Sosyalizmin utangaç düşmanları

Bugün Üniversite Konseyleri Derneği’nin 5. Genel Kurulu Ankara’da toplanıyor. Hemen 3 yıl önce dördüncüsü için toplandığımızda AKP, devleti ve YÖK’ü hemen tamamen eline geçirmişti. Ulusalcılar liberal-gerici ittifakına karşı yenilmiş ve üniversitelerde bir mücadele yürütecek halleri kalmamıştı.

Üç yıl önce genel kurulda söz verdik, üniversitelerde liberal/gerici ittifakına karşı mücadeleyi sosyalizmin bayrağı altında yükseltecek ve öncülük yapacaktık.

Sözümüzde de durduk. 12 Ocak 2013’te ÜKD’nin öncülüğünde YÖK Yasa Taslağı ve üniversitelerde baskılara karşı güçlü bir akademisyen yürüyüş gerçekleşti.

Bu mücadele doğal olarak ittifak ilişkileri ile sürdürüldü, dernekler, sendikalar, kitle örgütleri… Her yere girdik çıktık. Ve en çok sorunu solun içindeki liberallerin gizli, açık düşmanlığından yaşadık. Parayla satılık kalemleri söylemiyorum, gerçekten sol adına siyaset yapan, kitle örgütleri içinde bulunan kişileri söylüyorum. Ayrıca liberalizm üniversite dünyasında hakim olan düşünce tarzıydı. Bu düşünceye karşı mücadele etmeden nasıl gerici/liberal ittifakına karşı duracaksınız?

Baktığınız zaman herkes solcuydu, hatta “ben de sosyalistim” demek onur vericiydi. Ama sonra saplantılı bir düşünce yavaş yavaş yüzeye çıkıyordu:

“Ya sosyalizm demokratik olmazsa…”

Saplantı nörozlarında nasıl hastalar bir düşünceyi kafalarından kovmak için bütün gün derileri soyulana kadar ellerini yıkarlarsa bu kişilerde bir gün içinde yüz yetmiş beş kere demokrasi demezlerse kendilerini kötü hissediyorlardı.

Anlatıyordunuz demokrasi, eskiden geniş emekçi kesimlerini burjuvazi adına suya götürüp susuz getiren çaplı politikacılar seçilebildiği sürece devam eden bir şeydi. Bugünse böyle çaplı politikacılar sistem tarafından üretilemediği için, bayağı bildiğimiz gangsterleri, hırsızları, yolsuzluk çetelerinin şeflerini ve katilleri sandıktan kuzu kuzu seçtiğiniz sürece sorun olmayan bir rejimin adı oldu. Ama Haziran’daki gibi emekçi sınıflar doğal direnme haklarını kullanıyorlarsa, ülkelerine ve geleceklerine sahip çıkıyorlarsa gelsin baskı rejiminin her türlüsü. Gelsin her mahallede türeyen silahlanmaya hazır gerici faşist örgütlenmeler. Gelsin polise her türlü yetkiyi veren kanunlar.

Bu arkadaşlar bir barikatta belki ölmeye hazırdır ama sorundan köklü bir şekilde kurtulmak istemezler.

“Ya sosyalizm demokratik olmazsa…”

Soğuk savaş artığı bu ideoloji sürekli aynı frekanstan yayın yapıyor.

Bu yaygın durumun, bu utangaç sosyalizm düşmanlığının kaynağının biyolojik olmadığını biliyoruz. Bu düşüncenin temeli küçük burjuva ideolojisine ve buradan türeyen mülkiyet duygusuna dayanıyor.

Bunu şuradan daha iyi anlayabiliriz. Sürekli karşımıza hangi üretim tarzında olduğu bulanıklaştırılmış bir üniversite projesi konuyor. Bu projenin kısaca ana maddesi öz-yönetimdir. Verili tarihsel koşullardan koparılmış soyut bir üniversite kavramından geçtik, üniversiteler hızla özel mülkiyete kayıyor veya tamamen piyasa kurallarınca işletilir hale geliyor. Öz yönetebilmek, piyasayı ve sömürüye dayalı emek politikalarını yönetmeye talip olmak anlamına geliyor.

Eğer sosyalist üretim tarzında bir üniversite kurgunuz varsa, o zaman da üniversite orada çalışanların mülkü olmaz ki, sanayi, tarım ve hizmet üretiminin tümü topluma aittir. Siz sadece üniversiteyi değil, tüm toplumu, toplum da üniversiteyi yönetecektir.

Nice mücadele yıllarına ÜKD. Yolun açık olsun.