataplarını, geçmişten bugüne “insan türünün en ayrıcalıklı sınıfının mensupları” olarak tanımladığı için… 

Dahası, mektuptaki “yaba” sözcüğü, bu sınıfın er veya geç ayıklanıp yok edilebileceğini (yani devrimci bir mülksüzleştirme olasılığını) ima etmektedir.

Mektubun sonraki kesimlerinde şu teşhis var: “Bugün dünyadaki milyarderlerin sayısı önceki dönemleri geçmiştir ve bunlar önceki dönemlere göre çok daha fazla serveti denetlemektedir. İnsanlığın en yoksul yarı nüfusunun gelirleri ise değişmemektedir.” 

Bu teşhisi kötümser bir gelecek tablosu izliyor: Eşitsizlikler toplumsal ve ülkeler arası gerilimleri kriz düzeylerine çıkarmakta; olası bir iklim bunalımına karşı çaresizliğe yol açmakta ve milyarderler dahil, tüm insanlık için bir felaketi gündeme getirmektedir. 

Mektup, çözüm yolunu şöyle özetliyor: “Çok geç kalmadan ülkelerinizdeki milyoner ve milyarderlere daha yüksek ve daha adil vergi uygulanmasını talep ediniz. Uluslararası vergi reformu çabalarına güç veriniz; gelir ve kurumlar vergilerinde kaçakçılığa, kaçınmaya son vermeyi destekleyiniz.”

Bu vergi reformu çağrısı, eleştirel iktisat ve maliye çevrelerinin yakından bildiği, izlediği “vergi ödemeyen büyük sermaye” bilgileri ile destekleniyor: Ülkelerin birçoğunda en zengin katmanlar yoksullardan daha düşük oranda vergilenmektedir; dev şirketlerin bir bölümü vergi cennetlerine sığınmakta; hiç vergi ödememektedir. Dünya millî gelirinin onda biri buralara taşınmıştır. 

Bugünkü küresel krizi çözmeye dönük her çözüm, bizim gibi milyoner veya milyarderlerin daha yüksek vergi ödemesinden geçiyor. Bu çabalarda bize katılın; aksi halde sorumlu olacaksınız.” 

Sermayenin reform önerileri ciddiye alınamaz

Milyarderler mektubu “dehşetengiz” bir üslup içinde fevkalade ılımlı bir içerik taşıyor: Gelir ve kurumlar vergileri ile sınırlıdır; bu iki konuda dahi bir vergi reformu önermemektedir.

Mektup yazarı milyarderlere sormak gerekir: Sözü edilen iki verginin tarifelerinde neoliberalizmin arifesinde, örneğin 1980’de, ABD ve Avrupa’da geçerli oranlara dönüş gibi somut bir öneriden niçin kaçındınız?  Son günlerde Batı’da yaygınlaşan servet vergisi önerilerini niçin desteklemediniz?

Milyarderler, böylece, “neoliberal dönemin bizler için uygun gördüğü cömert vergi sistemlerine uyunuz; ayrıca kaçakçılığa başvurmayınız” çağrısı ile yetinmiş oluyor. Bu ılımlı çağrının dahi, Davos’a katılan sermaye çevrelerinde suskunlukla geçiştirildiği anlaşılıyor. 

İçeriksiz bir “günah çıkarma” ciddiye alınamaz.  

Başka özeleştiri örnekleri

İngiliz finans sermayesinin seçkin temsilcisi Financial Times, kapitalizm eleştirilerine duyarlılık gösteriyor. Gazetenin 27 Ekim 2019 tarihli başyazısı (“Sorumlu kapitalizm için yeni standartlar gerekiyor”) da örtülü bir çağrı içeriyor: 

İş hayatının liderleri arasında, hisse senedi değerlerinin önceliğine son vermeyi; bu önceliği kapsayıcılık, sürdürülebilirlik ve gaye (“erek”) gibi bir başka öğeye doğru genişletmeyi kabul edenler artmaktadır. Ancak ‘gaye’ gibi bulanık bir şey, buna bağlı başarım nasıl ölçülebilir?

Finans kapital, “hisse senedi değerlerini” yükseltmeyi hedefler. Geleneksel kâr arayışının dönüştürülmüş biçimi… Servet eşitsizliklerini besleyen nedenlerden biri… Financial Times editörleri bu önceliği ek göstergelerle “saygınlaştırma” çabalarına katılıyor; yanıt arıyor; ama bulamıyor. 

