Bir garip olay, çok tehlikeli gelişme

Anlaşılamaz acemice darbe girişimi ile Türk demokrasisi birçok açıdan çok ciddi yara aldı. Bu yara, olay salt paralel guruba yıkılarak temizlenemeyeceği gibi, halkın demokrasiye sahip çıkarak kalkışı def ettiği şeklindeki traji-komik aldatmaca ile de defedilemez. Darbe girişimi ne kadar anti-demokratik ve faşizan bir girişimse, darbe karşıtlığı olarak sergilenen gerici-dinci ve boğaz kesen başıbozukların serüveni de o kadar anti-demokratik ve faşizandır. Zaten gerek AKP-Gülen çatışmasından gerek AKP’nin beslediği ve dayandığı gerici tabanın karşıtlığından bundan farklı traji-komik durum ortaya koyulamazdı!

AKP’nin siyaset yapma stratejisinin çok temel yol haritası Kürt açılımı projesinde netleşmiştir. Bu stratejide; birinci aşamada sorun telaffuz edilir ve karşıya çözüm havucu sunulur, ikinci aşamada sanal çözüm zamana yayılır ve karşı sabırsızlığa itilir, üçüncü aşamada karşı tarafın suç işlemesine göz yumulur, son aşamada mücadele edilir ve bastırılır. Örneğin, güneydoğu bölgesindeki hendekler herhalde bir gecede kazılmadı ve işte sonuç ortada! Bu stratejiyi aklımızda tutarak, garip darbe girişimine yönelik düşüncelerimin gerekçelerini başlıklar halinde belirterek, olayın sıcaklığı üzerinde daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.

              - Nasıl oluyor da NATO’nun ikinci büyük ordusunda görece ufak bir gurup böylesi akıl almaz düzeyde acemice bir kalkışa yönelebiliyor ve ne ordu içi istihbaratın ne de ulusal istihbarat teşkilatının bundan haberi olmuyor (mu!)?

              - Nasıl oluyor da, olaya devletin resmi güçlerinin müdahale etmesi gerekirken, laik devlet sistemi kuralına aykırı olarak camilerden halkın (hedeflenen kesiminin!) sokağa dökülmesi için çağrı yapılıyor.  

              - Nasıl oluyor da, sokağa dökülen görevlendirilmiş demokrasi aşığı güruh(!) kemerle askeri kırbaçlayabiliyor, arsızca tankların üzerinde selfie çekiyor, hatta askerin kafası kesmekle de yetinmeyip, tekmeleyebilecek kadar yüce davranışlar sergileyebiliyor? Ve polis bütün olup biteni seyretmekle yetiniyor!

              - Nasıl oluyor da, başbakanın genelkurmay başkanı ile yaptığı basın toplantısında, basın mensupları halkın sergilediği bu iğrenç davranışları ile ilgili tek bir soru bile sormuyor? Hiçbir gazetecinin aklına başbakana, halkı sokağa çağırmanın laik hukuk devletindeki yeri ve gerekçesi hakkında, yerdeki askerin kafasını kesen, kemerle kırbaçlayan ve tekmeleyen caniler hakkında ne düşündüğünü(!), bunlar hakkında ne işlem yapılacağını sormamıştır. Ve yine hiçbir basın mensubu, böylesi kritik dönemlerde sorumlu bir siyasi tarafından halkı sokağa dökmenin hukuksal ve vicdanî sorumluluğu hakkında bir soru dahi sormamıştır. Demokrasiye hayran halkına hayran basın mensubu da böyle olsa gerek!

İki günlük olayın kaba sonuç özeti şudur:

             -İç ve dış politikada vahim anti-demokratik sonuçlar gelişecektir;

             -Askerle polis karşı karşıya getirilerek, aralarında devamlı husumet ortamı oluşturuldu;

             -Demokrasi aşığı(!) halkımızın bir bölümü, siyasiler tarafından kasıtlı askerle karşı karşıya getirilerek, askerin gücü sarsıldı;

             -Olayın kimin başından altından kalktığı şimdilik meçhul(!) olmakla beraber, başkanlık yolunda her şeyin mubah olduğu, bu arada hırslı siyasiler tarafından sinek gibi algılanan onlarca insanın yaşamını yitirmesinin, amaca hizmet açısından hiçbir öneminin olmadığı anlaşıldı;

             -Gezi topluluğu ile hiçbir şekilde kıyaslanamayacak güruhun üzerinde yükselen ve yükselecek siyasette, anti-demokratik uygulama ve başkanlık idealinin temelleri atılmış oldu.

