Dünyada yeni dengeler

2008 krizinden beri son on yıl içinde dünyada dengeler o kadar hızlı değişti ki insan algılamakta zorluk çekiyor.

Dünyanın en kalitesiz ve ucuz fason mallarını üreten Çin, emperyalist sistemin bütün dengelerini alt üst edecek şekilde sermaye birikimi sağladı, bir sanayi ve teknoloji devi haline geldi.

En üstte ABD emperyalizminin durduğu, merkezinde Almanya ile Avrupa Birliği emperyalizmi ve doğuda Japonya ile tanımlanan piramit gözümüzün önünde eridi.

Sömürülmek üzere servis ettiği ucuz emek gücüne bütün dünyadan üşüşen sermeye ile büyüyen Çin bugün başlıca sermaye ihraç eden ülke haline geldi. Çin sermayesi son dönemde Avrupa’ya ama özellikle Almanya’ya akıyor. Çinli tekeller ya Alman şirketlerini satın alıyorlar ya da hisselerinin bir kısmını ele geçiriyorlar.

Örneğin, dünyanın en öndeki sanayi robotu üreten Alman Kuka şirketinin 4,7 milyara dolara Çinli şirketlere geçmesi çok ses getirdi. Münih’teki makine üreticisi KraussMaffei ve atık yakma cihazları üreticisi EEW’nin Çin tekellerine geçmesi bu halkayı tamamlıyor.

Ancak bu eğilime dikkati çeken son olay Çinli sermayedar Li Şufu’nun otomobil tekeli Geeli şirketinin Mercedes’in de üreticisi olduğu Daimler’in %10 hissesini ele geçirmesi oldu. Daimler’in hisseleri parçalı olduğu için en büyük payın Li Şufu’nun elinde toplandığı söyleniyor.

Aşağıdaki grafiğe bakarsak sermaye ihracının yönünün nasıl değiştiğini çok daha iyi anlayacağız.


Şekil 1: Grafik Çin’in Almanya’ya (mavi çizgi) ve Almanya’nın Çin’e (kırmızı çizgi) sermaye yatırımlarını karşılaştırıyor. 2010’a kadar Almanya Çin’e sermaye ihraç eden tipik bir emperyalist ülkedir.  2008 krizinden sonra Çin de Almanya’ya yatırıma başlıyor, ancak 2015’ten itibaren Çin’in Almanya’ya yatırımları bir füze hızıyla artıyor. (http://www.dw.com/en/chinas-unsatisfied-hunger-for-german-companies/a-39... )

Çin neden Almanya’yı tercih ediyor?

Bir kere ileri teknoloji kullanan şirketlere yöneliyor ve Alman teknolojisini transfer etmek istiyor. İkincisi, yerinde üretimle yerel pazarlara hâkim olmayı planlıyor, dikkat edelim yerel pazar burada Avrupa’dır.

Üçüncüsü çok önemli, tercihin bir nedeninin de Almanya’da işçilerin daha az greve gitmesi olarak gösteriliyor. Artık Çinli tekeller Almanya’daki işçileri sömürmeye başlıyorlar çünkü.

Bu şunun için önemli, bir süre sonra Çin her emperyalist devletin yaptığı gibi Almanya’nın iç işlerine ister istemez karışacaktır. Örneğin, Alman işçi sınıfının bir grev dalgasından hoşlanmayacak ve değişik seviyede önlemler almaya başlayacaktır.

Bunun ötesinde eğer Alman tekellerinin bürosundan başka bir şey olmayan Alman devleti bu sürece dur demezse, yakın vadede Almanya’nın Çin’den bağımsız bir siyasi tavır alması zorlaşacaktır.

Bu koşullarda daha önce iki okyanus arasında geniş emek gücü ve kaynaklara yaslanarak dünyayı yöneten ABD’nin içine düştüğü duruma bakalım. Bütün emperyalist kurumlar ABD hegemonyasının araçlarıydı. Şimdi Trump her gün “Dünya Ticaret Örgütü aleyhimize çalışıyor” diye ağlıyor. Sonunda çareyi Avrupa’dan ve Çin’den gelen mallara gümrük vergisi koymakta buldular. Önümüzdeki günlerde, bu Türkiye’yi de etkileyecek, Avrupa kökenli çelik ithalatına ABD yüksek bir vergi koymaya hazırlanıyor.

ABD ithal ikameci bir modele geçiyor neredeyse. Ve iki okyanus arasında sıkışıp kalıyor.

Bir huruç harekâtı yapıp askeri müdahaleyi denese, bir bakıyor, askere alınacak nüfusunun dörtte üçü uyuşturucu ve aşırı kiloları nedeniyle askerlik yapabilecek durumda değil.

Emperyalizmin analizini hangi hisseyi alalım diye yapmıyoruz. Bu analiz devrim stratejisini belirlemek için önemli ve dünyada dengeler değişirken emperyalizmin zayıf halkaları da yer değiştiriyor.