Siyasi manevra tabanı

Siyaset zamana göre manevra olarak tanımlanabilir. Siyasi manevralar seçim zamanları ya da diğer çok farklı nedenlerle olduğu kadar, usulsüz olsa da bir dereceye kadar kişisel çıkralarla da olabilir. Bu konular ünlü maliye kitaplarında dahi yer alır. Siyasetçi siyaset tabanına göre manevra yaparken tabana sağlanacak menfaat temel kuraldır. Siyasetçi ile taban arasında kurulabilecek ikinci bağı da sempati kanalı oluşturur. Siyasetçiyi davranışları ve söylemi ile kendine yakın gören taban, siyasetçiyi sempatik görerek, eylemlerine olumlu bakabilir. Siyasetçinin kişisel çıkarlarla manevra yapması bu tür sempati ağında meşruiyet kazanabilir. Siyasetçi ile taban arasında etiksel gerekçeye dayanmayan bu tür bağlar rasyonel itkilerle değil, toplumun eğitim, gelişmişlik düzeyi vb gibi çok çeşitli nedenler altında oluşmuş duygusal hislerle ortaya çıkabilir.

Siyasetçi ile taban arasındaki ilişki girifttir. Böylesi girift olmasına rağmen, siyasi kadroları, salt söylem ya da manevraları ile değil, arka plandaki destekçi tabanı ile değerlendirmek gerekir. Kısacası, siyasetin değerlendirilmesinde sahnedekiler değil, sahne arkası odağa koyulmalıdır. İntihar eden Japon mühendis bir kültür ürünü olduğu gibi, Hitler de arka dokunun ürünüdür. Bu yaklaşım, Türkiye için de geçerli görülebilir. Seçime giderken iktidar seçişi bu açıdan çok önemlidir. Çünkü, toplum bireye başattır, ama siyasetçi de  toplumun gizil patolojilerini uyarmada başattır. Toplumda yükselen şiddette, kadın cinayetlerinin artmasında, insanların özel yaşamına her alanda ilgili ilgisiz kişilerce müdahalede herhalde siyasi tavrın, hatta kullanılan ifadelerin tonu ve içeriği önemli bir paya sahiptir. Hatta, siyasi liderler sigara konusundan kaç çocuk yapılacağı konusuna dek her alana serbestçe girip çıkarken, yükselen şiddetten bir gün dahi bir çift laf dahi etmemeleri, "lüzumu hacette sükut beyandır" hükmünde görülmelidir. 

Siyasetin tabanın anlaşılması gerektiği ifadesi ile kastettiğim, siyasi iktidarın icraatının veya başarısı olarak yansıyan politikaların tabana yansımasının yorumudur. Bir siyasal iktidar, söylemi ve eyleminde tabandan gelecek tepkiye göre iktidarda kalabileceğine göre, böyle bir hesabı yapmak durumundadır. Böyle bir yürüyüşle oniki yıl iktidarda kalan, hatta her seferinde oylarını yükselten bir iktidarın tabanı düşünülmeye değerdir. Kısacası, siyasal kadroyu işbaşında tutan bu tabanın davranış kodu ve gerekçesinin  ne olduğu meselesi hem çözümlenmesi hem de çözülmesi gereken bir konudur.

Böylesi bir kaba tasnif çerçevesinde kritik bir seçime giderken AKP'nin propagandası, tabanın görüntüsü itibariyle beni ürkütüyor ve dehşete düşürüyor. AKP'nin kimi siyasi ve yandaşları çeşitli medya aracılığı ile yaptığı yayınlarında ne haktan, ne adaletten, ne eğitimden, ne işsizlikten ne de hayat pahalılığından söz etmekteler. Bu insanların tek dillerine doladığı, HDP' nin nasıl bölücü bir parti olduğu ve başkanlık sisteminin Türkiye için nasıl bir zaruret olduğudur. Bu iki teze kısaca bir göz atarsak, AKP ve yandaşlarının kendi tabanını nasıl kör cahil, hatta belki de "göbeğini kaşıyan bidon" olarak gördüğünü anlarız. Bu durum bir gözü dönmüşlük hezeyanı olsa gerek! Umuyorum, AKP tabanı kendilerine reva görülen bu muameleye akılcı tepki ile yanıt verir.

AKP propagandalarında, HDP'nin AKP'nin önünü kesmek ve Türkiye'nin gelişmesini engellemek için kurulmuş siyasi bir komplo olduğu ileri sürülmektedir. Bu iddiaya göre, Türkiye'nin kalkınması ve gelişmesi ancak ve ancak AKP ile mümkündür. Yani AKP Türkiye olduğuna göre, Türkiye'nin kalkınması için AKP'nin önü kesilmemelidir. Buna liberal saflar ve "evet ama yetmez" gafilleri inanabilir. Ne var ki, bu tezi oniki yılın icraatı kanıtlamamaktadır. Ayrıca, başbakanın övünerek gündeme getirdiği yeni gelişme programı da tezin yanlışlığının en büyük kanıtıdır. Ekonomiyi, cari ve kamu açığı ile tam bir montaj ekonomisine dönüştürmüş ve ekonomik krize gebe hale taşımış; siyasi açıdan ülkeyi hemen tüm komşularımızla ihtilaflı duruma düşürmüş; iç güvenlik ve adaletten hemen herkes ümidini tüketmiş; eğitimi tam bir ortaçağ cenderesine çevirmiş bir iktidarın Türkiye'ye anlamlı, özgür ve parlak bir gelecek getireceğine kargalar dahi gülemez.

Diğer taraftan, eğer çözüm sürecinde siyaset silaha tercih edilecekse, HDP' nin parlamentoya girmesinden daha doğal bir yaklaşım olamaz. Eğer AKP, tüm icraat ve, genel huyu itibariyle, olayları sürüncemede bırakarak, uygun zamanı kollamak istiyor idi ise, işte seçimler. Öyle anlaşılıyor ki, AKP ve yöneticileri muhatapları olmadan ya da ilgilileri muhatap almadan çözüm denen süreci kendi kafasına göre gerçekleştirecek. Ya da, meşru bir parti olarak HDP başkanlığı ret ettiği için, muhatap olarak onu değil, biraz daha güç durumda olan ve pazarlığa daha zayıf girebilen birilerini alıp, ona verilecek tavizle başkanlığın koparılmasına ve kotarılmasına çalışılacaktır.  

Şöyle veya böyle, korku dağları sarmışken, iktidardan düşmemek ve hiçbir şekilde hesap vermemek şiarda olunca, her yol mubahtır.