Gericilik kendiliğinden mi peydahlanır?

Bilmiyorum hiç Kanadalı çağdaş öykü yazarı Alice Munro’nun kitaplarını okudunuz mu? Munro müthiş kurgu yeteneğinin yanı sıra günümüz toplumlarını inceleyen bir antropolog gibidir. Olmadık hikayede karşınıza önemli tanıklıklar çıkar.

Bunlardan biri “Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik” adlı kitabındaki “Teselli” öyküsü. Öyküde Kanada’da bir biyoloji öğretmeninin 1990’lı yıllarda nasıl gericiler tarafından kuşatıldığı ve bilimsel gerçekleri savunamaz hale getirildiği anlatılır.

Aynı yıllarda Türkiye’de Adnan Hocacılar köşe başlarında bedava “Evrim Aldatmacası” kitabını dağıtıyorlar, Amerika’da birçok eyalette “Akıllı tasarım” mahkeme kararı ile müfredata giriyordu.

Belli ki benzer merkezlerden gericilik yönetiliyor ve finanse ediliyordu.

Burjuva devrimleri kendi kendilerine çürüyüp bozunurlar. Sömürücü, çıkarcı doğası burjuvaziyi kısa bir sürede karşı devrimci ve aydınlanma düşmanı bir konuma sürükler.

Eğer geçen yüzyılda kapitalist ülkelerde biraz olsun aydınlanma rüzgarı esebildi, okullarda bilimsel bir müfredat ağırlık kazanabildiyse bu sosyalizmin zaferleri sayesindeydi.

1970’li yıllarda insanlığın çoğunluğu daha adil, eşit ve özgür bir dünyanın kurulabileceğine inanıyor ve aklını koruyordu.

Reel sosyalizmin çözüldüğü 1980’li, 90’lı yıllardan sonra, bugün insanların bir çoğuna kendi özgür iradesi ve seçimi gibi gelen gerici görüşler, paranın gücüyle ve sermaye sınıfının planlaması ile yaratıldı.

Ve gericilik günümüze kadar sadece insan aklına değil, işçi sınıfının geçen yüzyıl mücadelelerle elde ettiği her mevzi ve kazanıma saldırdı. Neoliberalizm, emperyalist restorasyon ve dinci gericilik atbaşı yürüdü.

Mısır’da Nasır’ın bütün Arap coğrafyasında büyük heyecan yaratan devrimi yenilgiye uğrayınca, yerini ABD emperyalizmiyle işbirliğine, uluslararası sermayeye açılmaya ve sosyal devletin geri çekilmesine bıraktı.Yazarlar, 1980’lerde birden bire kadınların uzun kollu elbiseler giymeye ve başlarını rahibeler gibi örtmeye başladığını yazıyor. Devrimin eksikliği hızla gericilikle doldu.

Dinci gericiliği emperyalizm her niyete kullandı.

Sovyetler Birliği’nin etrafının bir karşı devrim halkasıyla çevrelenmesi için,

Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sonrası azalan düşman gereksinimini karşılamak için,

Yugoslavya’nın parçalanmasında cihatçılardan yararlanmak için (Yugoslavya’nın parçalanması aynı zamanda bir medya operasyonudur, istediklerini gördük, istemediklerini görmedik. Göstermediklerinden biri de on binlerce gerici silahlı militanın Yugoslavya’ya taşınmasıdır),

Bölgede egemenliğini hala koruyabilen tek ülke olan Suriye’ye müdahale etmek için,

Ve Suriye müdahalesi sarpa sarınca bahane yaratarak müdahaleye müdahale etmek için.

Yıllardır her yerde gericiliği finanse eden Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Sünni rejime sahip  20 ülkenin “Kuzey Gök Gürültüsü” olarak adlandırılan ortak askeri manevraya katılmasıyla gericiliğin kullanılması yeni bir boyut kazandı.

Bu büyük çaplı manevraya katılan ülkelerin bakanları yaptıkları toplantıda Lübnan Hizbullah’ını terörist ilan etmiş. Ortadoğu’da geniş bir mezhep savaşının emperyalizmin hegemonya krizinin türevlerinden biri olacağı anlaşılıyor.

Ve ABD emperyalizminin kullanımında (ne kadar kontrol edebildiği ayrı mesele) vurucu gücü olan bir din ordusu olduğu anlamına geliyor.

Neresinden bakarsanız, işçi sınıfı günümüzde gericiliğe karşı mücadele etmeden tarihsel görevleri için yolunu açamayacak.