Yeni koronavirüs salgını ve emperyalizmin krizi

Dünya tarihinde bazı kritik anlar vardır. Tarihin içinde verili bir dönemde bir coğrafyada düzen bunalım içindeyse ve toplumu ileri götürme yeteneğini yitirmişse, bazen doğal felaketlerin düzenin yıkılmasına katkısı olur.

Minos’taki yanardağ patlaması, Hititlerde kuraklık ve veba salgını gibi.

Ya da Roma’nın yıkılışında gördüğümüz gibi ülke dışındaki kavimlerin göçü zayıflayan düzene son noktayı koyar. Bunlar tarihte esas nedenler değil, çürümüş düzenin dayanıklılığı azaldığı için etkili olan unsurlardır.

Şimdi ise herkes bir iktisadi-toplumsal kriz içinde olan emperyalist dünyanın yeni koronavirüs salgınından ne kadar etkileneceğini konuşuyor.

1970’lerden bu yana emperyalist düzene yapısal bir iktisadi bunalım yapıştı kaldı, artık üretimin toplumsal yapısı ile tekellere ait özel mülkiyet arasındaki çelişki dünyayı ilerletmiyor.

Bu krizi erteleyebilmek, düzenin ömrünü uzatabilmek için bu kısa yazıda ele almanın imkânsız olduğu birçok telafi yöntemi geliştirdiler.

Çin’deki eşitsiz gelişim ise son 20 yıl içinde bu telafi yöntemlerinin en önemlisi oldu. 

Yüz milyonlarca köylü Çin’deki serbest bölgelerde ucuz ve kuralsız çalıştırılan emek gücü olarak yığılınca dünyanın bütün sermayesi Çin’e aktı. Bu görülmedik sermaye birikimi Çin’in merkezi devleti tarafından yönetilmeye başlanınca ortaya dünyanın fabrikası olarak adlandırılan yeni bir Çin çıktı.

Çin’in bu yükselişi bir yandan emperyalist dünyanın patronajı sorununu kışkırtırken, diğer yandan Çin’in büyüme hızı, üretim ve tüketim zincirleri ile emperyalist düzeni yıkılıştan koruyan en önemli unsur haline geldi.

2003’te de Çin’de SARS diye adlandırılan bir yeni virüs salgını çıkmış ve Çin’in kısa süreli olarak tökezlemesine neden olmuştu.

Ancak o yıllarda Çin henüz bugünkü düzeyinden çok uzaktı. Bugün Çin çeşitli hesaplamalara göre iktisadi açıdan dünyanın en büyük birinci ya da ikinci ülkesi haline geldi.

Çin’in dünya büyümesine yaptığı katkı ise emperyalist düzenin gerçekten stepnesi haline dönüşmüş durumda.

Aşağıdaki grafikten Çin’in toplam dünya büyümesine yaptığı katkı izlenebilir.

Şekil 1: Grafik bize dünyanın toplam büyümesinin yıllara göre değişimini ve ülkelerin oransal olarak bu büyümeye yaptığı katkıyı gösteriyor. Grafikten 2008 çöküşü izleniyor, ayrıca 2008 krizi sonrası dünya toparlansa da görece düşük bir seyir izlediği anlaşılıyor. Çin’in dünya büyümesine yaptığı %28’e yaklaşan katkısının ise ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.

Aşağıdaki grafik ise ABD ve Çin’in son iki yıldaki büyüme oranlarını karşılaştırıyor. 

Şekil 2: ABD’nin büyüme oranının neredeyse Çin’in üçte birine indiği fark ediliyor. Öte yandan Çin’in büyüme oranı hafifçe aşağıya doğru gidiyor ve dünyayı da aşağıya çekiyor.

Bunda krizi tetikleyen birçok faktörün yanı sıra emperyalist hegemonya krizinin tetiklediği aptallık dolu ticaret savaşının da etkisi bulunuyor.

Şimdi bu koşullarda yeni virüs salgının etkisine bakalım.

Bu yıl salgının getirdiği korunma önlemlerine bağlı olarak Çin büyümesinin en iyimser tahminle %6’nın, hatta %5’in altına düşeceği tahmin ediliyor. Dediğimiz gibi, bunlar en iyi senaryolar, salgının yaza doğru kısıtlanacağı öngörüsüne dayanıyor.

Eşitsiz gelişim böyle bir şey…

Dünyanın en öndeki 500 tekelinden 300’ünün salgının çıktığı Vuhan’da üretim merkezi bulunuyor. Çin dünyada üretilen birçok mala ara ürün sağlıyor. Aynı zamanda Çin çok büyük bir tüketici, dünya petrolünün %20’sini, bakırın %40’ını tüketiyor. Şimdi bütün bu hammaddelerin fiyatı düşüyor. Üretici ülkeleri krize taşıyor.

Kriz kokusu alan sermaye en az riskli bulduğu altına saldırmış durumda. Salgının tetiklediği krizi belki bugünlere en iyi altın fiyatlarındaki roket hızındaki artıştan anlayabilirsiniz.

Ama bu ortamda içimiz rahatlatan tek şey var.

Antik dünyadaki imparatorlukları yıkan kavim hareketleri yok artık. Onun yerine, emperyalizmin tam göbeğinde düzen yıkan halklar dev bir işçi sınıfına dönüşmüş durumda.

Bir doğal afeti beklemeyecekler!