Burjuva-Ağa ittifakının sağladığı sahte istikrar

Bu yazıda, biri emperyalizm ve Türk burjuvazisinin diğeri ise özde farklı olmakla beraber kendisini Türkiye partisi olarak tanıtan ve öylece oy alan iki kritik partinin oylarının ikinci seçimde farklı yönde değişmesinin halkların özgürlüğü yönünde değil, burjuva-ağa ittifakı ile tam ters yönde ve olumsuz gelişme olduğunu kısaca tartışmayı amaçlamaktayım.  Kürt ve Türk halklarının lehine ve özgür kardeşliğine olumlu bir adım olarak yorumlanamayacak bu sonuca, arka planda yapılmış burjuva-ağa ittifakının halklar üzerine yansıtılmasının oluşturduğu baskı neticesinde ulaşılmış olduğu anlaşılmaktadır. Şansımız şudur ki, AKP tek başına anayasa yapabilecek orana ulaşamamıştır. Ancak şanssızlığımız da şudur ki, birkaç maddelik tali değişiklik arasına sıkıştırılarak perdelenmiş ana hedefin yine bir “yetmez ama evet” grubunun “partiperver” gayretleri ile “istikrar sükûnu” söylemi altında  geçirilebileceği olasılığının mevcut olmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki, taraflar arasında sağlanan burjuva-ağa anlaşması sonucunda Kürt halkının tepesinde ağalık, Türk halkının tepesinde de başkanlık sisteminin yolları döşeniyor ve böylece içinde çatışma potansiyeli taşıyacak olan baskılı sükûna da, maalesef, istikrar deniyor.

Doğu ve Güneydoğu halklarının tüm yaşananlara rağmen ağa baskı ve zulmünden arındırılamamış olması ve ağa sisteminin, bir yönü ile yöre halkı üzerindeki etki ve hakimiyeti, diğer yönü ile de devlet otoritesi ile kurabildiği sükûn ittifakı neticesinde sahte istikrar ortamı sağlanmış oldu. Bu gelişmenin kademeleri günlük medyadaki haberlerden rahatlıkla izlenebileceği gibi, amaçlanan sonucun, cumhurbaşkanının muhtarlarla ve özellikle de son dönemde yöre ağaları ile yaptığı görüşmelerle, bir yandan tabandan, diğer yandan da tepeden halklara uygulanan markaj ve denetimle sağlandığı anlaşılmaktadır.

Yöresel ağalarla yapılan toplantıların örtülü anlamı, olması gereken devlet hakimiyetine rağmen(!) anlaşılamadık şekilde yöre halkı üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan güçlere karşı ağalar üzerinden devlet otoritesinin güç ve yetkilerinin (resmi dille, korumasının!) halklara yansıtılarak güven verilmesi şeklinde okunabilir. İki seçim arasında geliş(tiril)en olayların, sebepleri ve müsebbiplerinden bağımsız olarak (bilemiyoruz!), AKP ve ağalara uygun yol açtığı ve avantaj sağladığı anlaşılmaktadır. Şimdilerde dillendirilen bazı reform vari değişiklik paketleri ile bir tarafta yerel yönetimler diğer tarafta da başkanlık konularının hedefleniyor olması, bir yandan devlet baskılaması diğer yandan da ağa baskısı ile sağlanan oy tabanının ürünüdür. Kürt hareketinin sol mücadeleden uzaklaşması ve tarafların sol kesimlerinin aralarında güçlü işbirliği kuramamaları tüm halkları baskı rejimine boyun eğer konuma taşımıştır. Böylesi çirkin ittifakın sonucunda başkanlık sisteminin yolu açılırsa, son demlerini yaşıyor olduğumuz burjuva demokrasisine dahi veda ediyor oluruz.

Bu ittifakın kurduğu siyasi sistemin kalıcı istikrar sağlaması çok temel sebepten dolayı kuşkuludur. Bir defa, ülkenin yönetsel yapısında tasarlanan herhangi bir değişiklik ancak anayasa ile sağlanabilir. Anayasa ise AKP’nin mevcut durumu ile sağlanamaz. Kaldı ki, bazı aktarmalarla anayasa çoğunluğu sağlansa bile, AKP’nin tasarladığı değişikliklerin böylesi taşıma su mantığı ile kotarılması doğru değildir, zira % 49,5 karşısında yer alan halk yığınlarının içine sindiremediği bir anayasa şeklen gerçekleştirilse bile, maddi anlamda anayasa olarak kabul görmez. Bu durum, her zaman sorun olarak devrede kalacaktır. Böyle bir anayasanın toplumsal kabule mazhar olmama niteliği 1982 baskıcı anayasanın toplumsal kabule mazhar olmama niteliğinden  maddi anlamda çok farklı olur. Zira, 1982 anayasası temelde sistem değişikliği yapmadan ya da bazı marjinal ayarlamalarla baskı rejimi kurmuştur, ki bu durum genel halkın ilgi ve irdeleme alanına fazla girmez. AKP’nin olası anayasanın temel ilkelerinde tasarladığı çok köklü yapısal değişiklikler ise toplumun her kesiminin her an karşılaşabileceği ve hissedebileceği değişikliklerdir. Bu nedenle, tasarlanan köklü değişiklikler toplumsal dokuda 1982 Anayasası’nın genel huzursuzluğundan çok daha genel ve derin huzursuzluk kaynağı olabilir. AKP’nin tasarladığı büyük projeyi şimdiye dek parçalar ve fiili uygulamalar halinde  topluma yansıtması da büyük resmi perdelemeye ve tepkileri hafifletmeye yönelik idi.

Çürüyen burjuva demokrasisinin ıslahının, var olanı çürüten rejimin devamı ile sağlanabileceğinin düşünülmesi akla ve mantığa aykırıdır. Buna rağmen, Ankara ve Paris katliamlarında müşahede edildiği üzere, gerek ülkemizde gerek tüm dünyada yaşanan sıkıntıların giderilmesinde meselenin özüne girilmeden yan alanlarda dolaşılmakta, sonuçta meselelere anlamlı ve kalıcı çözümler üretilememekte, ancak baskılamalarla sağlanan geçici, ufak ve kısmî rahatlamalarla iktifa edilmektedir. Zira, meselenin esası ve kökü sistemdedir.

Türkiye’nin küresel politikalarda başkanlık sistemine geçmesi emperyalizmin de hedefidir. Zira, küresel sanal federal yapılarda merkezden gelen direktifleri ancak hiçbir engele takılmadan uygulayabilecek tek merkez etkinlik sağlayabilir. Diğer yandan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ağalık sisteminin devamı da seçimlerde yerel güvenli güçlerle kitlelerin denetim altında tutulmasını hem kolaylaştırır hem de böylece maliyet tasarrufu sağlanır. Küreselleşme politikalarında ülkeler temelinde başkanlık, yerel yönetimler temelinde ise ağalık sistemleri emperyalizme entegrasyonda etkinlik sağlar.  Küreselleşme çağında sınıf bilincinden uzaklaştırılarak, bireyselleşme tuzağı içinde yalnızlaştırılıp sanal özgürlük hayali ile afyonlanan bireylerin küresel ve ülkesel çapta bilinçsiz sürüler halinde yönetilerek sömürülmesi kolaylaşmış olur.