Avrupa Birliği’nin garibanları

“Avrupa Birliği’nin garibanları” ifadesi son iki yılın borç krizlerinin ana aktörlerini akla getiriyor: “Kurtarma” operasyonlarının ilk hedefi olan üç ülke (Yunanistan, İrlanda, Portekiz) ile AB ve IMF’nin ekonomik yönetimine teslim olmuş bulunan hastalıklı iki “ağır top” (İspanya, İtalya)…

Fakat bu yazıda ben “daha da gariban” altı Doğu ve Orta Avrupa ülkesinden söz edeceğim: Uluslararası krizden ilk aşamada (2008-2009’da) etkilenen bir türlü bellerini doğrultamayan ve büyük beklentilerle üye oldukları AB’den hiçbir destek görmeyen üç Baltık ülkesi, Macaristan, Romanya ve Çek Cumhuriyeti...

Bunlar (Estonya dışında) avro’ya geçmediler ulusal paralarını korudular bu nedenle (Yunanistan ve diğerlerinin aksine) döviz kurunu bir savunma aracı olarak kullanma seçeneğini yitirmediler. Ne var ki, dış bağımlılıkları çok yüksek olduğu için uluslararası bunalımdan küçülerek ve artan işsizlikle etkilendiler. Üçü (Macaristan, Romanya, Letonya) IMF/AB kredilerine el açtı şiddetli kemer sıkma programlarına teslim oldu. Doğu/Orta Avrupa’nın Avro bölgesinin dışında kalan iki AB üyesi (Polonya ve Bulgaristan) ise, 2008-2009 krizini küçülmeden ve işsizliği artırmadan geçiştirmeyi başardı.

Bu saptamaları basit bir tabloyla somutlaştıralım. İlk kriz dalgasının dip noktası (2009) kriz arifesiyle (2007 ile) karşılaştırılıyor. 2007’deki cari denge/milli gelir oranları, (sütun 1) kriz öncesinin bir kırılganlık göstergesidir. Krizin yansıması ise, 2007 ile 2009 arasında milli gelir ve işsizlik düzeylerindeki değişmeyle (2007=100 kabul edilerek) belirleniyor.

Kısaca özetleyelim: Kriz öncesinde bu ülkeler dünya ekonomisine (özellikle Almanya’ya) karşı (2007’de milli gelire oranla yüzde 3.3 ile yüzde 22.3 arasında değişen) kronik dış açıklar vermekteydi. Bu kırılganlık etkeni, dış kaynak hareketlerinin hızla daraldığı 2008-2009’da milli gelirleri farklı boyutlarda (Romanya’da yüzde 1’in altında, Letonya’da hemen hemen yüzde 24 oranında) aşağıya çekti. Daha da dramatik bir yansıma işsizlikteki artışta gözlendi. Her yerde işsizlik düzeyindeki artış, (Romanya’da yüzde 6 ile Baltık ülkelerinde yüzde 200’ü aşan tempolarda) milli gelirdeki daralma oranının çok üstünde seyretti. Bunalımın yükü, böylece, büyük ölçüde emek tarafından üstlenilmiş oldu.

“AB garibanları”nın tablodaki görüntüsü ile Türkiye’nin 2007-2009 göstergelerinin seyri paraleldir: 2007’de Türkiye, milli gelirin yüzde 5.9’u oranında cari açık vermektedir. 2009 milli geliri 2007’nin yüzde 4.2 altındadır. İki yıl arasında işsizlerin sayısı ise yüzde 46 oranında artmıştır.

2008/2009 krizinde Doğu/Orta Avrupa ve Türkiye’nin “ortak ve kötü kaderi” çevre ekonomilerinin çoğunluğu tarafından paylaşılmadı. Uluslararası bunalımla dış denge koşullarında karşılaşan çevre ekonomileri (örneğin Çin, Hindistan, Arjantin) küçülmediler sadece yavaşladılar.

