2012’de emek dünyası

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2012 raporunu, World of Work (“Emek Dünyası”) başlığı altında yayımladı. ILO Başkanı Raymınd Torres, rapora bir Önsöz yazmış temel bulguları dört başlık altın toplamış böylece ILO ile uluslararası sermaye çevreleri, IMF ve AB arasındaki önemli farklılıkları ortaya koymuş. Biz de Torres’in savlarından hareket edelim ve ILO’nun 2012’de dünyaya bakışını gözden geçirelim.
***
1. “İstihdam Avrupa’da bozuluyor diğer ülkelerin çoğunda da düzelmiyor.”

ILO ekonomilerin durumunu, (örneğin IMF’nin yaptığı gibi) finansal istikrar, enflasyon ve kamu dengelerine bakarak değil, istihdam, işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı üzerinde odaklaşarak değerlendiriyor.

İstihdam/işsizlik, 2012 Emek Dünyası’nın da ana konusudur. Dünyada, çalışma yaşındaki nüfus içinde iş bulan insanların oranı 2008 ile 2011 arasında yüzde 61.2’den, yüzde 60.3’e düşmüştür. Bu gerileme, 50 milyon insanın, çalışma olanaklarından yoksun kalması anlamına gelmektedir. İstihdamdaki daralma, işsizliğin artışı Batı ekonomilerinde, öncelikle Avrupa’da yoğunlaşmıştır. Tek anlamlı istisna Almanya’dır.

Dünya ekonomisinde öngörülen büyüme, çalışma yaşına gelen insanların sadece bir bölümüne istihdam olanağı yaratmaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki bir-iki yıl içinde çalışmaktan yoksun kalan insanların sayısı 80 milyona çıkacaktır. ILO’ya göre, dünya ekonomisinin temel bozukluğu buradadır.

2. “Dünyada işsizlik, artık, yeni ve yapısal bir aşamaya gelmiş durumdadır.”

Daha da kötüsü, 2012 Emek Dünyası’na ¬ göre, işgücü piyasalarındaki bozulmalar yapısal, yani kalıcı özellikler kazanmaktadır. Bu, “istihdam edilemez” duruma gelen insanların (sayı ve oran olarak) giderek artması anlamına gelmektedir. Ekonomilerin canlanması, bunlara iş kapısını açamayacaktır. Böylece, sürekli olarak işgücü piyasalarının dışına atılmış bir grup insan oluşmaktadır.

Dahası, artan oranda emekçi istikrarsız, güvencesiz koşullarda çalışmaktadır. Batı ekonomilerinde yarım zamanlı, geçici, istikrarsız işlerin oranı artmaktadır. Tek önemli istisna, bir kez daha Almanya’dır.

3. “Bu bozulmanın ardında, öncelikle Avrupa’nın sürüklendiği, giderek başka ülkelere de yayılan kemer sıkma tuzağı yatmaktadır.”

ILO Raporu, işsizlik oranlarındaki artışlar ile yatırımlardaki aşınma arasında yakın bir bağ olduğunu belirliyor. Batı ekonomilerinde yatırım oranları kriz öncesinin ortalamasına göre yüzde 21 oranında gerilemiştir. İşsizlik artışları da bu olguya refakat etmiştir. 2007-2011 arasında milli gelirde yatırım oranlarını artıran ülkeler ise Asya’da yoğunlaşmıştır ve hepsinde işsizlik oranları aşağı çekilmiştir.

Bu olgunun, özellikle son iki yılda bütçelerde ısrarlı kemer sıkma politikaları ile birlikte gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Burjuva iktisadının ana savlarından birine göre, kamu giderleri, özel sektörün yatırım harcamalarına rakiptir. ILO, bu savın yanlışlığını, Batı ekonomilerine bakarak gösteriyor: AB ve ABD’de kamu harcamaları ısrarla daraltılırken özel yatırımlar da gerilemiştir. Kemer sıkma politikalarının temel nedeni ise bu yanlış iktisat anlayışından çok, “finansal piyasalara” teslimiyette aranmalıdır. ILO Raporu’na göre, “bütçe açıklarını daraltmak, finansal piyasaları sâkinleştirmek, bu piyasalardaki olumsuz tepkileri önlemek için izlenmektedir.

