Herkes kendi gemisine!

Geçen pazarı yani Fransa’da milyonlarca kişiyi bir araya getiren yürüyüşün olduğu günü pazartesiye bağlayan gece uyku tutmadı, neden böyle bir şey yaptılar diye döndüm durdum. Sonra ön sırada görüntü verenlerin listesini merak edip gece yarısı kalktım. Emperyalist hiyerarşinin hemen bütün kodamanlarının yanı sıra NATO Genel Sekreteri’nin ismini fark ettim.

Bazen mesajı doğrudan okumak için köşe yazarlarına bakmanın faydası olur. Suriye komplosu sırasında ABD emperyalizminin Milliyet’e monte ettiği Aslı Aydıntaşbaş’ın pazartesi yazısında aradığımı elimle koymuş gibi buldum:

“Dün Paris’teki heybetli yürüyüşte, El Kaide ve IŞİD’in temsil ettiği radikal ve nihilist anlayışa karşı tek yumruk olduk. Neden? Çünkü yavaş yavaş görüyoruz ki, hepimiz aynı gemideyiz.”

Bu kadar mı açık edilir?

Gerçi daha yürüyüşün başında gemisinin su aldığını, protestolar nedeniyle devlet başkanlarının ilk yüz metrede kortejden ayrılmak zorunda kaldığını öğreniyoruz. Muhtemelen Fransız Komünist Partisi bu kadar sosyalist iktidar hırsından yoksun ve düzen içine çekilmiş bir parti olmasaydı, oraya hiç gelemeyeceklerdi.

Yaşanan olay çok boyutlu, bu haftasonu çıkacak olan Sol dergisini konuyu değişik yönleriyle kavramak isteyenler için öneririm. Bense daha farklı bir noktasından yaklaşmak istiyorum.

Farkındasınız, petrol fiyatları çok kritik bir seviyenin altına inerek varili 45 dolara kadar düştü. Dünyada yaşanan bloklaşmada petrol fiyatı ABD emperyalizmi tarafından bir silah gibi kullanılıyor, ihracatta tek ürüne bağlı Rusya, İran ve Venezuela gibi ülkelerin boynuna takılı ip sıkıldıkça sıkılıyor. Bu açık bir uluslararası savaş stratejisidir. Yine bu hafta Japonya’da rekor bir askeri harcanma bütçesi onaylandı. Bir yandan bir bloktaki ülkeleri boğmaya bir yandan da askeri olarak kuşatmaya çalışıyorlar.

Bu arada gerçek bir gemi, Fransız uçak gemisi IŞİD’e karşı savaşmak üzere körfeze hareketlendi.

Acımasız gözüken bu stratejinin bir kusurcuğu var. ABD  ve AB ülkelerinin bizzat kendilerinde, ittifak kurdukları devletlerin hepsinde, birikmiş adaletsizlik, işsizlik, geleceksizlik kaygısı bir devrimci duruma değilse de toplumsal bir dağılmaya yol açıyor.

Bir milli birlik duygusu, aynı gemideyiz algısı yaratmadan bu tehlikeli oyunu sürdürmeleri mümkün değil.

Hele Türkiye ile, sürekli bir iç savaş psikolojisinin yaşandığı bir ülkeyle hiç değil.

Çünkü klasik olarak bilinen şey, her paylaşım savaşının, hangi blokta olunduğuna  bakılmaksızın, işçi sınıfının savaşımı olmadığı ve sınıfın öncüsü ihanet etmediği sürece bir iç savaş gerekçesi olduğudur.

Aynı denizde olabiliriz, ama kesinlikle ayrı gemilerdeyiz. Onlar sermayenin, biz işçi sınıfının gemisinde, toplarımız birbirine çevrilmiş.

Şimdi, tabi ki emperyalizmin bir aracı olan ama biçimsel olarak sınıflar üstü gözüken kör bir radikal İslam tehdidiyle herkesi aynı gemiye bindirmeye çalışıyorlar.

Türkiye’ye tekrar dönersek, Türkiye’deki anormal bir enerji biriktirmiş gerilimi de çözmeleri gerekiyor. Fransa’daki katliamın izleri Türkiye’den geçiyor. Aynı hafta, hapishaneden kaçan MİT ajanı, AKP’nin Suriye’de işlediği savaş suçlarını uluslararası bir mahkemede anlatabileceğini söylüyor. Basına cihatçılara silah taşıyan MİT TIR’larıyla ilgili belgeler servis ediliyor.

Yakında Saray’daki müsamereye yıkılan AKP devletini temsilen başı takkeli, badem bıyıklı ve ekose ceketli bir 17. asker eklenebilir.

Yeni liberal, özgürlükçü devletin başkanı, Şıkıdım Marşı eşliğinde tören alanında 17. askerin üzgün gözleri ile karşılaştığında içinden hep şunu tekrarlıyor olacak: “Allah’ım bana herkesi sermayenin gemisine bindirme gücü ver. Allah’ım bana herkesi sermayenin gemisine bindirme gücü ver. En azından binenleri indirme!”

Neyse biz işimize bakalım.

Kadınlar, erkekler, gençler, herkes kendi gemisine!

Aman yanlış gemiye binmeyin.