İstikrar ve güven

Geçen hafta sonunda yaşadığımız fevkalade elim tedhiş olayının ertesinde, 12 Ekim Pazartesi günkü yazıda olayla ilgili bir cümle dahi bulunmamasının, olaya bigane kalmak olarak alınmadığını düşünmek istiyorum. Bir yandan bu yazıların önceden yazılıyor olması, diğer yandan da geçen hafta bir akademik toplantıya katılmak üzere yurt dışına gidiyor olmam böyle bir olumsuzluğa yol açtı. Elim olayda yaşamını kaybedenlerin acılı ailelerinden, olayın içinde olup dehşeti yaşayan tüm vatandaşlardan özür dileyerek, Cumhuriyet tarihimizin en kanlı tedhiş olayını kınıyorum, acılı ailelere başsağlığı diliyorum. Bu elim olay bana bu haftaki yazının konusunu ilham etti; emperyalizmle işbirliği içinde, toplumsal dengelerle bu denli pervasızca oynayan bir iktidarın toplumu nereye sürüklediği ve bu sürüklenişte istikrarın ne şekilde tartışılması gerektiği konusunu düşündürdü.

            AKP iktidarının her seçimde üzerinde en çok durduğu kavram "istikrar" oldu. Hatta seçimlerde AKP'ye oy verenlerin büyük bölümünün istikrar beklentisi ile hareket ettiği bilinmektedir. Özel sektör borçluluğunun yükseldiği dönemde özellikle borçlular açısından istikrar konusu haklı olarak fevkalade önemlidir. "Özel sektör keynesciliği" olarak adlandırılan özel sektörün borçluluk dönemi AKP için önemli oy potansiyeli oluşturdu. İstikrarsızlığa sürüklenme durumunda faiz haddinin ve döviz kurunun yükselmesinin birçok açıdan fevkalade vahim sonuçlar doğuracağı açıktır.

            Bu genel açıklama hiçbir kesimin karşı çıkamayacağı kadar doğru ve geçerlidir. İstikrar arzusu anlaşılır bir taleptir, ancak AKP iktidarından bunu beklemek doğru değildir. Her şeyden önce istikrar olgusu anlık olmayıp belirli zaman boyutunca gerçekleşmesi gereken zamansal bir durumdur. Sistemik nedenlere dayalı zamansal potansiyel istikrarsızlığı anlık istikrar görüntüsüne dönüştürmek, aynen AKP'nin yaptığı gibi, sorunu ileriye taşımayı ve devamlı fedakarlığı gerektirir. Zira, AKP döneminin gizemli istikrar görüntüsünün dayandığı politikada yaşandığı gibi, bol dış tasarrufun yüksek faizle ekonomiye çekmek fiyatlar ve kurda istikrar sağlayabilir, fakat faiz yükü ekonominin yapısal dokusunu bozarken, gelir dağılımını kötüleştirir ve ekonominin tepesinde "kur riski" giyotinini sallandırır. AKP'nin zamansal istikrarı sağlayamamasının dinamiği, krizdeki merkez sermayeye güvenli piyasa oluşturmak amacı ile emperyalizmin dayattığı ve siyasetçilerin de sadakatle uyguladığı politikadan kaynaklanmaktadır. Ne var ki, halkın büyük çoğunluğu bu gizli ve gizemli atmosferde yavaş yavaş erirken, borçlanma sarhoşluğu içinde durumu istikrar olarak algılamaktadır.

            Bir yandan dünya ekonomisi bağlamında ekonominin konumu, diğer yandan da toplumsal dinamiklerin çok aktif olduğu Türkiye'de istikrar ne derece sağlanabilir ve bu konuda AKP gerçekten istikrara hizmet etmiş midir ya da edebilir mi sorularına olumlu yanıt vermek olası gözükmemektedir. Bol dış tasarrufun sağladığı fiyat ve kur istikrarının AKP'nin ekonomik başarısı olmadığı gibi, böylesi yüzeysel istikrar görüntüsünün özde istikrarsızlık olduğunu görmemiz gerekmektedir. AKP bu süreçte, eline verilen politika araçları ile, emperyalistler tarafından toplumun sömürülmesinde aracı olmuştur. Faiz lobisi suçlamasını dilinden düşürmeyen AKP, bu lobiye hizmet ederek toplumsal yük oluşturmuş ve geleceği tehlikeye atmıştır. Ne hazindir ki, bu durumu dillendirenlerin değil, emperyalistlerin sözcülerinin sesleri toplumun üzerine perde gibi örtülmüştür. Çeşitli medya organlarında olduğu kadar, maalesef bilim dünyasında da aynı ses yankılanmış, tüketici beklenti anketleri, borsa hareketleri vb gibi tamamıyla reel ekonomiden uzak parasal göstergeler ekonomi olarak halka yansıtılmıştır. Öyle ki, kronik işsizlik yaşanan bir ekonomide istihdamda arızî nedenlerden kaynaklanan ufak kıpırdanışlar anlamsız şekilde önemli işaretler olarak yorumlandığı gibi, tanımlar üzerinde fevkalade yanıltıcı oynamaların gerçekleştirilmesinden de kaçınılmamış, ekonomiyi çökerten ve gelir dağılımını bozan borsa yükselişleri ciddi tartışma konuları imiş gibi ele alınmıştır. Yaşanan ekonomik faşizmin üzeri, doğal olarak, siyasi faşizmle örtülmeye çalışılmaktadır.

            İktidarın kaybedilmesi durumunda, faşizmin ve siyasi rantların  hesabının sorulması riskinin ilgililerde yol açtığı derin korku despotizmi devreye sokar. Örtülü ve gizemli istikrar görüntüsünün sonucunda gelinmiş olan siyasetçinin kural tanımamazlığı ve toplumun kasıtlı bölünmüşlüğü korku ve endişeye karşı korunma kalkanları olarak devrededir. Beceri, bu sonu bugün görmek değil, zamanında gidişatı anlamak ve bugünü görmek idi! Aydın yaftalı "yetmez, ama evet" güruhunun cehaletinin net yansıması burada açıkça görülmüştür! AKP ne demokratik ve  ilerici bir kadrodur, ne de istikrar sağlama erkine sahiptir. Geçmişten ders almadan geçmişe öykünmek, geleceğe korku ile bakmanın yanıltıcı yansımasıdır. Durdurulamayan zaman akarken, istikrarı, yüksek maliyetlerle  anlık olarak değil, zaman süresince yaşanan durum olarak algılamak gerekir. Böyle bir süreç ise, emperyalizmin hizmetindeki AKP'nin aklı ve eseri olamaz!


            NOT: Bağımsız Sosyal Bilimciler tarafından hazırlanmış olan, "AKP'li Yıllarda Emeğin Durumu" başlıklı çalışma YORDAM yayınevi tarafından basılmış olup, 23 Ekim Cuma günü 19:30'da Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde kamuoyuna tanıtılacaktır.