Yararsız yarılma ve işçi sınıfı tavrı

Bütün dünya ülkelerinde ulusal siyaset ortadan yarılmışa benziyor. Bir yanda sağ popülist/faşizan, buna karşı liberal/sol popülist siyasetler.

Bu derin ama ilkesiz yarılma, bütün dünyada tekelci sermayenin yaklaşan fırtına öncesi farklı ulusal stratejileri üretmesinden kaynaklanıyor. Emperyalizmin hegemonya krizi her ülkede tekelleri, bankerleri çıkar gruplarına göre bölüyor, emperyalist sistemin içinde nasıl yer alacaklarına bağlı olarak farklı stratejilerin peşine takıyor.

Her ülkedeki işçi sınıfı siyasetinin tavrı ise yüzeyde bu siyasi tavırlardan birisiyle benzeşse bile özünde derin bir ayrılığı barındırıyor.

Örneğin, ABD’de Trump yanlıları ve karşıtlarının durumuna bakalım. Çin’in sağladığı ucuz emek gücünü sömürmek üzere yatırım yapan, Çin ile ticaretten, finanssal ilişkilerden kâr etmeye devam eden tekeller Trump’a karşılar, ABD’nin kaybetmekte olduğu hegemonyanın ancak Çin’deki sermaye birikimini imha ederek korunabileceğini düşünen sanayi ve mali tekelleri ise Trump’ı destekliyorlar.

İşçi sınıfı siyaseti, yüzeysel olarak bakıldığında Trump karşıtlığında burjuva siyasetleri ile aynı siyasi tavrı gösteriyor, ama değil. ABD Komünist Partisi’nin seçimlerde Hillary’yi desteklemesi bu açıdan bir skandaldı, fakat Sosyalizm ve Özgürlük Partisi’nin (PSL) kendi adayını çıkararak işçi sınıfını sosyalizm için örgütlemeye çalışması doğru tavırdı.

Kendini Soros tarafından desteklenen Trump karşıtı eylemler içinde eriten işçi örgütleri işbirlikçi durumuna düştüler, buna karşılık sınıfın bağımsız siyasi hattında Trump karşıtlığını ve eylemlerini örgütleyenler doğru yaptılar.

Avrupa’da da burjuvazi derin bir çatlakla yarıldı. Alman sermayesinin merkezinde durduğu AB’den çıkarı olan tekeller liberal bir hatta AB’cilik yapıyorlar, Alman sermayesinin siyasi hegemonyasından kurtulmayı ve Trump’ın Güney Çin Denizi seferine katılmayı daha doğru bulan tekeller milliyetçi, sağ popülist bir tavırla AB’den çıkmayı istiyorlar.

İşçi sınıfı siyasetleri AB karşıtlığında sağ popülist siyasetlerle yüzeyde aynı siyaseti izliyor gözüküyor ama öyle değil. Tabi ki işçi sınıfı siyasetleri sermayenin çıkarlarından ve işçi düşmanlığından başka bir şey getirmeyen AB’ye karşılar. Ancak bunu milliyetçi bir tavırla yapmıyorlar, aksine kendi iktidarlarında sınırları önemsizleştirecekleri ve toplumsal mülkiyete dayalı üretimin bütünleşeceği ulusların sosyalist entegrasyonu için yapıyorlar.

Rusya’da yağmayla ve sömürüyle büyüyen oligarklar da bir çelişki içinde. Zaman daralırken Çin ile ittifaklarını mı sürdürecekler, yoksa Trump’ın arkasında oluşan trene mi atlayacaklar? Trump-Putin arasındaki telefon görüşmesinde IŞİD’e karşı Suriye de işbirliği yapacaklarını söylemeleri ABD’ye doğru bir çubuk bükme mi, göreceğiz. Rus işçi sınıfı ise milliyetçilikten, Putincilik’ten uzak, tüm yağmacı oligarklardan kurtulmayı amaçlamak zorunda.

Böyle bakınca, referandum etrafında bloklaşan, “evet”/”hayır” etrafında cepheleşenler de aslında Türkiye sermaye sınıfının farklı tercihlerini yansıtıyorlar. Tıpkı dünyada olduğu gibi faşizan/sağ popülist politikalar ile liberal/sol popülist politikalar emperyalist hegemonya krizinde Türkiye kapitalizminin nereye yöneleceği ile ilgili.

İşçi sınıfının “hayır”ı ise başka bir öze sahip, başka bir Türkiye ve dünya isteğini yansıtıyor.