Bilanço 2017

Heyecanla beklediğimiz 2017’yi geride bırakıyoruz. Dünya emekçi sınıfları açısından bir 2017 bilançosu çıkarabiliriz.

2017’yi heyecanla bekliyorduk, çünkü Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümüydü. Dünyanın birçok yerinde işçi sınıfı partileri yıldönümünü çok kritik bir zamanda bütün liberal çarpıtmalara rağmen Ekim Devrimi’ni analiz etmek ve Bolşevikliğin anlamını irdelemek için kullandı. Ayrıca bu yıl Dünya Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı Leningrad’da devrimin yıldönümünde yapıldı. Buna rağmen Rus burjuvazisinin ve devletinin Ekim’i de Rus milliyetçiliğine malzeme yapmasını engelleyebildiğimiz söylenemez. Rusya işçi sınıfı sosyalizme olan özlemini anketlere yansıtsa da öncüsünü takip edip ayağa kalkmak için Rus kapitalizminin tökezlemesini bekliyor.

Öte yandan 2017 emperyalistler arası rekabetin iyice kızıştığı ve askeri yığınağın çok fazla arttığı bir yıl oldu.

Trump’ın başkan seçildiği ABD Kongresi önümüzdeki yılın bütçesinde askeri harcamalara 700 milyar dolar gibi rekor bir rakam ayırdı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin kendini korumak için yaptığı balistik füze denemelerini bahane ederek Çin Denizi etrafında büyük bir askeri yığınak yaptı. Burada hedefin Kore değil, Çin olduğunu ise herkes biliyor. Avrupa’da Rus sınırında ise NATO’nun askeri yığınağının bu yıl Polonya’dan Romanya’ya çok fazla arttığına şahit olduk. Başta ABD’ninki olmak üzere dünya işçi sınıfı örgütlerinin bu askerileşmeyi kendilerine dönük bir tehdit olarak aldıklarına ilişkin birçok açıklama yapıldı.

ABD’nin askeri gücünü artırması ise Suriye’de kaybetmesini engelleyemedi. ABD emperyalizminin yetiştirip beslediği ve her niyete kullandığı IŞİD büyük bir yenilgi yaşadı ve IŞİD’ten arkaya kalanları sonra kullanmak üzere buzdolabına kaldırmalarına neden oldu. Bu yenilgiye rağmen saldırının başladığı 2011 yılında bağımsız ve egemen bir devlet olan Suriye’nin bir kısmı ABD, bir kısmı Türkiye tarafından işgal edilmiş durumda. Rusya ise yardımları karşılığında önemli ekonomik, siyasi ve askeri imtiyazlar elde etti.

2017 boyunca henüz adı konmamış emperyalist paylaşım savaşının Ortadoğu’da da siperleri kazıldı. ABD emperyalizmi Rusya, Suriye, İran ve Hizbullah ittifakına karşı içinde İsrail’in de yer alacağı bir Sünni cephe örmeye çalıştı ve Suudi Arabistan’da geçen aylarda yaşanan darbe ile buna daha çok yaklaştı.

Avrupa Birliği ise 2017’de biraz daha geriledi. Zaten iktisadi açıdan birlik üyelerini mahva sürüklemekten başka bir şeye yaramadığı geçen yıllarda anlaşılmıştı. Bu yıl ise ulusların birliğini sağlamada ve “demokrasiyi” ihya etmede de sınıfta kaldığı ortaya çıktı. Milliyetçilik alıp başını gitti, uluslar birbirlerine ve hatta kendi parçalarına karşı ayrılıkçı politikalar geliştirdiler. Faşist partilerin yükselişi bu yıla damgasını vurdu, Almanya’da parlamentoya girerlerken, Avusturya’da hükümete dâhil oldular.

ABD Latin Amerika’da ise sağcı iktidarları destekler ve Venezuela-Küba ikilisine daha büyük bir baskı uygularken halkçı iktidarları bir ölçüde geriletmiş gözüktü. Buna karşılık tam yolun sonu derken Latin Amerika halklarına özgü sürprizini yaparak Maduro yeni anayasa ile devletten ABD yanlılarını temizlemeyi başardı. 2018’de muhtemelen başta Brezilya olmak üzere tekrar ABD’den bağımsızlığı savunan toplumsal hareketlerde bir kabarma göreceğiz. İşçi sınıfı ise eşitsiz gelişim boyunca aslında bağımsız ama güçlü bir kapitalist Güney Amerika isteyen bu toplumsallığa karşı iktidarını aramaya devam edecek.

Çin Komünist Partisi ise bu yıl 19. Kongresini topladı ve emperyalist hegemonya krizinde yol haritasını belirledi. 2017 boyunca bütün üstü sosyalizm söylemiyle cilalanmış belgelere rağmen Çin kapitalizmi daha çok deşifre oldu. Zimbabwe’deki darbede oynadığı rol bir yana, Atina Büyükelçiliği’nin verdiği resepsiyona faşist Altın Şafak Partisi’nin davet edilmesi Yunanistan Komünist Partisi tarafından protesto edildi. Bunun hemen arkasından geçen hafta Çin Komünist Partisi delegasyonu AKP’yi ziyaret etti ve Türkiye’deki muhatabının hangi parti olduğunu çok net gösterdi.

Buna karşılık eşitsiz gelişime karşı bir de birleşik kaplar teorisi olduğunu ve Çin’in artık kapitalizmin kriz yükünü taşıma ve erteleme yeteneğinin azaldığını belirtelim. Çin 2016’de 6,7 oranında büyürken, 2017 rakamının bunun biraz altında ve son 30 yılın en düşük büyüme oranı olacağı söyleniyor.

Bu şu anlama geliyor:

Emperyalist hegemonya krizi ve paylaşım savaşı bir tarafın zaferi yerine emperyalist sistemin tümden çökmesine neden olabilir. Ve içinde legal, illegal birçok bir örgütün bulunduğu 400 milyonluk kıpır kıpır Çin işçi sınıfı sırasını bekliyor.

2017 karanlık mı karanlıktı ama hiç dünya devrimine bu kadar yakın olmamıştık.