Boşta gezen gençlerin, diplomalı işsizlerin yığıldığı, insan gücü niteliğinin tükendiği, dinamik bir dönüşüm potansiyelini de giderek yitiren bir ekonomi içinde yaşıyoruz.
Bölüşüm şoku ve toplumsal bunalım: Bir güncelleme
Korkut Boratav
2015 sonrası Türkiye’sinde gelir dağılımını bir bölüşüm şoku olarak değerlendirdik. Bu tespiti çeşitli yazılarda açıkladık; çözümledik.1
Tespitler genellikle 2016-2022’yi kapsayan yedi yıllık bir dönem için gözlenmekteydi. 2023 ve 2024 millî gelir (GSYİH) verileri yayımlandı. Sözü geçen eğilimin dokuz yıla taşınıp taşınmadığını, önceki bulguları da güncelleyerek inceleyelim.
Sınıflar-arası gelir dağılımı: Genel çerçeve
Sınıflar-arası gelir dağılımını TÜİK’in gelir yöntemiyle hesaplanan cari fiyatlarla GSYH tablolarından hareket ederek izleyebiliriz. Bu tablolardaki GSYH tanımını hatırlatalım:
GSYH = Ücretler + ücret dışı gelirler + sermaye stokunun aşınması + dolaylı vergiler.
Bu dört kalem içinde sabit sermaye aşınması (“amortisman”) doğrudan bir bölüşüm öğesi değildir. Sınıflar-arası bölüşümde net hasıla (“net millî gelir”) hareket noktası olmalı ve sabit sermayenin amortismanı dışlanmalıdır. Bu durumda aşağıdaki tanıma geçilir:
Net millî gelir = Ücretler + ücret-dışı gelirler + devlet.
İkinci tanımda yer alan “devlet” kalemi, TÜİK tablolarında dolaylı vergiler ve sübvansiyonların toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bunlar, harcama yöntemine göre GSYH tablolarında yer alan “devletin tüketim harcamaları” kaleminin aynı yıllarda ortalama %80’ini oluşturmaktadır. Devlet’ten hanelere ve şirketlere akan bir net hasıla (gelir) öğesi olarak yorumlanabilir. Sınıfsal ayrıştırılması ayrıca hesaplanmalıdır.
“Ücret dışı gelirler”. GSYH toplamında net işletme artığı/karma gelir olarak adlandırılıyor. Bu kavram artık değerin ana kategorileri olan kâr, faiz ve kira gelirlerini, dolayısıyla sermayenin GSYH’dan payını içerir. Kendi hesabına çalışan köylü, profesyonel meslek sahipleri, esnaf/zanaatkâr katmanlarının (bir anlamda küçük burjuvazinin) gelirleri de “karma gelirler” içinde yer alır.
TÜİK bu kategoriyi brüt ve net olarak iki kalemde sunuyor. GSYH toplamında “net işletme artığı/karma gelir” kullanılıyor. Sermaye payını ayrıştırmak hedeflenmiş olabilir. Bu yazıda da “net” kategori, Artık (S) başlığı altında kullanıldı.
Aşağıdaki tablo 2016-2024 döneminde bu üç bölüşüm kategorisinin net millî gelirden paylarının seyrini (sütun 1-3) yüzdeler olarak içeriyor. (Bu nedenle toplamları 100’e eşittir.) Sütun 4 ilk iki sütundan (S/V olarak) türetilen Marksist sömürü oranıdır. Bu gösterge yüzdelerle değil, bir katsayı olarak ölçülmüştür.
Son iki sütunda sabit fiyatlı (“hacim indeksli”) reel büyüme ile TÜFE enflasyon yüzdeleri yer alıyor.
Tablonun son iki satırında incelenen her göstergenin 2016-2022 ve 2016-2024 dönemlerinde yıllık değişim eğilimleri veya ortalamaları veriliyor. Bölüşüm ve büyüme göstergelerinde (sütun 1-5’te) logaritmik eğilim (trend) hesaplanmıştır. Enflasyonda ise dönemlerin aritmetik ortalamaları kullanılıyor.

2016-2022: Bölüşüm şokunun analizi
2016-2022 yıllarının bölüşüm şokuna odaklanarak başlayalım.
Bu şokun kaynağında AKP iktidarının ilk kez azınlığa düştüğü Haziran 2015 seçimleri yatıyor. Erdoğan, “ne pahasına olursa olsun iktidarı korumayı” kararlaştırdı. AKP’nin 2015-öncesi büyüme ivmesini coşkulu yabancı sermaye girişleri sürüklemişti. 2010-2014’te ortalama 50 milyar doları aşan dış kaynaklar sonraki beş yılda yarı yarıya azaldı. Büyümeyi sürdürmek için şirketlere ucuz ve bol kredi pompalaması başlatıldı. Dış kaynak akımlarının daralması ortamında önerilen neoliberal istikrar reçetesi böylece son buldu.