***
Baltık ülkelerinde 2008-2009’da yaşanan toplumsal trajediye dikkat çekelim: Bu üç küçük ülke AB üyeliği sayesinde astronomik dış açıklarının Almanya’dan kesintisiz sermaye girişleriyle karşılanacağı hayaline kapılmıştı. Tam aksine iki yıl içinde yüzde 20 dolaylarında daraldılar işsizlerin sayısı iki misli arttı. Ekonomi tarihinde benzerine pek rastlanmayan bu çöküntü AB gözetimi altında gerçekleşti.

Bugünlerde de Macaristan ve Romanya, siyasi boyutları da olan yeni bir bunalım dalgasından geçiyorlar.

Nisan 2011 seçimlerini “IMF programına muhalefet” kampanyasıyla kazanan Fidesz Partisi Macaristan’ı yeniden IMF kapısına sürükledi. Yeni başbakan Viktor Orban, Tayyip Erdoğan’ın “milli irade” söylemini andıran bir çizgi izleyerek Macar Anayasası’nı değiştirdi. Yürütmenin gücünü sınırlayan kurumları, Anayasa Mahkemesi’ni, yargıyı, basını ve Merkez Bankası’nı denetim altına alacak düzenlemeler getirdi.

Bu arada Avro Bölgesi bunalımı, Macaristan’a da yansıdı. Milli gelirin yüzde 80’ine ulaşan (ve yarısı dövizli) devlet borçlarının döndürülme maliyeti yükseldi bu etken döviz fiyatlarını da yukarı çekti. Döviz borçları çok yüksek olan şirketler, bireyler güçlüklere sürüklendi. Macar havayolları Malev’e ait uçaklara alacaklılar tarafından haciz konulduğu haberleri geldi. Macaristan’ın 2012’deki dış finansman gereksiniminin karşılanma olasılığı zayıfladı IMF/AB’den kredi arayışı kaçınılmaz oldu.

Bu sefer, Orban’ın “millî iradeci” düzenlemeleri, bu arayışları köstekledi. IMF Merkez Bankası’nın bağımsızlığını, AB ise (buna ilaveten) yargıçların güvencesini zedeleyen yasaların değiştirilmesini ön-koşul olarak ortaya attılar. Orban’ın adım adım “hizaya gelmekte” olduğu anlaşılmaktadır.

Romanya da ise, 2009’dan beri Başbakan Emil Boc tarafından uygulanmakta olan katı bir IMF/AB programı, 2011’de yenilendi. Buna göre, 2012 sonuna kadar işten çıkarılacak kamu görevlilerinin sayısı 300.000’e (üç yüz bine) çıkacaktır. Bu “reform”a, emekli aylıklarındaki kesintiler, zorunlu tüketim mallarının vergilerinde artışlar ve sosyal harcamalarda kısıntılar eklenmekteydi. Yılbaşından bu yana ayaklanma eşiğine yaklaşan yoğun gösteriler, geçen hafta sonuç verdi. Başbakan istifa ederek, “defteri dürülen Avrupalı siyasetçiler” kervanına katıldı.
***

Son beş yılın gelişimleri açık-seçik gösterdi ki Avrupa Birliği, emperyalizmin bir alt-sistemidir ve üç halkadan oluşmaktadır. Sistemin ağababası Almanya’dır. Avro Bölgesi’ne lâyık görülmeyen “AB’nin garibanları” dış çevrede yer almaktadır ve her kriz dalgası önce bunları sarsmaktadır. Avro Bölgesi’nin hastalıklı ülkeleri ise yarı-çevre konumundadır. Bugünlerde Yunanistan’ın “AB garibanları” takımına katılıp katılmayacağı belli olacaktır. Keza, sistemin şimdilik çekirdeğinde yer alan Fransa’nın yarı-çevre konumuna kayması her an gündeme gelebilecektir.

Bu alt-sistem istikrarsızdır. Tümüyle dağılması ve öğelerinin yeni baştan harmanlanması olasıdır.