Siyasetin hukuk sınavı

Bazen yanlış yaptığım zehabına kapılıyorum. Benim alanım genelde iktisat, özelde kamu maliyesi olmakla beraber, alanım dışındaki konular üzerinde de, hatta hiç haddim olmadan diğer bazı özel ihtisas alanlarında da bir şeyler karalıyorum. SOL’daki dostlara ve değerli okuyuculara bu konuda bana gösterdikleri sabır ve anlayışları için çok teşekkür ediyorum. Bugün de, maalesef, aynı çizgide devam edeceğim. Zira Türkiye’de öylesi garip olaylar cereyan ediyor ki, bunları görmemek ve bunalmamak olanaksız. Bu ortamda, haramilerle dolu freni tutmayan bir trende, ne zaman nereye çarpacağımı bilmeden, giderek koyulaşan karanlık tünelde ilerliyor gibi hissediyorum.

Bugün, affınıza sığınarak, nasıl geliştiğini hiç anlamadığım, bir zamanlar uyuyan, şimdilerde kıpırdayan hukuk üzerinde birkaç laf edeceğim. Bunun nedeni de, hukuk uyurken başka türlü, uyanıyor intibaını verirken de başka türlü içimin yanıyor olmasıdır. Fazla lafa hiç gerek yok, yüzlerce insan neye göre olduğu belli belirsiz, hatta ilgili-ilgisiz şekilde tutuklanırken, çok derin kuşkulu delillere dayanılarak insanlar içeri tıkılırken, bunlardan bir kısmının yaşamını yitirdiği, bir kısmının umarsız hastalıklarla boğuştuğu aşamalarda sessiz kalınıp, siyaseti -belki de tüm toplumu- koruma işgüzarlığı yandaşlaştırılan medyaya bırakılarak demokrasi ve hukuk katledilirken, toplum temizleniyor kanaati yaygınlaştırılıyordu. Türkiye’de tasarlanan rejim değişikliğinin önüne çıkabilecek engelin ortadan kaldırılması için, geçmiş ve yaratılmış kanıt ve tanıklara dayanılarak salt suçlular değil, topyekûn kurumun hedeflenip değersizleştirilmesinde bir bölüm hukuk alemi isyan etmediğinde, bir bölümü de arazide verilmiş görevi hakkıyla yerine getirme çabası sergilediğinde, hukuk susmuştu, susturulmuştu!

Elli yıldan fazla sürede toplumun alt katmanlarından cemaat örgütlenmesi ile yükselen gizil güç, iktidarını da parlamentoya taşırken bir “demokrasi” söylemi dillere pelesenk oldu. Biat kültürü ile cemaate, erzak kolileri ile siyasete köleleştirilerek özgürlüğünden ve bireysel davranışından yoksun kitleler üzerinde yükselen siyaset topluma demokrasi getirecekti. Heyhat! Siyasi güç, bir yandan dershaneleri kapatarak, diğer yandan da, toplumun dincilik duygusunu sömürürcesine, hemen tüm okulları imam hatipleştirerek, başlangıçta desteğini aldığı cemaatin dershaneler sürecinde hakim olduğu nesil yetiştirme erkini elinden almaya yeltendi. Hukuk, özgürlük ve demokrasi adına, ne dershanelere ve tarikatların gençlere kanca atmasına ne de okulların imam hatipleştirilmesine güçlü ses çıkarabildi.

Gerektiği yer ve zamanda gerçek anlamda hukuku (her ne kadar sistemin üst yapısı olsa da!), mağdurları ve toplumu düşünmeyen hukuk, her ne hikmetse, şimdilerde tüm bunları düşünür olarak, meydanları arşınlıyor. Amaç mağdurları kurtarmak ise, biraz geç değil mi! Mağdurları kurtarmak adına atılan adımlar, bazı siyasileri ya da bir gurubu diğeri aleyhine ve/veya aileleri de kurtaracaksa böyle bir hukuk olur mu?

Evet, olur! Çünkü hukuk kurumsal dokusu ile devletin ideolojik aygıtı, örgütsel yapısı ile de baskı aygıtıdır. Siyaset böyle olur mu? Evet, o da olur! Çünkü “eş başkanlık” vb gibi hayali rütbelerle süslenip yağlanarak meydanlara sürülen siyasilerin kâh hırs ve gafletlerinden, kâh manipülasyonlarla şaşırtılarak toplumu sürükledikleri kaostan yararlanılarak toplumlar emperyalistler tarafından denetlenmekte, hatta siyasi işgale uğratılmaktadır. Siyasi işgal ise görünür şekilde “el eli” ile değil, “yar eli” (!) ile yapılır. Ne var ki, yar eli seçiminde başlangıçta yanlış yapılmış ya da verilmiş görev dışına çıkılmışsa, tereddüt edilmeden ipi çekilir. Günümüzün savaşları artık silahla değil, ekonomik ya da politik süreçlerle sürdürülmektedir. Yarım asra yakın süre içinde ülkenin dincilik karanlığına boğulması da, karanlığın olgunlaştığı dönemde iktidara taşınması da, emperyalistlerin iç hainler eli ile toplum üzerinde sürdürdüğü gizli işgal harekâtıdır. Emperyalizmin olağanüstü güçlendiği küreselleşme döneminde yaşanan son çatışmalar, çatışmalarda burjuva hukukunun dahi ayak altına alınması, siyasilerin üzerinde dolaşan şaibe bulutları, siyasilerin bu hukuk yapısında dahi kendilerini aklamaya yeltenmek yerine, yakışık almayan dolambaçlı yollara sapması, siyasetin burjuva hukukunu dahi çiğnemesi salt bir iç olay olmayıp, emperyalizmin Ortadoğu politikasının uzantısı olarak, Türkiye’nin çökertilmesine hizmet eden sürecin aşamalarıdır. Bu sürece mutlaka karşı çıkmak bir kurtuluş ve özgürlük mücadelesidir. Bu mücadele, öncelikle bu iktidara, saniyen emperyalizm destekli tüm iktidarlara karşı olarak, yeni kadro ve ekonomik yapılanma ile olanaklıdır.