Sıramız gelmedi mi?

İsmine gerek yok, geçen hafta Hanoi’de bir tekstil fabrikasını uluslararası delegeler ile birlikte ziyaret ettik. Vietnam’ın en büyük tekstil şirketlerinden birine aitti ve 1946’da kurulan fabrika 70. yılını bu sene kutlamıştı.

Fabrikanın 70 yılını anlatan bir belgesel izledik. Fabrika kahraman Vietnam halkının bütün öyküsünü yansıtıyordu, uzun mücadele yıllarında yaşananlar üzüntüsü ve sevinciyle buraya yansımıştı.

İşçiler yıllarca Fransız sömürgeciliğine karşı direnen Vietnam ordusuna elbise diktiler, 1954’te Fransız emperyalizmine diz çöktürülmesinde katkıları oldu. Sonra sıra ABD emperyalizmine geldi. ABD insanlıktan uzak, kanlı ve gaddar bir burnu büyüklükle Vietnam’a saldırdığında Hanoi’yi defalarda ağır bir şekilde bombaladı. İşçiler yıkıntıların arasında çalıştılar. Ho Şi Minh birçok kez işçileri ziyaret etti, onlara moral verdi.

1975’te savaşı bitiren ve Saygon’a giren Vietkong askerlerinin üzerinde fabrikada dikilen üniformalar vardı. Vietnam savaşı aslında bu yüzyıl için bir işaret fişeği yakıyor ve ABD emperyalizminin örgütlü bir halk ve cesur bir önderlik tarafından yenilebileceğini müjdeliyordu.

Fabrika sosyalist Vietnam’ın kuruluşu içinde büyüdü ve gelişti. Sosyalist ülkelerle kurduğu değişim programları ile oluşan uluslararası sosyalist entegrasyonun içinde yer aldı.

Ancak 1990’a gelindiğinde, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi Vietnam’ı da yalnız bıraktı. Sonuçta “Tek ülkede sosyalizm” bir inadı ve onurlu bir direnişi temsil eder ancak Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi uçsuz bucaksız topraklara ve kaynaklara sahip değilseniz, bu düşman denizinde ve kuşatmada işiniz zordur.

Vietnam Komünist Partisi zaman içinde bu zorluğu piyasa koşularına entegre olarak aşmaya çalıştı. Emperyalist sistemde sermayeden bol şey yoktu, yeter ki ucuz emek gücü garantisi ve kârlarını transfer etmek için kolaylıklar olsun. Buna “Sosyalist Yönelimli Pazar Ekonomisi” diyorlar.

Şimdi şirketin %75’i özel mülk haline gelmiş ve işçiler kızıl üzerinde yıldız olan üniformaları ile Ho Şi Minh’in resminin altından üretim bandına geçiyorlar. Ayda 1200 TL gibi bir ücretle tanınmış yabancı markaların gömleklerini dikiyorlar.

Ürettiklerinin hemen tamamı yurt dışına ihraç oluyor. Sonra motosikletlerine atladıkları gibi evlerine giderken yanlarından özel cipler geçiyor. %3 işsizlik oranı fena gözükmüyor ama pazar ekonomisinde tabi ki ücretler üzerinde bir basınç oluşturuyor ve işsizliğin olmadığı sosyalizmi özletiyor.

Vietnam’ın kişi başına gayri safi yurt içi hasılası bu yöntemle 2000 dolara kadar artmış, ancak toplumsal eşitsizlikler de yükselmiş. Örneğin, İngilizce basılan bir gazetede nehir manzaralı lüks konutların hızla satıldığı haberini okuyabiliyorsunuz.

Pazar ekonomisi emperyalist sistemle daha fazla entegrasyonu gerektiriyor. Geçen yıl içinde ABD ile Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPP)’nı imzalayan Vietnam bu şekilde tekstil ürünlerini daha fazla ABD’ye satabileceğini umuyor.

Parti içinde ABD ile veya Çin’le entegrasyonu savunan kanatlar olduğu söyleniyor. Bu bugün neredeyse bütün dünyada burjuva siyasetlerin temel çelişkisini oluşturmuyor mu?

Ama ne yapsın Vietnam halkı! Emperyalizm topla tüfekle gelse savaşacaklardı. Bu sefer çok sinsi sızmışlar içeriye.

Öte yandan savaşı veren ağırlıklı olarak yoksul köylü sınıflarından yeni bir işçi sınıfı doğuyor ve gününü bekliyor.

Bütün kahramanlıkları Vietnamlılar mı yapacak? Bizim sıramız, geçen yüzyılda sosyalizm mücadelesine yeterince katkı yapamamış ama şimdi derin bir krizin içinde devinen halkların işçi sınıflarının sırası gelmedi mi?