Alman sermayesinin tarihsel kaygıları

Bir tarihçi hipotezini desteklemek için geçmişe ait belge araştırır. Günlük uluslararası politika üzerine yazan birisi ise hipotezlerinin kanıtlarını süreç içinde gelişen olaylarda arar. Bu bazen bir demeçtir, bazen bir antlaşma, bazen bir yasa.

Geçen hafta içinde, bu köşede ele aldığımız bir hipotezi destekleyen bir demeçle karşılaştık:

Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier Polonya’da çok yeni yapılan NATO tatbikatını savaş kışkırtıcılığı ile suçladı. “Rusya sınırındaki tank resmigeçitlerinin güvenliği artırdığını düşünüyorsanız, bu doğru değil” dedi.

Bahsettiği tatbikat, Rusya’nın Polonya’ya saldırdığını varsayıyor ve NATO’nun Polonya’yı korumak için yapacağı karşı saldırıyı taklit ediyordu. 31 bin askerin katıldığı ve 10 gün süren tatbikat soğuk savaşın sonlanmasından bu yana en büyük askeri egzersizdi ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez Alman tankları Polonya sınırını aşmıştı.

Kanıt oluşturduğu hipotez ise, Alman sermaye sınıfının bir kez daha ABD tarafından Rusya’ya karşı bir savaşa itilmesinden tarihsel bir kaygı taşıyacağıydı.

Almanya Birinci Dünya Savaşı’na geç kapitalistleşmiş, denizlerle bağı zayıf bir emperyalist ülke olarak katılmış ve dünyanın emperyalistler arasında yeniden pay edilmesini talep etmişti.

İkinci Dünya Savaşı ise öncekinden farklıydı, ABD ve İngiliz emperyalizmi yenilgi kompleksi taşıyan Alman sermayesini faşizmin yükselmesine göz yumarak Sovyetler Birliği’nin üzerine sürmüştü.

Geçtiğimiz 22 Haziran günü Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliğine saldırısının 75. yıl dönümüydü. Naziler 25 milyon Sovyet vatandaşını katlettikten sonra Kızılordu tarafından yenilmişler ve geriye yanıp yıkılmış bir Almanya kalmıştı.

Bir yerde zaaflarına esir olan Alman sermayesinin ABD ve İngiliz emperyalizmi tarafından kullanıldığını söyleyebiliriz.

Yıllar sonra benzer şekilde ABD’nin Avrupa’da yürüteceği bir savaşı Alman sermayesinin kolayca kabullenmesini beklemek doğru değil.

Tabi ki Alman sermayesi, bugün kapitalist bir ülke olan Rusya üzerinde sermaye ve mali ilişkiler üzerinden bir hegemonya kurmak isteyecek, askeri maceralarını Rusya’ya karşı değil, Afrika’da, Ortadoğu’da ve dünyanın diğer yerlerinde aramaya meyilli olacaktır.

Oysa ABD Avrupa ülkelerini hızla bir savaşa doğru sürüklüyor, askeri harcamalarını ve asker sayılarını artırmalarını talep ediyor. Rusya sınırına giderek artan birlikler yerleştiriyor ve kuşatmayı sıkılaştırmak için elinden geleni yapıyor. Rusya’ya Almanya’nın gönülsüz olduğu bir ambargo uygulanıyor.

ABD’nin Alman sermayesinin bu tarihsel kaygısını aşması için siyasi olarak müdahale etmesi beklenir. Örneğin, Almanya’nın otomobil pazarındaki payını çok düşüren Volkswagen emisyon krizinin bu doğrultuda bir şantaj olarak okumak çok olası. Hatta İngiltere’nin AB’den çıkmasına dönük tehdit de şantajın bir parçası olarak görülebilir.

Ve askeri harcamaların artırılması için IŞİD’in saldırılarının yarattığı güvenlik kaygısı…

Almanya çok yeni olarak askeri harcamalarını ve asker sayısını artırdı, ancak ABD’nin beklentisinin çok altında kaldı. Toplam 241 bin kişiden oluşan ordusuna 11 bin kişi daha ilave edecek. Artışa rağmen ABD’nin Avrupa ülkelerinin askeri harcamaları için koyduğu limit olan ulusal gelirin %2’sinin henüz oldukça gerisinde.

8-9 Temmuz NATO zirvesi yaklaşırken ABD ve Almanya arasındaki örtülü gerilimin başka örneklerini de göreceğiz.

Almanya’nın işçi sınıfından ise kendi üzerine yıkılan duvarın taşlarından ömrünü doldurmuş bu kirli, sinsi ve bunalmış sermaye sınıfına bir mezar örmesini bekliyoruz.