Neoliberalizm zulmü ile tanışma

Neoliberalizmi tartışmak, ondan şikayet etmek kapitalizmi perde arkasına atmak anlamına gelebilir. O nedenle, yazının başlığı hakkında ufak bir giriş yapmak gerekmektedir. Açıktır ki, neoliberalizm kapitalizmin bugün ulaşmış olduğu son aşamadır; emperyalizmin rafine uygulama biçimidir. Hal böyle olunca, salt neoliberalizmden ya da özelleştirmeden şikayet etmek, sanki sistem tartışması yapmadan ve sisteme karşı çıkmadan bu belalardan kurtulunabilir gibi bir sonuç yaratmaktadır. Oysa, neoliberalizm kapitalizmin en saf hali olarak zuhur ettiğinden, ona karşı çıkmak kapitalizme, hem de en radikal biçimde karşı çıkmak anlamına gelir. Geçen hafta okuyuculardan uzak kalmama neden olan sağlık sorunum esnasında karşılaştığım acı durumu kısaca yansıtırken, aslında neoliberalizmi kendisine düstur edinerek iktidarını sürdürmüş olan AKP yönetiminin hizmetini ve bu yolda insan karakterini nasıl tahrip ettiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuya geçmeden, bu süre içinde çok değerli dostlardan görmüş olduğum, kuru bir teşekkürle asla geçiştirilemeyecek olan ve beni bugüne taşıyan çok yakın ilgi ve destek için duyduğum minnettarlığı ifade etmek istiyorum.

            Önce bir duygumu yansıtayım. İnsanlıktan çıkmış kimi ana-akım iktisatçılarının kobay olarak kullandığı Şili'de sosyal güvenlik ve sağlık alanlarında insanlık dışı politikalar devreye sokulurken hep şunu dilerdim. Bu meş'um politikaları devreye sokanlar ve bu politikalara onay verenler, sonradan salah bulmak koşulu ile, önce kalp veya böbrek yetmezliği ya da kanser vb gibi umulmaz bir hastalığa yakalanıp, ona göre politika önerilerinde bulunsunlar. Buradaki amaç açıktır ki, varsıl kesimler ve emperyalistler için kârlı olanın değil, toplum için en sağlıklı politika önerilerinin oluşumuna olanak sağlamak idi. Tabii, bu ütopya gerçekleşmedi. Zira, tüm politikalarda olduğu gibi, burada da güçlüler kendi çıkarları yönünde karar aldılar ve böylece geliştirdikleri politikaları güçsüzlere dayattılar. Sonuçlara gözlerini kapatarak hâlâ liberalizmi savunan gafillerin safça veya cahilce yahut hınzırca ileri sürdükleri gibi, büyük kütleler makul yolu seç(e)mez, ancak kendilerine dayatılan yola girer.      

            Elimde anjiyo raporu ile umar arama yoluna düştüğümde, öyle manzaralarla karşılaştım ki, bu görüntüler neoliberalizmi öğrencilere anlatmak için harika uygulama örneği oluşturabilir. "Önce insan!" diye haykırmak içimizde gelirken, bu sistem içinde acaba suçu insanlarda mı, yoksa sistemde mi aramanın, yoksa böylesi sisteme onay vererek uygulayan, hatta uygulamayı kolaylaştırmak için halkları kandıran siyasetçi ve aydınlarda mı aramanın gerekli olduğunu düşünmeden edemedim.  Bu sistemde, hastanın kendi ekonomik olanakları ile sorununa çare bulmasına, bunun karşısında  doktorun hastaya "müşteri" olarak bakma durumuna düşürülmeleri hizmetin etkenliğini eritirken, doktoru vicdansızlığa, hastayı da çaresizliğe ittiğini görmek işten bile değildir. Benim durumumda, kalp damarlarımda daralmalara ya by-pass ameliyatı ya da ilgili damarlara stent yerleştirilerek müdahale edilecek idi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi doktorlarından Profesör Sabahattin Umman Hoca, meselenin biraz çetin olduğunu fakat stent takılarak halledilebileceğini söyleyerek bizi aklı selim yoluna sokana kadar içinden geçtiğim psikolojik çalkantı bir ara sorunu da unutturdu. Kendisine minnettar kaldığım Sabahattin Hoca, süreç boyunca gösterdiği fevkalade insani tavırları ile, her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da önce insancıl olmanın, mesleğin ancak böylesi koşullarda anlamlı icra edilebileceğini kanıtladı.

            AKP yönetimi, ilaçların eczanelerden kolaylıkla alınabilmesi vb gibi halkı uyutan bazı uygulamaları ile neoliberalizmi uygulamaya koyarak sürdürdüğü sağlık politikası, henüz gerçek yüzünü halka göstermediği için tasvip görüyor olmasına rağmen, uzun dönemde anlaşılabileceği gibi, özünde halkın aleyhine politikalardır. Hizmetin özüne geldiğimizde, "asimetrik bilgi" koşulu ile karşı karşıya gelinen hasta-doktor ilişkisinde, hastanın korkulu psikolojisi ile, doktorun bilgiye dayalı vicdanı arasında oluşturduğu derin uçurum her iki tarafta da telafisi olanaksız karakter aşınması yaratmaktadır. Sağlık hizmetleri piyasaya terk edilirken oluşan sonucu ve günümüzde yaşanan anlamsızlığı görmek ve anlamak için bir iki ünlü hastaneye şöyle bir gözden geçirmek yeter. Hastane bir otel değildir, hele bir lüks otel hiç değildir. Hastane, makul ve hijyenik şartlar altında en üst düzeyde hizmet alma yeridir. Sağlığa harcanan kaynak ile hizmetin niteliği ve topluma yönelik etkenlik arasındaki ilişki sağlığın kamu hizmeti olarak organize edilmesi ve hizmetin maliyetinin kamusal kaynaklarından karşılanması ile en üst düzeyine çıkarılabilir. Sağlığın piyasalaştırılarak, toplumda gelir dağılımının da pompaladığı biçimde, hizmetin niteliğinin sağlık hizmetinden konaklama hizmetine dönüştürülmesi, sağlık elemanlarının arz ve alan yönelişinin piyasa koşullarına göre gerçekleşmesine yol açarken, hizmetin toplumsal gereksinmelere uygun arzını ve dağılımını engelleyerek toplumsal yarar etkisini geriletir.