AKP ruhuna uysa da faşistleşemiyor

Eğlenceli olmaktan çok trajik bir oyun önereceğim. Bir arama motoruna İlker Başbuğ ve sert sözlerini birlikte yazıp tıklayın. Çok farklı yıllarda İlker Başbuğ’un hep çok “sert” konuştuğunu göreceksiniz. Bazı dekorları hatırlıyorum, generallerin önünde, savaş gemisinde… 

On yıl arayla üç askeri darbe yapmış kurumun en üst düzey yöneticisi bütün denemelerine rağmen kıvamı bir türlü tutturamıyordu.

O zaman bu çok yazıldı; ABD’nin, NATO’nun, en nihayet sermayenin desteğini ve ittifak ilişkilerini arkanıza almadan bırakın darbe yapmayı, sert bile olamazsınız diye.

Faşizm herhangi bir baskı rejimi değildir, emperyalizmin bir enstrümanıdır.

AKP’nin durumu da buna uyuyor.

Oysa yapıları ne kadar faşist bir rejim kurmaya yatkın. Bir kere din kurallarına göre toplumu dönüştürmek ve zorla dini bir iktidar kurmak faşizm demektir. AKP’nin bu konuda nasıl sınır tanımadığını biliyoruz. “Cihat için her şey mubahtır.”

Lümpen ve küçük burjuva kökeni de faşizmin karakterine çok uyuyor.

Üstelik siyasi olarak çok sıkışmış durumdalar ve baskı rejimini koyulaştırmadıkça iktidarlarını koruyamayacaklarını biliyorlar.

AKP’nin yapısı, ruhu ne kadar faşizme yatkın olsa da bunu yapamayacaklar. Neden?

Bir kere emperyalizmin, sermayenin desteği büyük ölçüde çekilmiş durumda, hemen arka üstü oturmuyorlarsa, kontrollü bir geçiş öngörüldüğü ve alternatifin pişirilme sürecinde olduğumuz içindir.

Evet, polis teşkilatı bir yana AKP’nin tabanında inanmış radikal İslamcı çeteler, gözü dönmüş cinayet işleyecek militanlar bulunmaktadır. AKP Kobane protestoları sırasında derin devlet aracılığıyla farklı görüntülere sahip –milliyetçilerden Hizbullah’a- gerici çeteleri devreye sokma yeteneği kazandığını göstermiştir.

Bu kadrolaşma AKP iktidarda kaldığı sürece ve hatta sonrasında can yakmaya devam edecektir, hafife almanın anlamı yok. Şüphesiz, İç Güvenlik Yasası da ağır bir tehdit.

Bütün bunlara rağmen AKP’nin tabanı faşizmin kitle tabanına uygun değil. Bu tabanın çoğu, AKP rejiminin çürüttüğü ve avantasını almak için güruha katılmış, kredi borçlarından ve refahından başka bir şeyi düşünmeyen insanlardan oluşuyor. Alman veya İtalyan tipi faşist olmak için bile ne kadar sapıkça olursa olsun bir inanç ve adanmışlık gerekir. Bu kitlede bu yok.

AKP faşizmi istiyor ama olmuyor.

Bilimsel ve laik eğitim için yapılan boykota bakın.  İstese AKP çok daha şiddetli bir baskı kurabilir ve yoğun tutuklamalara gidebilirdi. Eğer ittifak ilişkileri dağılmamış olsaydı, medyanın desteği ile bütün eylemciler karalanabilir ve şeytan haline getirilirdi. Oysa tam tersi oldu, medya boykotun gündem olmasında önemli bir işlev üstlendi.

Özgecan cinayeti de öyle. Bugüne kadar ne kadın cinayetleri işlendi, şimdi hakkettiği çığlığa, öfkeye ve protestoya dönüşebiliyor. Toplumun çürütülmesinde belirli bir rol oynayan Acun bile bir tekme attı AKP’ye.

Bütün bu nedenlerle AKP faşizme erişmeye çalıştığı sürece daha çok batacak gibi gözüküyor.

Bizi tedirgin edense AKP’nin tehditleri değil.

Yıllarca AKP sermayenin ve emperyalizmin başat temsilcisiyken ve ona karşı mücadele ederken bize hedef şaşırtmak için, “AKP önemli değil, önemli olan sermayeye karşı mücadele etmek” derlerdi.

Şimdi ise çok kaygan bir geçiş dönemindeyiz, ortalık farklı kimliklerde temsilciler, adaylar ve sermayenin ajanlarıyla dolu.

Böyle bir dönemde önemli olanın sermayeye karşı işçi sınıfının öncü siyasetinin bağımsızlığını korumak olduğunu biliyoruz ve buna titizleniyoruz.