Troyka-Syriza çekişmesinin ardından

Dikkat edilirse, yazının başlığında "Yunanistan" sözcüğü yerine, kasıtlı olarak "Syriza" sözcüğünü kullandım. Müzakereler nerede ise sonlandırılmış olup, birinci sahnenin perdesi kapanırken, geçmişi daha net olarak çözümleyebiliriz. Böyle bir çözümleme, salt fikir jimnastiği olmanın ötesinde, geleceğe yönelik de bize bazı şeyler gösterebilir.

Benim düşüncem şudur ki,  Syriza Yunan halkının son yıllarda içine düştüğü fevkalade olumsuz koşullardan kurtulma ve biraz da olsa nefes alma çabalarına çare olmak üzere bir tür sosyal politika ağırlıklı paket gündeme getirdi. Emekli maaşlarının yükseltilerek eski düzeyine getirilmesi, uygulamadan kaldırılmış olan bazı sosyal desteklerin yeniden ihdası, KDV oranlarının makul düzeye çekilmesi  vb gibi ekonomiyi değil, fakat halkı rahatlatacak bazı önlemleri içeren bir paket, doğal olarak, sosyalist bir proje olarak görülemezdi. Ancak, bizzat Syriza hükümetinin de destek ve çabaları ile çevreye bir sosyalist program gibi yansıtıldı. Syriza'nın bu taktiği, belki Troyka'yı biraz geriletmek ve 9 milyonluk bir ülkeyi yaklaşık 450 milyonluk bir devin içinde hazmedilmesini sağlamak olabilir.

Syriza'nın böyle bir taktiği olabilir, hatta bu taktik siyasi olarak savunulabilir dahi. Ancak, çevrenin böyle bir programı sosyalist program olarak yayması, hatta ileride Yunan bankalarının da yeni programa göre denetim altına alınarak ya da devletleştirilerek, ekonomide para ve kredi sisteminin merkezi otoriteye bağlanacağı gibi ifadeleri yayması içerik olarak doğru olmadığı gibi, strateji olarak da doğru değildi. Zira, böyle bir program karşısında Troyka'nın geri adım atması salt Yunanistan boyutunda hiç gerçekçi değildir. Troyka, Yunanistan üzerinde düşünürken, zaten Yunanistan'a borç vermiş merkez sermaye dokusunu kurtarıyor olduğundan fazla sıkıntılı da değildi. Troyka'nın derdi başka yerde idi. Bundan dolayı Troyka Yunanistan'ı serbest de bırakamazdı, Yunanistan'a taviz de veremezdi.

Troyka'nın birinci derdi, sadece bu ateşin İtalya, İspanya ya da diğer sıkıntılı ülkelere sıçrayacak olmasından öte, uzun yıllar büyük hayallerle beslenmiş ve rampaya oturtulmuş olan Hıristiyan Avrupa projesinin yara alıyor olması idi. Üstelik bu yaranın temelinde, birliğin temelini oluşturan ekonomik doku vardı. Zira Yunanistan'ın sorunu siyasi değil, ekonomik idi. Ne var ki, bu konuda Yunanistan'dan çok Avrupa Birliği suçlu idi. Çünkü, siyasi arenada Roma Antlaşması görüşmeleri yapılırken, ekonomik arena da çok çeşitli fikirler tartışılıyordu. Bunlardan çok önemlisi, geleceğin müşterek Avrupa'sının oluşumu için tüm yasa ve kurumların ahengini sağlamanın olası sonuçlarının tartışıldığı alandır. Ünlü "Vergi Ahenkleştirmesi" konusu bunların en önde gideni idi. Bu konuda iki fikir ortaya atıldı. Birincisine göre, madem ki tüm Avrupa ülkeleri bir bütün büyük ülke olma yolunda ilerliyordu, o zaman tüm ülkeler yasalarında da ahengin sağlanması zorunludur. Buna karşı geliştirilen görüş ise şu idi: Eğer bütünleşmiş ve ahenk içinde bir gelecek Avrupa'sı tahayyül ediliyor ise, o zaman ülkelerin farklılıklarına göre farklı uygulama yapmak gerekir. Fakat, anlaşılabilen nedenlerden dolayı, ikinci görüş rağbet görmedi ve birinci görüş uygulamaya koyuldu. Böylece, farklı ülkeleri aynı yasalar ve uygulama altına girince, sonuçta ekonomilerin yakınlaşmasından çok farklılaşması ortaya çıktı. Bu arada, ücretlerde ve sair bazı alanlarda ufak yamalamalar yapılırcasına destekler geliştirildi, ancak büyük krize kadar idare edilen durum sonuçta açık verdi ve bilinen sonuç yaşanmaya başladı. Bu neden, Yunanistan, İtalya, İspanya başta olmak üzere, Avrupa'nın çürük elmaları birer birer dökülmeye başladı.

Bunlara rağmen Troyka ve tüm neoliberal sistem Syriza programının sol proje olarak tanıtılmasından gizli şekilde hoşnut da olmuş olabilir. Zira, son durumda, sol proje diye sunulan Syriza programı reddedildi, aşağılandı ve bizzat halkının önünde diz çöktürüldü. İşin beni rahatsız eden boyutu burasıdır. Tabii ki, geçici bir durumdur bu ama, bu aşamada da olsa neoliberalizm bir tür zafer kazanmış oldu. Keşke tersi olmuş olsa idi! Ancak, durum müsait değil idi ve proje yanlış olarak yanlış temelde sunuldu. Parça bölük sunulan her proje karşıtları tarafından ezilmeye mahkumdur. Mücadelede tüm alanlar kapsanır ve tavize meydan bırakılmaz. Aksi durumda, karşıt güç tutarlılığı olmayan projeyi deler ve içinden çökertir.