Dünyayı kim kurtaracak?

Sarı Yelekliler mi?

Öncülerinden bir grup Obama ile görüşme talebini iletti. Obama’ya yazdıkları mektupta “Dünya ve Avrupa ile ilgili meselelere yaklaşımını önemsediklerini” kaydetmişler.

Obama’nın Libya ve Suriye halkını bir felakete sürüklemesini beğeniyorlar herhalde!

Yoksa, İtalya’da Hükümetin büyük ortağı olan “düzen karşıtı” Beş Yıldız Hareketi mi?

İtalya hükümeti Venezuela’da başkanlık seçimlerinin meşru olmadığını ileri sürdü ve hemen seçim isteyerek haydutlar kervanına atlamakta gecikmedi. Oysa bir süre önce Avrupa’daki emperyalist ülkelere karşı bu konuda kısa süreli bir direnç göstermişti.

ABD’de Demokratların veya İngiltere’de İşçi Partisi’nin içindeki “sosyalistler” mi kurtaracak dünyayı?

Bu akıl ve insanlık dışı düzenle uzlaşmadan başka bir şey önermiyorlar.

İngiltere Savunma Bakanı İngiltere’nin yeni uçak gemisini görünce biti kanlanmış ve uçak gemisini Pasifik Okyanusunda görevlendireceklerini bildirdikten sonra “İngiltere’nin kendi rolünü yeniden tanımlamak için son 50 yıldaki en büyük fırsata sahip olduğuna inanıyorum” demiş.

Emekçi halkların görülmedik şekilde tehdit edilmesini, İngiltere’nin emperyalist hiyerarşide yerini doğrultması için fırsat olarak görüyor, alçaklığından mı, akıl hastalığından mı belli değil!

Küba basını çok yeni ABD’nin Venezuela’ya insani yardım adı altında saldırmak için Karayiplere askeri yığınak yaptığını açıkladı.

Çin ise 1 Marttan itibaren ordusuna en üst düzeyde savaşa hazır olması için talimat verdi.

Gerçekten dünya akılsızlığa teslim olmuş gözüküyor. Bu emperyalist dünyadaki yöneticilerin biyolojik zekâsından kaynaklanan bir şey değil. Akıl eksikliği; sınırları aşarak bütünleşme eğilimi gösteren dünya üretim sürecini, kısa süreli kârlarına, uluslararası rekabete ve az sayıdaki kişinin elinde toplanmış özel mülkiyete dayanarak yönetmeye çalışmalarından kaynaklanıyor.

Rüzgâra karşı yelken açmak gibi.

Zaten yol alamıyorlar, geriye doğru sürükleniyorlar.

Görevi gerçeği çarpıtmak olan İMF başkanı bile yaklaşmakta olan iktisadi çöküntüyü kaygılı bir şekilde tanımlamak zorunda hissetti kendisini. Uluslararası rekabet ve gümrük kısıtlamalarından, büyüme hızının azalmasından, piyasalarda güvenin sarsıntıya uğramasından dem vurup “Havada çok fazla bulut olduğunda, fırtınanın çıkması için gereken tek şey bir yıldırımdır” dedi.

Korkut Boratav geçen yılın sonundaki yazısında yaklaşmakta olanı tanımlamıştı. ABD sermayesi azalan kâr oranlarını telafi etmek için hızla çürük kağıtlara yöneliyor, bunların geri ödenemeyecek borçlar nedeniyle bir yerde patlayacağı bilindiği halde, kısa süreli yaşamda kalma isteği, bu kağıtların piyasada yükselerek balonlaşmasına yol açıyor.

Çöküş yaklaşıyor.

Çin’in dünyayı bir durgunluğa girmekten koruyan ve neredeyse 30 yıldır sürdürülen iki haneli yüksek büyüme oranının düşme eğiliminde olduğunu biliyoruz. Şu anda 6 civarına kadar gerileyen bu oranın daha fazla düşmesi emperyalist düzeni tehdit ediyor.

Ancak Çin’in tıpkı batıda olduğu gibi, balonlaşmış bir borç-kredi sarmalına girdiğini yeni fark ediyoruz. Büyük bir hızda konut yapımına eşlik eden, gölge bankalar tarafından emekçilerin ödeyemeyecekleri kadar borçlandırılarak konut sahibi yapma furyası önemli bir soruna dönüşmüş durumda. Çin’in bu balonu da içerecek şekilde toplam borcunun ulusal gelire oranının katlandığı ve %260’ı bulduğu söyleniyor.

Eh, hep böyledir, kapitalizm başlangıçta renkli ve cazip gözükür, sonra nasıl bir tuzağa dönüştüğü ortaya çıkar.

İlginç bir şekilde günümüzde zayıf halka kavramı büyük kapitalist ülkelere geri dönüyor.

Bugün dünyayı kurtaracak tek şeyin, yükselen emekçi hareketleriyle işçi sınıfının siyasi öncülerinin buluşması ve karşılıklı olarak birbirini güçlendirmesi olduğunu söylüyoruz.

Böyle düşününce, bu hafta sonu TKP’nin davetiyle buluşup bir çalışma yürütecek olan Avrupa Komünist ve İşçi Partilerini umutla selamlıyoruz.