Güneydoğu'nun kalkınma projesi önemlidir, fakat!

Sanırım eski başbakanlardan Bülent Ecevit köy-kent projesini güneydoğu bölge illerinin kalkınma hamlelerine önemli bir adım olarak ortaya atmıştı. Proje başarılı olsa idi bugün yaşadığımız olayların nasıl bir mecraya sürüklenmiş olduğunu, alternatif oluşum çizgileri üzerinden tartışıyor olabilirdik. Proje gerçekleştirilemediği için bugün bu konuyu tartışmaya dahi gerek yok. Benzer şekilde, GAP yönetimi de bölgenin üretim potansiyeline dayalı olarak tarım kökenli sanayileşmeye ağırlık verebilse idi, sonucun ne olacağını yine bugün görebilirdik. Maalesef, bu proje de farklı nedenlerle etkili bir şekilde uygulama alanına taşınamadı.

Güneydoğu bölgesinde yaşanan son acılar ertesinde hükümet oldukça kapsamlı bir sanayileşme hamlesi içine girmeye niyetli gözükmektedir. Bu proje devlet yatırımları eli ile değil, devlet destekli özel yatırımla yürütülmeye adaydır. Anlaşılan devlet arazi desteği yanında vergi ve sair avantajlarla da destekleneceği öngörülen projeden hem ekonomik hem de siyasi açılardan önemli sonuçlar elde edileceğini düşünmektedir. Umalım bu kapsamlı proje, anayasa referandumu arifesinde her kesime dağıtılan mavi boncuklardan güneydoğu bölgesinin payına düşen olmasın!

Kapitalist mantık çerçevesinde ulusal kalkınma, istihdam yaratma ve kamu kesiminin güçlendirilmesi amaçlarından yatırım fevkalade önemlidir. Ancak, iktisat öğretisinin bu temel mantığı çok genel bir yaklaşım olup, her koşulda yatırım bölgesi için arzulanan sonucu sağlama garantisini haiz değildir. Bir defa, yatırım kaynakları tasarruftan sağlanacağına göre, ekonominin tasarruf kapasitesini bugünkü düzeyinden bir hayli yükseltmek gerekmektedir. Bu olanak, toplumdaki güç dengelerine göre, belirli kesimlerin refah seviyesinin kısılması ile sağlanabilir. Varsıl kesimin tüketim zevki frenlenebilir ve bu kanaldan ilave tasarruf sağlanabilirse, gerek gelir dağılımı gerek ekonomik ilerleme açılarından durumu olumlu görmek gerekir. Aksi durumda; görece yoksul kesimin olanaklarının kısılması ve/veya açığın dış finansmanla sağlanması durumlarında projenin çok ciddi fayda-maliyet analizine tabi tutulması gerekir.  

İkinci mesele, yatırımın bir bölgeye refah sağlamasının, ancak yaratılan katma değerin o bölgede kalması ve bölge dâhilinde diğer yatırım ve/veya sosyal alanlara tahsis edilmesi ile olanaklı olmasıdır. Yatırımdan sağlanan toplam katma değerden ücret ve sair ödentiler çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin ülkenin farklı bölgelerine ya da bir dış ülkeye transferi yatırımın bölgeye katkısını sınırlandırır. Bu durumda salt emekçi payları ve sair ödentiler yatırım bölgesinde kalır ve yatırımdan sağlana katma değerin büyük bölümü bölge dışına çıkarılmış olur. Yatırımdan sağlanan katma değerin önemli bölümünün bölge dışına transferi ve bölgede salt ücret ve sair ödentilerin kalması sonucunda yatırım yapılan bölgenin ilerlemesine katkı yapılmış olmakla beraber, yatırımın katkısı kârın transfer edildiği bölgeye daha yüksek olur. Neticede, yatırım yapılan bölgede mutlak iyileşme yaşanırken, kârın transfer edildiği bölgeye göre yoksullaşma ortaya çıkar. Göreli yoksullaşma yaşanırken mutlak iyileşmenin ortaya çıkması bölge halkı tarafından gerçek durumun net olarak algılanmasını ve siyasi itirazları engeller.

İlgili bölgeye yapılan yatırımlardan kamu payı olarak vergi alınmamasını aslında yatırımın kârlılığına devlet katkısı olarak görmek gerekir. Oysa devlet yatırımdan vergi payını alarak sağlanan varidatla bölgeye kamu hizmeti götürüyor olsa, yatırımın bölgeye katkı derecesi yükseltilmiş olur. Kaldı ki, devletin almadığı katkı payı da yine üretim ilişkilerindeki güç dengesizliğine göre, maalesef, kâra yapılan aktarım olarak sisteme girer, emekçilerin bundan bir yararı söz konusu olmaz. Görülüyor ki, güneydoğu bölgesine yapılması tasarlanan yatırımlardan bölgeye büyük yarar sağlanacağı hayaline kapılmamak, yatırım alanı, yatırımın koşulları ve yatırımdan sağlanan gelirin üretim faktörleri arasında nasıl dağıldığı ve kâr transferinin bölge dışına yapılıp yapılmadığı gibi bir dizi koşular çerçevesinde karara varmak gerekiyor.

Güneydoğu bölgesine yatırım yapılmasının bölgenin sosyolojik dokusu ve toplumsal bilincin oluşması üzerinde önemli etkileri olabilir. Yatırımlar bölgede emekçi nüfusun artmasına yol açabileceği gibi, emekçilerin üretim ilişkilerinden kaynaklanan bilinç düzeyi üzerinde de önemli etki oluşturabilir. Sanayinin bulunmadığı ve kırsal yaşam koşullarının başat olduğu ortamlarda emekçi ve toplumsal bilinç görece tutucu ve muhafazakâr yapıda ortaya çıkar. Sanayileşme ve emek sömürüsü muhafazakâr ve etnisite üzerinde yükselen toplumsal bilinci, umulur ki, sınıf bilinci dokusuna dönüştürebilsin! Bu süreci de, aynen yatırımların bölgeye etkisinin mutlaka olumlu olacak gibi genel yoruma tabi tutmamak gerekir. Bölgenin başat sosyolojik yapısı, gelenekleri ve ağa-tarikat baskıları, hatta sarı sendikacılık kanalları ile işçi bilinci baskılanmaya ve sömürü yolu ile Batıya kaynak aktarımı kanallarının açılmasına çalışılıyor olabilir. Bu nedenledir ki, güneydoğu bölgesine tasarlanan yatırım projesi üzerinde gerek teşvikler, gerek yatırım ajanları ve gerekse yatırımdan sağlanan hasılanın tahsis ve kullanımı konuları sol çevrelerin yakın ilgi alanını oluşturur. Sol çevreler ve örgütler söz konusu konuları dikkatlice analize tabi tutarak, her aşamada resmi ya da sair yollarla toplanacak delillerle durum izleyip, projenin emekçiler ve yöre halkı lehine geliştirilmesine aktif rol üstlenmelidir.