Filistin, Ege, Kıbrıs, Balkanlar… Emperyalizm ve milliyetçiliğe karşı işçi sınıfı enternasyonalizmi

Trump’ın Kudüs hamlesinin ABD emperyalizminin planlı bir stratejisinin ürünü mü, yoksa kendi sıkışmışlığını aşmak için fevri olarak ortaya attığı bir adım mı olduğunu göreceğiz. Ancak hemen herkes Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesini Trump’ın kontrolsüz bir hamlesi olarak görüyor.

Kontrolsüz, çünkü ABD emperyalizmini Ortadoğu’da çok daha zor durumda bırakacak. Filistin Kurtuluş Örgütü’nde ve bölgedeki solda veya sağda gözüksün bütün liberal siyasetlerde Filistin sorununun ABD emperyalizminin inisiyatifiyle çözüleceğine dair bir yanılsama vardı. ADB emperyalizmi ise uzun bir süredir, alttan alta İsrail’i desteklemekle birlikte, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmek yerine bu müthiş yanılsamaya, bu post modern akıl yarılmasına yatmayı tercih ediyordu. Yakın zamana kadar bu tercih bölge düzen siyasetlerinin ufuksuzluğunun ve ABD emperyalizminin deneyiminin ürünüydü.

Her şeyden önce bu adımla yanılsama bozulmuş, emperyalist çözüm ve barışın olmayacağı bölge halkalarına ilan edilmiş oldu.

İsrail Komünist Partisi, Trump’ı bütün bölgeyi kendi deliliğinin peşinden sürükleyen bir manyak olarak tanımladı ve İsrail hükümeti Batı Kudüs’ü başkent olarak ilan edecekse bu ancak Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olması durumunda gerçekleşebileceğini bildirdi. Filistin Komünist Partisi ise bütün siyasetleri ortak bir direniş için birleşmeye davet ederken Filistin Kurtuluş Örgütü’nün düzen içi siyasetinin sorgulanması ve yeniden yapılandırılması gerekliliğini vurguladı.

Bir kez Pandora’nın kutusu açıldı ve ABD’nin ideolojik siyasi hegemonyasının ürünü olan barış karşılığında piyasaya ve sömürüye fit olmuş hakim siyaset sorgulanmaya ve çözüm aranmaya başlandı.

Bunun öyle kolayca her şeyi halledeceği kolaycılığında değiliz tabi ki.

Öte yandan eğer sosyalizme geçiş çağı içindeysek o zaman, bütün yaşanan ulusal sorunlar, bölünmüş halklar ve işgal edilmiş topraklar sorununun ancak sosyalizmin bayrağı altında çözülebileceğini söylemeliyiz.

Başka bir deyişle, milliyetçi akımlar geçen yüzyıllarda bu tip sorunları çözebilirdi. Ama bugün milliyetçilik emperyalizme karşı değil, onun kullandığı araçlardan biridir. Çözüm işçi sınıfının enternasyonalizmindedir.

Filistin ve İsrail halkının işçi sınıfı siyasetlerinin bir araya gelmesi, ortak bir mücadele stratejisi geliştirmesi, emperyalist sistemin bugün olduğu gibi zaaflarını, çatlaklarını devrimci bir şekilde deşmenin yollarını araması gerekiyor.

Geçen yüzyılın ortalarında İngiliz ve ABD emperyalizminin müdahalesiyle oluşmuş İsrail devletinin ve SSCB’nin çözülüşünden sonra işbirlikçi veya gerici bir zemine oturmuş Filistin yönetimlerinin bu denge halini sürdürmesi mümkün gözükmüyor. Bu yüzyılın gebe olduğu alt üst oluş siyasi coğrafyayı sadece sınırlar anlamında değil, nitelik olarak da değiştirecektir.

Bu ilke bu tip sorunlar yaşayan bütün coğrafyalar için geçerlidir. Örneğin, Kıbrıs sorunu. Emperyalist ya da aynı anlama gelmek üzere milliyetçi hiçbir çözüm bulunmayacaktır. Sorunu işçi sınıfının uluslararası birliğinin nasıl çözeceğine tanıklık edeceğiz. Balkanlar için de aynı şey söylenebilir.

Ya Ege sorunu.

Emperyalizmin kontrollü bir biçimde izin verdiği sermaye sınıflarının karşılıklı milliyetçi kabadayılıklarının düzen içi siyaseti beslemek üzere kullanılması…

Erdoğan’ın güya halklar arası dostluğu pekiştirmek için gittiği Yunanistan gezisine bakın. Sanki savaş kazanmış ve ganimeti görüşmeye gitmiş bir savaş bakanı gibi.

Bir kez daha söyleyelim, bütün bu tip sorunlara gerekli yanıt ülkelerin işçi sınıfı siyasetlerinin ortak strateji ve taktik geliştirme yeteneğiyle verilecek.