Heyecan verici bir olay: Elektrik kesintisi

Çocukluğum elektrik kesintileriyle geçti. Çoğunlukla bizim sokağın belirli bir parselinde arıza olurdu. Karanlıkta annem camdan bakar, “yine bizim ada” derdi.

Geçen salı günü ise metroya indiğimde neredeyse mum ışığıyla aydınlatılmış gibi duran peronda ürkütücü bir loşluk ve sessizlik vardı. Biraz sonra görevli koşarak geldi, elektrik kesintisinin geniş bir bölgeyi tuttuğunu, bu nedenle metro seferlerinin iptal edildiğini duyurdu. Hala olayın boyutunu anlamadığımız için, “Ne yani Cebeci ve Kurtuluş’ta da mı kesilmiş?” diye sordum. Görevli de bilmiyordu, “Herhalde oralarda da” dedi.

Sonradan kesintinin ölçeği ortaya çıktı, neredeyse tüm Türkiye’de elektrik kesilmişti.

Daha önemlisi, hükümet kesintinin nedenini üç gün boyunca açıklayamadı. Üç gün sonra gelen açıklamanın ise bir önemi yok, ister inan ister inanma. Kimileri ise AKP’nin seçim hilesine hazırlandığını iddia etti.

Bu sefer trafoya fil girecek herhalde!

Peki neden heyecan verici?

Bütün Türkiye’de insanların acı çekmesi mi, hastanelerin durması mı, insanların yolda kalması mı, aşıların bozulması mı?

Tabi ki bundan kimse heyecan duymaz.

AKP’nin yıpranması mı?

Zaten her gün başka bir yerden AKP iktidarı dökülüyor, öyle heyecan verici değil.

AKP’nin beceriksizliğinin ortaya çıkması mı?

Hayır, çünkü bu kadar gerici kadrolaşmaya yatırım yapan bilim düşmanı bir iktidarın becerikli olmasını kimse beklemiyor.

Heyecan verici olan başka bir şey:

Tarihsel materyalizmin en önemli önerilerinden  biri olan “Üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişki” bir kez daha sınanarak doğrulandı.

İnsanlığı, bu önündeki en önemli sorunu çözen irade, içine düştüğü korkunç tarihsel bunalımdan kurtaracak.

Ama önce ne olduğunu anlamak için EMO’nun yayınladığı haritaya bir kez göz atalım:

Haritada gördüğünüz gibi doğayı katlederek oluşturulan çok sayıdaki HES ve diğer hidroelektrik santralleri, doğalgaz, kömür ve rüzgar enerjisi ile çalışan santraller hemen tamamen özelleştirilmiştir. Bunlar devlete elektriği piyasa kuralları boyunca satarlar. Devlet tüm Türkiye’yi birbirine bir ağ şeklinde bağlayan enerji nakil hatlarıyla özelden toplanan elektriği iletir. Sonra kentlere gelince yine özel şirketler devreye girer ve kent içi dağıtımı yaparak elektriği Türkiye’deki binlerce fabrikaya, on binlerce atölyeye, hastanelere, okullara, ulaşım sektörüne, üniversitelere satar.

Yüz binlerce birim birbirine bağlı toplumsal bir bütünlük oluşturur ama bu bütünlük mümkün olan en yüksek fiyata ürününü satmak isteyen sermaye sahiplerinin kişisel çıkarı ile bölünmüştür.

İster fazla üretir, ister üretimi kısar, ister durdurur. Toplumsal bütünlük tökezler, tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi.

Bu temel sorunu kim çözer?

AKP bırakın çözmeyi, enerji sektörünü uluslararası sermayenin direktifleriyle özelleştirerek bu sorunu yaratan siyasettir.

HDP?

Programında kamulaştırma olmadığını biliyoruz ama özerk bölgeler stratejisi toplumsal olanın daha fazla özel mülkle parçalanacağı anlamına gelir.

CHP mi?

CHP kamulaştırma kavramından bir tabu gibi korkuyor. Üstelik Türkiye’ye asla ayak basmaması gereken ve görüldüğü yerde “Katran ve Tüy Cezasına” çarptırılması gereken Derviş’i yardıma çağırdıklarına göre niyet iyi değil.

Seçimde yanınıza gelen bir aday olursa, lütfen sorun ona, kamulaştırma hakkında ne düşünüyorsunuz diye.

O kadar basit değil, acil olmalı ve kamulaştırmayı sermayenin saldırısından koruyacak şekilde halkı örgütlü hale getirmeli.

Kıvırtıyor mu? Yanıt:

Çek git buradan, işimiz yok seninle!