Brezilya ve Türkiye’de örtülü darbeler

Brezilya’da Korkut Boratav hocanın “Silahsız Darbe” olarak adlandırdığı sürecin sonuna doğru geliyoruz.

Brezilya İşçi Partisi’nin iktidarında şu anki devlet başkanı Rousseff ve eski başkan Lula yolsuzluk yaptıkları iddiası ile karşı karşıyalar. Soruşturmayı yürüten güçlü savcının emriyle Lula’nın evi basılmış ve gözaltına alınmıştı. Şimdi ise parlamentonun bir alt komisyonunda yapılan oylamada Rousseff’in görevden alınması teklifinin parlamentoya götürülmesi oy çokluğu ile kabul edildi.

Rousseff bu olayı sağcı eski devlet başkanı Temer’in de içinde olduğu bir “darbe” olarak niteledi.

İkinci Dünya Savaşı sonundan Sovyetler Birliği çözüle kadar ABD Latin Amerika ülkelerini askeri darbelerle yönetti. Stadyumda toplanan solcular, kaybedilen on binlerce insan, işkencehaneler CİA patronajında gerçekleşti.

İçinden geçtiğimiz döneme ise devletli hale gelmiş işçi sınıfı siyaseti değil, emperyalist, kapitalist ülkeler arasındaki giderek keskinleşen rekabet damgasını vuruyor. Rekabet emperyalist ülkeleri daha yumuşak ama daha sinsi taktiklere sürüklüyor.

Tabi ki askeri darbeler envanterde duruyor ve Honduras gibi küçük ve daha az karmaşık ülkelerde kullanılabiliyor. Ama Brezilya, Venezuela ve Türkiye gibi ülkelerde bu yumuşak, örtülü darbeler tercih ediliyor.

Güdümlü savcı ve polis teşkilatı, yaratılmış yandaş medya, ruhunu şeytana satmış liberal koro ve sivil toplum kuruluşları siyasi komploların vazgeçilmez unsuru  haline geliyor.

Böyle bir komplo için ABD’nin çıkarlarını güncel olarak zedeleyen siyasi unsurların her zaman zayıf karınları bulunur. Düzen içi olmaları, bir şekilde düzeni korumaya çalışmaları, işçi sınıfından kopuk ve örgütsüz olmaları komploları kolaylaştırır.

Örneğin, Brezilya’da İşçi Partisi’nin 14 yıllık iktidarında, bu kadar büyük bir ekonomide siyasi aktörlerin temiz kalması mümkün mü? Dünya kadar yolsuzluk olduğu biliniyor. Komployu yöneten siyasiler geçmişte gırtlağa kadar pisliğe batmış da olsa bunun bir önemi yok, yeri gelince açık kullanışlıdır.

Türkiye’de de Ergenekon ve Balyoz davaları ile tasfiye edilen generaller, defalarca sola karşı darbe yapmış bir geleneği temsil ediyorlardı, şahsen değilse bile çok sayıda üstü örtülmüş suç dosyasına kurumsal olarak sahiptiler ve işçi sınıfıyla eski kinlerin dışında hiçbir bağları yoktu.

Peki neden böyle örtülü darbelere ABD başvurmak zorunda kaldı?

Oysa tasfiye edilen, edilmek istenen unsurlar düzenin önemli payandalarıydı.

Brezilya gibi büyük bir nüfusu ve derin toplumsal eşitsizlikleri olan bir ülkede kapitalizmi sürdürmenin en iyi yollarından biri İşçi Partisi gibi sosyal demokrat bir siyasetti aslında. Bu dönemde eşitsizlikler artmasına artmaya devam etti ama sosyal ayaklanmayı tamponlayacak araçlar da geliştirildi.

Tabi ki artı değerin sermaye içinde paylaşımında sorunlar yaşayanlar, çıkarı zedelenenler olabilir. Ancak asıl mesele bu dönem boyunca İşçi Partisi’nin Brezilya’nın ulusal çıkarları ile ABD çıkarları arasında bir açı yaratması oldu. Çin’e de önemli bir pazar olanağı veren yabancı yatırımlara ülkeyi açtılar, ABD’nin dayattığı bölgesel ekonomik bütünleşmelere direndiler.

Türkiye’de de bir zamanlar “Asker Partisi” diye tanımladığımız ordu bürokrasisi, Sovyetler Birliği sonrası restorasyon döneminde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ABD emperyalizminin çıkarlarının dışında tanımlamaya çalışıyordu.

AKP, Cemaat, savcı, polis teşkilatı, Taraf ve havuz medyası ve liberallerin satın alınmış şarkılarının eşliğinde Asker Partisi dağıtıldı.

Brezilya ve Türkiye’nin dışında  bu tip örtülü yumuşak darbelere başka örnekler de verilebilir. Bizim için ibret verici olan ise, düzen içi unsurların anti-emperyalizmlerinin uçucu ve kolay baş edilebilir olduğudur.

Anti-emperyalizm işçi sınıfı siyasetinin işidir.