2009'da milli gelir

TUİK 2009’un milli gelir tahminlerini yayımladı. Bunu yaparken, daha önce yayımlanmış olan 2008 ve Ocak-Eylül 2009 tahminlerini de gözden geçirdi ve 2008’in büyüme hızını yüzde 0.9’dan yüzde 0.7’ye indirdi. 2009 için ise, hem IMF, hem hükümetin Orta Vadeli Programı tarafından öngörülen (yüzde 6.5 ve yüzde 6’lık) küçülme oranlarına göre “daha az kötü” bir bulgu ortaya çıktı. Milli gelir geçen yıl yüzde 4.7 oranında küçülmüş görünmektedir.

Krizin Türkiye’de Ekim 2008’de başladığını ve 2009’un son iki-üç ayında son bulduğunu hatırlatalım. Milli gelir tahminleri üç ayda bir yapıldığına göre bunalımın büyüme hızı üzerindeki etkisini Ekim 2008-Eylül 2009 dönemi için belirleyebiliyoruz. Bu da (son verilere göre) 12 bunalım ayı içinde ekonominin yüzde 7.8 oranında küçüldüğünü ortaya koyuyor. Ekim-Aralık 2009’da ekonomi, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6 büyümüş bu nedenle 2009’un tümünü kapsayan milli gelir hareketleri, krizin gerçek boyutunu perdelemiştir.

***

Şimdi, yukarıdaki tabloya baş vurarak 2009-2008 karşılaştırması üzerinde odaklaşalım. “Harcamalara göre milli gelir”, özel tüketim, devlet tüketimi (cari devlet harcamaları), yatırım ve ihracat kalemleri toplamından ithalat çıkarılarak tahmin edilir. Tablodaki gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) da böyle hesaplanmaktadır. Dış ticaretle ilgili öğeler, hem mal, hem de hizmet ihracat ve ithalatından oluşur.

Önceki yıla göre 2009’da (yerel seçimlerin katkısını içeren) kamu harcamaları dışındaki tüm öğeler gerilemiş, küçülmüştür. Rekor, yüzde 28’lik daralmayla yatırımlardadır. Dış ticarete gelelim. Mal ve hizmet ithalatı ihracattan daha hızlı bir tempoyla daralmıştır. Bu durum küçülmeyi frenlemiştir. Zira, ithalat artışları iç talebi yurt dışı katma değere kaydırır ülke dışı istihdamı destekler ithalata rakip olan yerli üretim kollarını daraltır. İthalatın daralması da zıt yönde, olumlu doğrultuda etkili olur ülke dışına kan kaybını sınırlar. İthalat daha az düşseydi örneğin ihracatla aynı oranda gerileseydi, milli gelirin küçülme hızı yüzde 7’yi aşacaktı.

Ekonomik daralmaya katkı yapan “net dış kaynak” hareketlerine de bakalım. Burada, kayıtlı-kayıt dışı, yabancı-yerli tüm sermaye hareketlerinin net toplamını alıyoruz. Görüldüğü gibi, 2008’de 33.8 milyar dolarlık giriş kaydeden net sermaye hareketleri, bir yıl sonra (yüzde 82’lk bir daralmayla) 6.2 milyara inmiştir. Yüksek düzeyli dış kaynak girişinin büyük ölçüde buharlaşması, ekonomiye sert bir dış şok taşımış bunalıma gidişi tetikleyen ana etken olmuştur.

***

Peki, son verilere bakarak 2010 için ne gibi öngörülerde bulunabiliriz? Kasım’dan bu yana Türkiye’ye net dış kaynak girişleri yükselmektedir. En önemli dış kaynak türünün Kasım-Ocak arasında 5 milyar doları aşan kayıt-dışı sermaye girişleri olduğuna dikkat çekelim. Önümüzdeki aylarda bu öğenin aynı tempoda seyretmesi pek beklenemez. Batı piyasalarında sıfıra yakın faizle borçlanıp, çevre ekonomilerindeki devlet kâğıtlarına para yatıran “taşıma suyla spekülasyon” işlemeye başlamıştır ancak, nereye kadar? Bu tür bilgileri derleyen Institute of International Finance’in son raporu, (Türkiye dahil) otuz “yükselen piyasa ekonomisi”ne 2010’da yönelecek özel sermaye hareketlerinin 2007 düzeyinin 165 milyar dolar altında olacağını öngörmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, 2002-2007’de ekonomilerinin kaderini bol kepçe sermaye girişlerine teslim etmiş olan ülkeler (ve Türkiye) “eski güzel günlere dönüş” için daha çok bekleyeceklerdir.

Öte yandan, 2009’da ekonomik gerilemeyi sınırlamış olan kamu harcamaları, hükümetin Orta Vadeli Programı ile frenlenmeye başlamıştır. Daha uzun dönem için endişe yaratması gereken bir saptama, sermaye birikimiyle ilgilidir. Milli gelir içinde sermaye birikiminin payı, 2007 ile 2009 arasında yüzde 21.4’ten, yüzde 16.8’e düşmüştür. 2001 krizinde de sermaye birikimi hızla düşmüş bu gerilemenin telâfisi uzun zaman almıştı. Öyle ki, 2007’ye gelindiğinde sabit sermaye birikiminin milli gelirdeki payı, bir önceki zirve noktası olan 1998’deki oranın (yüzde 23’ün) hâlâ altındaydı. Ekonominin uzun dönemde büyümesi, öncelikle sermaye birkimine bağlıdır. Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeline bu krizin de ağır bir darbe vurduğu anlaşılmaktadır.

Büyük bir olasılıkla 2010’un ilk yarısında yüksek tempolu bir canlanma, ikinci yarıda durgunlaşma gerçekleşecektir. Bir sonraki krize kadar ne olur? Bence, kronikleşen bir durgunluk gündemdedir.