Türkiye’den bir yük treni geçti, ama…

Sonbaharda dünyanın birçok yerinde hemen eş zamanlı patlayan halk ayaklanmaları Türkiye’de yaşanan bir olayı kaçırmamıza neden oldu.

5-7 Kasım tarihlerinde Çin Demiryolu Ekspresi, elektronik eşya dolu 42 vagonuyla Türkiye’yi boydan boya geçti. Marmaray üzerinden kıta değiştirdi ve Prag’a doğru yolculuğuna devam etti. 

Çin’den çıkıp Kazakistan ve Kafkasya üzerinden Türkiye’ye trenin varışı 12 gün kadar sürdü. Oysa deniz yolu ile taşıma bir ay kadar zaman alıyordu.

Böylece Türkiye’nin Yeni İpek Yolu kapsamında kaldığı somutlanmış oldu.

Henüz Türkiye demiryollarının Çin’in Avrupa’ya ihraç ettiği malların yükünü taşımaya uygun olmadığı söyleniyor. Örneğin, Kars-Sivas demiryolunun yenilenmesi gerekiyor. Ayrıca İstanbul Boğazı’nı aşacak yeni raylı sistemler ve tüp geçitle bu kapasitenin çok daha fazla artacağı biliniyor.

Çin’in ve bölge ülkelerinin 65 ülke ve 3 milyar nüfusu etkileyeceği söylenen Yeni İpek Yolu için 8 trilyon dolar civarında yatırım yapacağı öngörülüyor. Örneğin, Türkiye ve Çin arasında ulaşım projeleri için 40 milyar dolarlık bir bütçe harcaması bağlanmış. 

Türkiye’nin ticaret yolları üstünde sadece bir geçiş ülkesi olduğu düşünülmemeli, Avrupa’ya ve çevre ülkelere malların daha hızlı transferinin bir yolu Çin mallarının Türkiye’de üretilmesi. Çin’in her uzandığı ülkede serbest bölgeler talep ettiği biliniyor.

Ayrıca yaklaşan iktisadi kriz ortamında hükümetin Çin’e içinde nükleer santral yapımı da dâhil büyük bir ekonomik paket sunacağı söyleniyor.

Şimdi bir kez bakalım, olası sonuçlara:

Bir kez dünyanın bu şekilde homojenleşmesi ve ulusal ekonomilerin birbiriyle böylesine bir bütünleşmesinin 21. yüzyılda sosyalizmin iktisadi temellerini kolaylaştıracağını ileri sürebiliriz.

Öte yanda bir de işin “ama”sı var.

Düşünün; Türkiye’deki hızlı tren hatlarından 10 dakikada bir Çin yük trenlerinin geçtiğini, bazı trenlerin ve yük gemilerinin Çin’in hâkim olduğu serbest bölgelerde sonlandığı veya kalktığını, Çin bankaları ile yoğun bir kredi/borç ilişkisinin geliştiğini.

Bu durumda, Türkiye’de işçi hakları ve örgütlenmesi,

Grevler ve sınıf mücadeleleri,

Ulaşım ve gümrük meseleleri,

Yatırımlar ve Türkiye kanunları,

Yürütme ve her türlü finansman meselesi,

Çin tarafından bir iç mesele olarak görülmeye başlanacaktır.

Şimdi kulaklara hoş gelen sermaye yatırımları bir bağımlılığın temellerini atıyor.

Tarih ezber kabul etmiyor, yeni “Bağdat Demiryolu”nu batıdan bekliyorduk, doğudan girdi Türkiye’ye.

Üstelik emperyalist paylaşıma dayanan büyük ve alabildiğine akılsız bir uluslararası gerilimin içindeyiz.

Hong Kong’daki ayaklanmanın dünyanın diğer yerlerindeki emekçi kalkışmaları ile alakasız ve ABD’nin bir kışkırtması olduğunu söylemiştik.

Şimdi daha kritik bir aşamaya gelindi. ABD Kongresi’nden geçen Hong Kong’daki olaylara ABD desteğini öngören Yasa Tasarısı Trump’ın önünde imzalanmak için bekliyor.

İran kuşatmasından sonra Çin’in içine giren bu saldırı Çin’i kabul edemeyecekleri bir noktaya doğru sürüklüyor.

Bu aptalca dünya düzenini, emperyalist paylaşım stratejilerini ve yeni hegemonya inşası girişimlerini durduracak tek şeyin emekçi sınıfların iktidar mücadelesi olduğunu bir kez daha hatırlatalım.

Hani ne diyorlardı, “Bize bir zafer gerekli”

Şurada veya burada, ama öncü bir zafer!