Peki parasal genişlemenin sonuçları? 2012 Emek Dünyası, bu konuda da açık tavır koyuyor: “Yatırım yaparak istihdam yaratabilecek firmalar kredilere ulaşamazken, dev kuruluşların elinde biriken ölü fonlar rekor düzeylere çıkmıştır.

Kısacası, bütçelerde kemer sıkma ile aşırı likidite genişlemesi, Batı ekonomilerindeki durgunlaşmaya ve istihdamda bozulmaya belirleyici katkılar yapmıştır.

4. Alternatif vardır: (a) İstihdamı destekleyen politikaların ekonominin bütününü de olumlu etkilediği algılanmalı (b) finans, iktisat politikalarını yönlendirmemeli.

Son günlerde, bazı sermaye çevreleri yeni bir yâve ortaya attı: “Kemer sıkma politikaları, büyümeyi hedefleyen önlemlerle desteklenmelidir...

Bunlara sorunuz: “Büyümeye dönük önlemler nedir?”. Önce “yapısal reformlar” klişesi karşınıza çıkar. Tekrar sorarsanız, her derde deva bir başka klişeyle karşılaşırsınız: “İşgücü piyasalarını esnekleştirin...

ILO bu yaygın neoliberal saplantıyı titizlikle araştırıyor ve yanlışlığını ortaya koyuyor. Özetleyelim: “Kemer sıkma ile birlikte işgücü piyasalarında kuralsızlaştırmayı en fazla uygulayan ülkelerde büyüme ve istihdam göstergelerinin bozulması süregelmiştir. İşgücü piyasalarında reform ile istihdam düzeyleri arasında açık bir ilişki yoktur. İlginçtir ki, ülkelerin çoğunluğunda istihdama ilişkin yeterli [koruyucu] düzenlemeler ile istihdam düzeyi arasında olumlu bir bağlantı vardır.

Rapor, alternatif arayışlarında, finansal piyasalara bağımlılığa son verilmesine önem veriyor. “Reel ekonomi ile finansal sektör arasındaki uyumsuzluk, ulusal istihdam [öncelikleri] dikkate alınarak giderilmelidir”. Buradaki ihtiyatlı ifadelerle karşılaştırılırsa, ILO’nun 2009 (Bölüm 2) ve 2011 (Bölüm 3) raporları, çok daha açık ve sert finans kapital eleştirileri içermekteydi. Bunlarda 2008 krizinin temel belirleyicisi olarak metropol ekonomilerindeki aşırı finansallaşma vurgulanmakta ve finansal balonların, reel ekonomiye dönük kaynakları (kârları) erittiği metropolde ve çevrede emeğin milli gelirden paylarındaki aşınmaya katkı yaptığı belirlenmekteydi.

***
ILO’nun uluslararası krizden sonra yayımladığı raporlar, Batı ekonomilerine, Keynes’gil iktisadın sol kanadının gözlükleriyle (ana hatlarıyla sosyal-demokrat bir perspektifle) bakmaktadır. Çevre ekonomileri söz konusu olduğunda, bağımlılık okulunun bakış açıları ile kalkınmacı politika reçetelerinin izleri gözlenmektedir.

Bu yaklaşımlar sayesinde ILO, dünya ekonomisinin işleyiş biçimlerine ciddi eleştiriler yöneltmekte önemli bulgular getirmektedir. Emek, sermaye, devlet saçayağı üzerine kurulu bir uluslararası örgüt olduğu için, kapitalizmin ve emperyalizmin temel parametrelerini elbette sorgulamadan... Biz de hoşgörüyle, “o kadar kusur, kadı kızında da olur” demeliyiz.