Bir dönemin sonuna doğru: Brexit

Bundan 16 yıl önce Ankara’da 75.Yıl Kültür Merkezi’nin salonu tıka basa doluydu. Düşünce Mutfağı toplantısında SİP, ÖDP ve EMEP parti yöneticileri AB’yi tartışacaklardı. Ancak esas gerilim  SİP’ten Kemal Okuyan ile ÖDP’den Ahmet Asena arasında yaşanmıştı. Asena oldukça hırçın tarzıyla AB’yi savunuyor, Kemal Okuyan ise karşı çıkıyor, salonda tansiyon yükseliyordu.

Kemal Okuyan’ın özet olarak söylediği şuydu: “Bizim nirengi noktamız sosyalist devrimdir ve bunu zorlaştıracak olan bir emperyalist birliğe dahil olmaya karşı çıkarız.”

Nirengi noktası “demokrasi” olanlarla, sosyalist devrim olanlar arasında tartışma sürdü gitti.

2004-2006 arası Türkiye için AB’ye girme umuduyla kalkılıp yatılan yıllar oldu. Müzakerelerin başlaması meydanlarda bayram havasında kutlandı (kutlatıldı).

Ancak 2004’te başka bir protesto eylemini hatırlıyorum. 17 Aralık’ta, yani Brüksel’in Ankara’ya müzakere tarihi belirlediği günde, Gümüşsuyu’nda Alman Konsolosluğu önünde bir anda binlerce genç insan belirmiş ve aynı anda yandaki inşaattan dev bir afiş aşağı sallanmıştı.

Afişin üzerinde ve Hitler resminin yanında “Niyetinizi biliyoruz, izin vermeyeceğiz” yazıyordu.

AB’nin mavi atlas üzerindeki altın yıldızların dökülmesi için çok fazla beklemek gerekmeyecekti. Birçok ülkede halk karşı çıkacak, halk oylamaları bastırılmaya çalışılacaktı.

AB’nin emperyalist karakteri Ukrayna’da, Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de defalarca yüzeye çıkarken içine girdiği ekonomik krize bağlı olarak başta Yunanistan olmak üzere kendi üyesi ülkelere kölelik koşullarını nasıl dayattığını bize gösterecekti.

Bu yüzyılın başından beri devrimci dinamikler içeren ve zayıf halka adayı olan Yunanistan askeri işgaller ve diktatörlüklerle idare edilirken AB’ye alınarak sistemle bütünleştirilmeye çalışıldı. Bu süreç Yunanistan’ın nasıl sanayisizleştirildiğini, nasıl Alman bankalarınca esir alındığını ve işçi sınıfının nasıl ağır sömürü ve yoksulluk koşullarına itildiğini ibret verecek şekilde gösterdi.

Şimdi bir kez AB’ye bakın. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası riske girdi, hem kendi yapımları IŞİD bombalarız diyor, hem de Fransa’daki işçi düşmanı yasa taslağına karşı yapılan grevler nedeniyle trenler çalışmıyor, çöpler toplanamıyor.

Bu koşullar altında 23 Haziran’da İngiltere’de “Brexit” referandumu yapılacak, yani Britanya’nın AB’den çıkışı oylanacak.

Emperyalist hegemonya krizinde emperyalist piramitte taşlar yerinden oynuyor ve yeniden diziliyor.

Bazı sermaye grupları, İngiltere’nin Almanya ve Fransız emperyalizmden bağımsız olarak hareket etmesinin bu kaotik dönemde daha kazançlı olduğunu düşünüyorlar.

Bazıları –affedersiniz- içine ettikleri ülkelerin emekçilerini göçmen/mülteci olarak İngiltere’de görmektense AB’den çıkmayı yeğliyor.

Bir kez daha eşitsiz gelişim emperyalist piramidi sarsıyor, zayıf halkalar yaratıyor.

Bu köşede şunu yazmaktan vazgeçmeyeceğim: 21. Yüzyıl bütün önceki yüzyıllara göre çok daha sarsıcı dönüşümlere gebe.

Evet, Türkiye AB’ye giremedi, emperyalist dünyada Türkiye burjuvazisine farklı bir rol düştü.

Cameron geçenlerde “Türkiye’nin AB’ye girişi 3000’i bulur” demiş.

Bunu bilemem ama bir 30 yıl kadar sonra bir Sosyalist Avrupa Cumhuriyeti’ne Cameron’un girememe olasılığı çok daha güçlü.