Bu yöntem iki yönden bölüşüm şokunu tetikledi: İlk olarak bol ve ucuz kredi akımı sermaye çevrelerinin önce servet, sonra gelir dağılımından paylarını besledi. Tablodan izleyelim: 2016-2022 yılları arasında net millî gelirde artık payı 8,8 puan (% 49,2 → % 58,0) arttı. Yıllık artış eğilimi %1,8’dir (Tablo, sütun 2, satır 10).
İkinci olarak %4,5’lik büyüme temposu, (IMF’nin Türkiye ekonomisi için %3,5 olarak öngördüğü) istikrarlı büyüme potansiyelini zorladı. Cari işlem açığı ve enflasyon bu yüzden sıçradı. Baskı altında tutulan asgari (dolayısıyla ortalama) ücretler fazlasıyla aşındı. Enflasyonun bölüşüme etkisini gözlemek için 2016-2022 döneminde bir önceki yıla göre ücret payının arttığı yılları arayalım: Enflasyonun gerilediği (%20.3 → %11,8) 2019 tek yıldır.
2026-2022 döneminin bölüşüm şokuna ilişkin benzer gözlemler net millî gelirde artık payı ve sınıfsal bölüşüm karşıtlığını doğrudan yansıtan sömürü oranı (S/V) için de geçerlidir. Yedi yıllık dönemde ilk oran yüzde 1,8’lik ikincisi yüzde 4,1’lik eğilimlerde artış göstermektedir.
2023-2024: Bölüşüm şoku duraklıyor mu?
2023-2024 istatistikleri bölüşüm şokunda duraklama işaretleri veriyor. Seçim konjonktürü, asgari ücret ve EYT düzenlemeleri söz konusudur: 2024 göstergelerini (satır 9’u) 2022 (satır 7) ile karşılaştırarak tablodan izleyelim: Ücret payı 12,6 puan artmış; artık payı 12,9 puan gerilemiştir. Sömürü katsayısındaki düşme ise (0,927) neredeyse yarı yarıyadır.
Ne var ki, 2023-2024’ü etkileyen “bölüşümde düzelme” işaretleri önceki yedi yılın birikimli hasarını giderecek boyutta değildir. 2016-2024 döneminin tümünü değerlendirelim: Bu dokuz yıl boyunca ücret/millî gelir payı hâlâ gerilemektedir (-0,2). Artık payı ve sömürü katsayısı da düşük tempolarda da olsa yükselme eğilimlerini (+0,1 ve +0,3) korumuştur.
Bölüşümün ötesi: Bir toplumsal bunalım
Yedi yıllık ağır bölüşüm şokunun enkazı, durgunlaşma ile birleşmekte, bir toplumsal bunalıma dönüşmektedir. Durgunlaşmanın halk sınıflarına maliyeti istihdam, işsizlik göstergelerine yansıyor.
2016-2024 döneminde büyüme potansiyeli zorlandı, ekonomi %4,5 oranında büyüdü; dış açık, enflasyon, bölüşüm şoku tetiklendi. Yıllık istihdam artış eğilimi ise %3,2’dir. Büyümenin temposu, dış bağımlılığı, sektörel yapısı faal nüfusu istihdama çekmekte yetersiz kaldı.
Sonuç, atıl işgücü oranının (“geniş anlamda işsizliğin”) dokuz yıl boyunca 9,1 puan (%17,6 → %26,7) tırmanmasıdır. Aralık 2024’te bu oran yüzde 30 eşiğindedir (% 28,6)...
Halk sınıfları toplumsal bunalımı işsizlik ve enflasyon olguları içinde yaşar; algılar. Bunlar, sefalet koridoruna açılan kapılardır. IMF programı uygulayan Mehmet Şimşek ekibi faal nüfusun neredeyse %30’unu işgücü piyasalarının dışına sürüklemektedir. Enflasyon oranını iki yılda 6,8 puan yukarı (%23,9 → %30,7) çekti (tablo, son sütun). Sermayenin enflasyonla sorunu olmadığı çoktan anlaşılmıştır. Hızla tırmanan emek rezervleri sayesinde ücretli milyonları daha fazla disiplin altına almak mı hedefleniyor?
Boşta gezen gençlerin, diplomalı işsizlerin yığıldığı, insan gücü niteliğinin tükendiği, dinamik bir dönüşüm potansiyelini de giderek yitiren bir ekonomi içinde yaşıyoruz. Son aşamada neo-faşizm siyasetin doğal hali olarak ehven görülür; baskılı ortamlara direnme hakkı unutulur; toplum miskinleşir.
Türkiye böyle bir geleceği kabul edemez. Birleşerek önlemek, örgütlenerek dönüştürmek zorundayız.
- 1
Son yazılardan iki örnek: K.Boratav, “İşçi Sınıfının Bölüşüm Şoku 2022’de Devam Etti”, soL Haber, 10 Mart 2023; “Türkiye’de Derinleşen Yapısal Kriz Eğilimi ve Kâr İtilimli Enflasyonun Dinamikleri”, K.Boratav, A.Erinç Yeldan, A.H.Köse, İktisat ve Toplum, Aralık 2023.