Aynı gazete, kapitalizme saygınlık kazandırma arayışlarının Batı sermaye çevrelerindeki örneklerini de taramış; aktarmış (20 Aralık 2019).  Yazı, bir tespitle başlıyor: “Anglo-Sakson iş dünyasının önde gelen yöneticileri, bir şirketin tek toplumsal sorumluluğunun hissedarlara kâr sağlamak olduğunu savunan Friedman doktrini ile yollarını ayırdı”. Sermaye çevrelerini temsil eden kurumlardan, dev şirket yöneticilerinden örnekler veriyor. Bazılarını (ad vermeden) aktarıyorum: 

Sadece para kazanmayı hedefleyen Milton Friedman kapitalizmi ölmüştür. İş hayatında değerleri, çalışanları gözeten yeni bir model oluşuyor”. “Kâr önceliğini toplumsal sorumlulukla bütünleştiren yeni yöntemler bulunmalıdır.” “Serbest piyasaları empati sürüklemelidir ve Friedman’ın gözettiği hissedarların önceliği arka plana geçmelidir.” 

Ne var ki, bu “diğerkâm” arayışlar, kapitalist şirketlere fiilen nasıl rehberlik edecek? Patronlar, sözcüleri önerdikleri “yeni model ve yöntemler”in uygulanabildiğine ilişkin tek bir örnek gösteremiyor. 

Daha da kötüsü, ABD sermaye çevrelerinin “paydaşlar kapitalizmi” söylemi ile saygınlık aradığı 2019’da, en kalabalık “paydaş” olan Amerikan işçi sınıfının sendikalaşma oranı yüzde 10,3 ile dibe vurmuştur.  

“Hisse senedi değerlerini kapitalizmin önceliği olmaktan nasıl çıkarabiliriz?” sorusu 2019’da tartışılırken ABD’de cari fiyatlarla (enflasyon dahil) millî gelir artışı yüzde 4 ile sınırlı kalmış; hisse senedi endeksleri (finansal servetlerin değeri) yüzde 30 tırmanmıştır. Bu bilgiler, tartışmanın anlamsızlığını da ortaya koymaktadır. 

Neden korkuyorlar?

Milyarderlerin “vergi ödeyelim” çağrısı; “paydaş kapitalizmi” söyleminin yeniden yaygınlaşması; büyük sermaye sözcülerinin Friedman doktrinlerini eleştirmesi… Sermayenin tahakkümü pekişirken; emperyalizm saldırganlaşırken bu tedirginlik nereden kaynaklanıyor? 

Kapitalizmin meşruiyeti öylesine aşınmıştır ki, 2019’daki gibi “güzel” bir yılda dahi, geçmiş sınıf mücadelelerinin birikimleri hatırlanıyor; sosyalizm özlemleri canlanıyor. Egemen sınıflar bu nedenle paniğe sürükleniyor. Anglo-Sakson dünyasından bir-iki örnekle yetinelim. 

Şirket yöneticilerinin tavrını Colin Mayer özetlemiş: “Elizabeth Warren ve Jeremy Corbyn gibi solcu siyasetçilerin inisiyatifi almasından ürktüler”. İngiliz büyük sermayesi son seçimlerde Brexit karşıtlığını arka plana attı; İşçi Partisi’nin geleneksel sol programını samimiyetle sahiplenen ve taban desteği hızla artan Corbyn’in yenilgisine öncelik verdi; başardı. Şimdi, Blair’ci çizgiyi bu partiye kesinlikle yerleştirme çabası içindedir. 

ABD sosyalizminin tarihsel değerlerini sahiplenen Bernie Sanders, başkanlık adaylığı ön seçimlerinde Demokrat Parti’de yer alıyor; kazanma olasılığı yüksek. Büyük sermaye ve Demokrat Parti yönetimi bu seçeneği önleme çabası içindedir. Milyarder Michael Bloomberg’e umut bağlandı; para gücü ve medya desteğiyle tehlikeyi önleyeceği umuluyor. 

Bir diğer başkanlık adayı olan Elizabeth Warren da önlenmelidir. Sosyalist değildir; ama finans sermayesine savaş açan bir solcudur. Dev şirketlere yüzde 6’lık bir servet vergisi önermektedir. Goldman Sachs’tan bir yöneticinin tepkisi ise açık-seçiktir: “Kampanyasına yarayabilir; ama ülkemize zarar verir…” 

Dünya kargaşa içinde, örgütler dağınık, dostlarımız nerede? Düşmanımız belli ise, onun düşmanını arayalım. Yoldaşlarımızdan birini bulmuş oluruz.