Sınıf özlemine ulaşmak için birleşecek

Haziran direnişi toplumun enerji biriktirmiş bütün fay hatlarını sarstı, hepimizi içine birer aktör olarak aldı ve yaşadığımız bu olağanüstü deneyim bize toplumun krizlerine bakabileceğimiz çok yüzlü bir prizma sundu.

Hangi yüzünden baksanız güçlü bir sarsıntıyla çözülmeyi bekleyen farklı bir toplumsal kriz başlığını görüyordunuz.

Bu başlıklardan biri de sendikal alanda yaşanan krizdi.

Bütün Haziran direnişi boyunca sendikalar nerdeyse hiç ortalıkta gözükmediler. Gözüktükleri zamanda, ne olup bittiğini anlamadıkları için, mikrofonu ellerine aldıklarında kitleler gaz yemişçesine dağıldılar.

Sendikaların yaydığı ideoloji kitleleri kapsamadığı gibi kitlelerin isteği ücret artışı da değildi.

Evet, direnişçiler ücret değil, bir gelecek istiyorlardı.

Aydınlık bir gelecek. Sıcak ve güvenilir bir gelecek.

Bütünlüklü bir yaşam istiyorlardı. Emeklerinin bir anlamı olsun istiyorlardı.

Kendilerinin ve çocuklarının sertifika kurslarında ve iş başvurularında tükenip gitmelerini değil, geliştiklerini, yetkinleştiklerini görmek istiyorlardı.

Ve ayaklarını güvenle basabilecekleri, yabancılaşmadıkları bir ülke.

Özgürce yaşayabilecekleri, kadınların, emekçilerin, Alevilerin, Kürtlerin saygın ve özgür olduğu bir ülke.

Bir lümpen tarafından aşağılanmak istemiyorlardı.

Gözü dönmüş yamyamların doğayı betona çevirmedikleri bir ülke.

Gücünü nereden aldığı belli olmayan hırsızların ülkeyi yönetmediği, eşitlerin cumhuriyetini istiyorlardı.

Bütün örgütsüzlüğüne ve dağınıklığına rağmen bunlar işçi sınıfımızın istekleriydi. Bu bir kongre salonunda bağlanmamış, kitlelerin tüm yönlerine hakim olmadığı ve belki bilince çıkmamış bir siyasi programın sınıf refleksiyle haykırılmasıydı.

Sendikalar güçsüzlüklerinden dolayı değil sınıftan uzak düştükleri için Haziran’ın içinde yer alamadılar.

Kamuya dayalı kalkınma döneminin personel dairesi gibi çalışan Türk-İş artık yok, ama işçileri kamunun yağmalanarak bitirildiği sürecin en kahramanca, en siyasallaşmaya yatkın eylemlerini ürettiler. SEKA, TEKEL ve en son Yatağan işçileri. Mücadele ederken sınıfa yaklaştılar, sınıflaştılar. Türk-İş ise ufaldı, ufaldı, AKP’nin yan cebine sığıverdi.

90’lı yılların fiili mücadelesi ile kurulan KESK ise bundçu ve kimlik üzerinden tanımlanan bir sendikaya dönüştü, eylem gücünü yeknesak  ve ölmekte olan bir dinin ritüellerine indirdi.

DİSK, özelikle metal iş kolunda önemli direnişleri yönetebiliyor ama ne sınıfı temsil edecek hali kaldı, ne işçilerini siyasallaştırabildi.

AKP’nin faşizan kitle tabanının konsolide etmek için kullandığı, kağıt üzerinde büyük  sendikaların lafını bile etmiyorum.

Bu krize müdahale edilecek.

İşçi sınıfının özlemleri; sınıfın modern, kentli, gelişkin ama düzen tarafından ketlenmiş halini yansıtıyor. Sınıfın birliği mücadele içinde öncünün müdahalesiyle kurulacak.

Birleşik Haziran Hareketi 10 Aralık’ta Ankara’da emekçilerle buluşuyor. Bu toplantıya dikkat edelim, iyi gözleyelim, ip uçlarını değerlendirelim.

Her düğümün bir çözümü vardır.