Tekellere ait bir dünya varlığını sürdürebilir mi?

Dünya büyük bir bunalımın pençesinde kıvranıyor. İnsanlık bunalımın üstesinden gelmek için bunun adını koymak zorunda.

Birkaç güncel örnek üzerinden bunalımı ve kaynağını tanımlamaya çalışalım:

Balinalar kendilerinin ve etraflarındaki diğer bireylerin farkındadırlar, çok uzun yıllara dayalı arkadaşlık ilişkileri sürdürürler. Türün diğer gruplarına göre bir avlanma kültürü geliştirebilirler ve bu kültürü sonraki nesillere aktarabilirler.

Bu zor bir konuydu ama sonunda insanlık balinaların bir hukukla korunması gerektiğini kavradı, balina avı yasaklandı.

Bu yıl Japon şirketleri ise bir kez daha bu hukuku yok sayıp, Antarktika yakınlarında içlerinde hamilelerin de olduğu en az 333 balinayı katletmiş.

Balinalar kimsenin mülkü olmaz. Onlara karşı sorumluluk ise dünya emekçi sınıflarına aittir.

Böyle diyorum, çünkü her sene Japon şirketlerinin bu cinayetleri işleyebilmesinin nedeni, Japonya’nın dünya emperyalist sistemi içindeki yeridir.

Hemen biraz güneye inelim. Çin kapitalizminin büyük bir hırsla otuz yıldır %10 civarında büyümesinin bir bedeli oldu. Sadece yüz milyonlarca köylü kentlere sudan ucuz emek gücü olarak yığılmadı, bu kuralsız büyüme Çin’de bir çevre felaketine yol açtı. Akarsular ve hava ağır bir şekilde zehirlendi. İşçi sınıfına saldırının bir başlığı da yaratılan çevre felaketi oldu.

Ama denizlere dökülen ve havaya saçılan zehirlerin ulusu yoktur.

Kimse onlara pasaport sormaz, sınırları geçtikleri gibi, avlanan balıkların dokusuna, yağan yağmura, toprağa karışıverirler.

Çin’de özellikle kuzey eyaletlerinde büyüyen sanayinin yarattığı hava ve deniz kirliliğinden en çok Rusya, Kore, Moğolistan ve Japonya etkilendi. Hatta Japonya uzun süre çevresel koruma programları için Çin’e ucuz kredi açmış. 2010 yılında Çin’in GSMH‘sı Japonya’yı geçince bundan vazgeçmişler.

Biraz dünyayı dönelim şimdi ve Brezilya’daki yağmur ormanlarına gelelim.

Yağmur ormanları için dünyanın akciğerleri denir. Bu edebi bir tanım değil gerçektir, çünkü yağmur ormanları soluk alıp verir. Milyonlarca bitki birlikte karbondioksiti fotosentezle dönüştürürler. Bütün dünyada karbondioksit döngüsünün üçte biri yağmur ormanlarınca gerçekleştirilir. Kısaca onlar olmadan dünyada yaşam mümkün değildir.

Yağmur ormanları kapitalist tekellerce kısa süreli kârları için adeta yeniyor. Tarım alanları, hayvan çiftlikleri, kereste ticareti, sanayi alanları …

Oysa yağmur ormanları tekellerin iktidarındaki uluslara değil, bütün emekçi sınıflara ait olmalı.

Brezilya’da ve Latin Amerika’da sosyal demokrat ve halkçı iktidarlar çözülüyor. Başka bir deyişle, burjuvaziyle yan yana halkçılık iddiası ömrünü dolduruyor. Tekeller daha az kazandıkları yılların acısını yağmur ormanlarından çıkaracaklar.

Ya mülteciler, kapitalist tekellerin çıkarları için ülkeleri mahvedilmiş ve yağmalanmış insanlar. Avrupa sınırlarını kapatıyor ve mültecilerin ülkesindeki felaketin sorumlusu olan Türkiye’ye onları bir toplama kampı gibi tutması için rüşvet veriyor.

Bu olay çok korkunç ve tiksindirici. Ama herhangi bir nedenle, doğa sorunları gibi, dünya nüfusunun bir kısmının yeri değişmesi gerektiğinde, uluslar sınırlarını kapatmalı mı?

Evet dünya bir bunalım içinde, bir avuç burjuvanın yönettiği tekeller bütün ulusların zenginliklerini yağmalıyor, emekçi sınıflara karşı savaş açıyor.

Dünyanın kurtuluşu çok açık ki, bütün dünyada doğal zenginliklerin, tarımın ve sanayinin emekçi sınıflar tarafından toplumsal bir mülk olarak yönetilmesinde.

Bir kez ABD’de gerçekleşen nükleer güvenlik zirvesine bakın, bunalımı anlarsınız. Toplantıyı, iki kentin halkı üzerinde nükleer silahları kullanmış ve asla bu cinayetten dolayı yargılanmamış bir devletin başkanı yönetiyor.

Bu sahtekarlıktan nasıl kurtulacağız?

Tabi ki dünya sosyalizmine giden yol zayıf halkaları kıracak işçi sınıfının öncü siyasetine dayanıyor.

Bu bunalım çağında, insanlığın güçlü fikirlere, bir gelecek inancına ve mücadele azmine gereksinimi var.