Yeniden Yurttaş ve Sanatçı

Seçimlerden sonra, şu günlerde üst üste karşılaştığımız yorumlara, sonuçlar üzerindeki araştırma ve çözümlemelere sanat dünyasından gelen birtakım devinim belirtileri ekleniyor.

Türkiye Yazarlar Sendikası'nın kültür bakanlığıyla ilgili beklentisinin yanı sıra, Vatan gazetesinin 15 Ağustos günlü kitap ekinde "Yazarlardan 60. Hükümet'e ve yeni Kültür Bakanı'na sanat manifestosu" başlığıyla görüşler dile getirildi.

Görüş bildirenlerden Ahmet Ümit "Frankfurt Kitap Fuarı'nda edebiyatımız en iyi şekilde temsil edilmeli" derken, Elif Şafak yeni kültür bakanına "demokratik, üretken bir kültür ve sanat hayatı" dileğinde bulunuyor. Buket Uzuner ise kültür bakanından beklentilerini sıralamadan önce, onun "bir turist kadar saf ve bilgisiz olmasını" istemediğini söylüyor. Pınar Kür'e göre "AKP'nin tabanı buldozerlerin AKM'ye tecavüzünü heyecanla beklemekte"dir. Ayşe Kulin, bugüne değin hiçbir kültür bakanından beklentisi olmadığını söylerken, "70 milyona Tolstoy okutulsa ne yazar?" diye soruyor.

Varlık dergisi ise, kültür gündemi başlıklı bir dosya hazırlayarak "Genel seçim sonuçları"nı tartışmaya açmak isteğinde. Eylül sayısı çıktığında, yazarların, "Genel Seçimler, AKP'nin zaferiyle sonuçlandı" vurgusuyla başlayan, bu sonuçta "AKP'nin çalışmalarındaki başarı"yı ya da "muhalefetin inandırıcı bir seçenek sunamaması"nı, "özellikle kendilerini sol olarak tanımlayan kitle partilerinin milliyetçi çizgiye kaymaları"nı, "dış dünyaya kapalı-kuşkucu bir dille konuşmaları"nı, "kadrolarını 'yeni' isimlerle gençleştirememeleri"ni etken görenler bulunduğu ileri sürülerek kendilerinden istenen yoruma nasıl karşılıklar verdiklerini okuyacağız. Kuşkusuz Eylül sayılarında başka dergilerin de bu tür devinimlere katılacakları düşünülebilir.

Bunların tümü, sanatçılardan birer yurttaş olarak beklenenler belki, ama sanatçı olarak beklenenleri de yeniden gündeme taşımalı. İkisi arasında çelişkinin ortadan kalkacağını, kalkması gerektiğini bir daha tartışılır kılmalı. Bunların çağrışımı beni yıllar önceki bir yazıma götürdü yeniden. 1973 yılının Ağustos ayında yayınlanan bu yazı Yurttaş ve Sanatçı başlığını taşıyor ve sanatçının toplum karşısındaki, siyaset karşısındaki tutumuyla sanat karşısındaki tutumu arasında ortaya konmuş çelişkiye dikkat çekmek istiyordu.

O yazının yayınlandığı günlerde de yapılacak yorumlar, gösterilecek tepkiler, gündeme alınacak değerlendirmeler vardı. Buna karşılık, bu yurttaşlık göreviyle sanat arasında, sanatçı kimliği arasında bir ikilem yaratılmak isteniyordu.

Yazıda buna değiniliyor ve şöyle deniyordu: "Bu ikilemi kendilerinde çözemeyen, üstelik başkalarında da çözülmesine olanak göremeyen kişilere göre, sanatçı yurttaş olarak başka, sanatçı olarak başka bir yaratıktır. Yurttaş olarak yükleneceği hak ve görevleri, sanatçı olarak ondan istememeli, beklememeliyiz. Başka bir deyişle o, yurttaş olarak toplumun içindedir, sanatçı olaraksa dışında."

İkilemin bu biçimde vurgulanması, yazıda öngörüldüğü gibi, "elbet onları şaşırtacak, hatta öfkelendirecek"ti. "Yanılıp yanılmadıklarını araştırmak yerine, kendilerine özür ve gerekçeler bulmak, kendileri gibi düşünmeyenleri ise sanat dışılıktan güdümlülüğe kadar çeşitli suçlamalarla damgalamak yoluna sapacaklar"dı. "Bildiklerini yeniden irdelemeyi, olmaz bellediklerinden kuşkulanmayı göze almak kimileri için o kadar zor"du ki, "politikanın sanat gibi ince, yüksek, duyarlı bir uğraşı kabalaştırdığı görüşünde ayak direyecekler, yaratıcılığı iğdiş ettiğinden dem vuracaklar, kalıcılığın eteklerine yapışmış benliklerini ancak bağımsız sanat ateşinin harlı tutacağını savunacaklar"dı.

Aradan geçen süre, öngörülen tepkiyi bugün bir yandan çok daha ileriye götürecek düzeye taşısa da, bir yandan da yurttaş ile sanatçıyı çelişkisiz kılacak ortamın yeni belirtilerini bağrında biriktiriyor.

Sözünü ettiğim devinimlerle aynı günlerde, elime geçen bir kitabın yeni basımı da başka çağrışımlarla gündeme düştü sıcağı sıcağına. Yordam Kitap, 1 Mayıs 1977'nin 30. yılında, Aysel Özakın'ın Taksim'de yaşananları konu edinen Alnında Mavi Kuşlar romanını yeniden yayınladı. "Çok değil, bundan 30 yıl önce yaşananlar, edebiyatımızda ne kadar yer bulabildi?" sorusuna romanın vereceği, bizim de tartışma ortamına taşımamız gereken yanıtla birlikte.