Gezi ruhu ve patolojik liberaller

Bir toplumsal patlama içsel dinamiklerle olabileceği gibi, dış etmenler dürtüsünde de ortaya çıkabilir. Haziran fobisini yaşayan ve hafızasından bir türlü silemeyen iktidar, sosyal patlamanın ikinci yılında, üstelik de genel seçime giderken, devlet TV kanalında yandaşların düşünce ve görüşlerine dayanarak toplum hafızasına ayar verme saygısızlığında bulundu.

Böylesi politikanın neden saygısızlık olduğunu izah etmeden geçmeyeceğim. Aksi halde ben de okuyucuya karşı saygısızlık yapmış olurum. Birincisi, işbaşında bulunan iktidar partisi eğer toplumsal sorunların çözümüne samimi yaklaşıyor ise, kendi fikrini dayatmadan, toplumun derdini ve taleplerini samimi ve net bir şekilde alması ve anlaması gerekir. Hükümet eden siyasi parti, hiç sanmıyorum ama umarım, kendi iç ortamında böyle bir çözümlemeyi yapıyordur. İkinci olarak da, ekrana salt yandaş medya ve, maalesef, bilim insanı görüntüsünde kişileri çıkararak topluma çarpıtılmış bilgi aktararak, hükümet eden siyasi kadroya sempati toplamaya çalışırken, halkları birbirine düşman etmeye yönelmiştir.

İşin ikinci boyutunu detaylı bir şekilde irdelemeye gerek görmüyorum. Zira AKP iktidarının, önceleri halkları yönetmede gerçekten işlevsel olmuş bir dizi politikası artık su yüzüne çıkmış ve, "bidon kafalı" olmayan tarafından çok net olarak çözülmüştür. AKP tabanını oluşturmayan bu kesim baştan beri gidişatı görmüş, "yetmez, ama evet" aymazlığına düşmemiştir. Hal böyle olunca, siyasi iktidar örgütünün neden böylesi bir yola saptığını, tabanı ile ilgili algılama ve yorumlama ferasetine bırakmak gerekmektedir. Tarihsel süreci bilemem, ama AKP tabanının yapısı ve son seçimler çerçevesinde belki de AKP kurmayları haklıdır!

Birinci meseleye, yani siyasi örgütün olayları sükûnetle çözümleyip, asıl konuyu algılaması ve ona göre çözüme yönelik davranış sergilemesi konusuna gelince, yanılıyor olabilirim, ama sezgim ülkede çok vahim ve giderek de vahimleşen  bir siyasi yürüyüş olduğu izlenimi yaratmaktadır. Zira, eğer AKP vitrine çıkardığı akademik ve medya mensubu kişilerden veya onlara benzerlerden akıl alıyorsa, vay halimize. Nasıl olmasın ki, "liberalizm" olgusu iflas etmiş olup sözcüğün önüne bir de "neo" nitelemesi gelince işlerin ve politikaların nerelere savrulduğu konusunda bizzat liberaller dahi ayağa kalkmış ve tonlarca kitaplar yazılmış iken, hala daha salt sandığı liberalizmin simgesi olarak görme körlüğü iktidara yanaşma işlevi görebilir, ama bu davranış aynı zamanda akademik faziletin düzeyini de ortaya koyar. Piyasa ve demokrasi kavramları üzerinde binlerce tartışma ve ayrışmaların yaşanıyorken, von Hayek, Nozick ve Friedman gibi en uç insanlar dahi bugün farklı tellerden çalıyorken, akademik sıfatla birinci sınıf ders içeriğini aşmayan ifadelerle toplumsal olayları çözümlemeye yönelmek bayağı bir cesaret işi olsa gerek!

Diyelim ki Gezi bir spontane iç patlama değil de, dış destekli ciddi bir kalkıştır. Böyle bir durumda dahi, böylesi bir kalkışı yorumlarken, her şeyden önce nasıl olmuş da kalkışa elverişli bir toplumsal zeminin  hazırlanmış olduğu ilk bakılacak nokta değil midir! Toplumu iç ve dış tehditlere karşı korumak ve ona bağışıklık kazandırmak olan siyasal erkin ana görevi, üzerinde bir kalkışın yükseldiği toplumsal zemini tahlil etmek değil midir! Peki, AKP iktidar böyle bir insani ve siyasi icraatta mı bulundu, yoksa hiç bir insani kaygı taşımadan olayı bastırmaya mı çalıştı!

Gezi direnişinin üzerinden iki yıl geçmiş olduğu halde hemen hiç bir şey değişmemiş, yargıda ciddi hiç bir ilerleme kaydedilmemiş, hatta ünlü kışlanın yapımının hâlâ gündemde olduğu dillendirilirken, gerçekten içimi derin bir ürküntü kaplıyor. Çünkü, hiç bir iktidar tabandan güç almadan bu denli fevri davranamaz. O zaman, AKP'li herhangi biri konuşurken konuşanı değil, buna patolojik destek veren arka planı, yani patolojik siyasi tabanı görüyorum ve böylesi "yapılandırılmış siyasi yapı" nın nasıl ürediğini ve hakimiyetini sürdürdüğünü dehşetle izliyorum. AKP, halka "göbeğini kaşıyan bidon kafalı" olarak bakan görüşe karşıt iktidar olduklarını ifade ediyordu. Bilemiyorum, bu meczup kitle şimdi hangi gücün tabanını oluşturuyor!

Dünya siyasetinde görece küçük devletlerde boy gösteren patolojik liderler doğal değil, yaratılmış liderlerdir. Bu liderleri küresel hegemonik güç yaratır donatarak parlatır ve kendi siyasetlerinin maşası olarak sahneye sürer. Yaratılmış yaratığa verilmiş roller sahnelenirken, aynı anda suç delilleri de, sırası geldiğinde uygulamaya koyulmak üzere küresel hegemonun dosyasına kaydedilir. İsmet Paşa'nın ünlü lafı bu bağlamda anlamlı olduğu kadar, kabiliyeti olanlara, öğreticidir de!

Bugün Ortadoğu'da çok ciddi ve çetin bir ABD-Rusya çekişmesi yaşanırken, Cumhuriyet'in kuruluşu ertesinde komşu ülkelerle pakt oluşturulması ve Atatürk'ün ünlü "yurtta sulh, cihanda sulh" sözcüğü, etrafla ilgilenmemek ve yansızlık görüntüsü altında çekingenlik olarak değil, oluşturulan paktlarla, siyasal erkin içine gömüldüğü misyon hırsıyla dumanlanmış kafasının algılayamayacağı genişlikte bir bölgesel siyasettir.