Acemice yürütülen olayın, siyaseti kişisel hırsla götürmeye çalışanların işine yaradığı, belki de bu amaçla kurgulandığı düşünülebilir. Nitekim kulaklarıma inanamadan duyduğum, siyasilerin şu ifadelerine bakar mısınız?

             -“Devlete liyakat gösterilmeli” imiş! Acaba devlet yönetiminde sadece acemi kalkış yapan askerlerin mi böyle bir sorumluluğu var, siyasiler bu anlayıştan masun mu?

             -“En üst düzeyde demokrasiye sahip bir ülke” imişiz. Acaba bunu iki dudağı ile telaffuz eden siyasinin beyni ve kalbi de aynı şeyi zikretmekte mi?

             -“Demokrasi tehlikeye düştüğünde halkın direnme hakkı” varmış. Acaba minareden verilen salalarla cihada çağırılan güruh, laik-demokratik devlet yapısı ve hükümet yönetiminin tehlikeye düşmesine karşı mı harekete geçmiştir yoksa amacı başka yerlerde mi aramak gerekir? Demokrasiye ve haklarına bu denli bağlı olduğu söylenen bu insanlar parlamento bir kenara itilirken, Anayasa Mahkemesi kararları sayılmazken ve tüm yargı denetim altına alınmaya çalışılırken çok derin bir uykuda mı idi?

             -“Milleti küçümsememek gerekir” miş. Millet, sadece % 50 dolayındaki oy tabanın oluşturan, o da, önemli bölümü itibariyle, çeşitli haksız çıkar sağlama, yandaşlığa soyunma gibi insani hasletlerden vazgeçmiş olanlardan mı oluşmaktadır?

             -“Ayrıştırma günü değil, birleştirme günü” imiş.  Tek kelime ile HAYRET!

             -Halkın parası ile alınan silahlar uçaklar halka karşı kullanılmamalı imiş. Doğru da, halkın demokratik kurumlarını ve çeşitli özgürlük haklarını çiğneyerek, halka karşı uygulanan siyasi baskıyı nereye koyacağız!

            -Toplumun % 50’si bu hükümeti istihbarat ve güvenlik de dâhil tüm kamu işlerini kotarsın diye seçti. Bu durumda halkı desteğe çağırmanın amacı nedir? Hükümet elindeki kuvvetlerle bu işi kotaramıyorsa, o zaman lütfen o makamı işgal etmesin.

           -Hükümet, sokağa saldıkları arasında cinayet işleyen ve şiddet uygulayanlardan hesap sorsun, çatışmada ölen ve yararlananlar için hesap versin ve böylesi kabile davranışına yer verdiği için de tüm toplumdan özür dilesin.

           -Cumhurbaşkanına göre, bu olay, kısa dönemli bir safhaya değil, 30 – 40 yıl gibi uzun hazırlık döneme sahipmiş. Eğer öyle ise, devletin istihbarat örgütünün bilgisi yoktu da ondan dolayı mı kendisi ile  “sayın hoca efendi” diye sarmaş dolaş olundu? Gerçek anlamda ve ülkeyi tahrip eden paralelciler kimlerdir?

           -AKP’nin, uluslararası hizmetkârlık politikasını içeride taban oluşturarak yürütebilmesi için uyguladığı toplumsal politika, bir gün kendisinin dahi denetleyemeyeceği boyutlara gelerek, bizzat AKP’yi de ezecektir. AKP’nin yol açtığı ve dayanılamaz paranoya ile sarıldığı “halkı sokağa dökme politikası” çok tehlikeli gelişmelere gebedir.

           -Girişimin olağanüstü acemiliği, amacı darbede değil, çok farklı iç politikada aramayı gerektirmektedir.  

Bu acemice kalkışın Fetullah ilişkisi kurulacaksa, burada emperyalist güç göz ardı edilmeden yürünemez. Bunları da haftaya kısaca irdeleyelim.