Bodrum-Yalıkavak 1992

Erbil Tuşalp'in “Bodrum-Yalıkavak 1992” başlıklı yazısı 16 Nisan 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

MEMLEKET MENFEATİ İCABI: Emperyalizmin Ortadoğu’da sınır değiştirecek büyük projesi, küçük itirazlar olsa da başarıyla yürüyor. Malaka Boğazı’ndan Basra Körfezi’ne, Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e uzanan coğrafyada payına düşene ulaşma hayali peşinde koşan Türkiye’nin, üstüne düşen görevi eksiksiz yaptığı açık seçik ortada.

Akil adam korosundan Ahmet Taşgetiren’in kaleminden çıkan itiraf gibi saptamalar insanı düşündürüyor. “Hizbullah ve Siyaset” başlıklı bir rapordan söz eden Taşgetiren örgütün “1998 Beykoz baskınında büyük darbe yediğini, ancak AKP’nin kurulduğu 2002 yılında yeniden legal alanda çalışmaya başladığını AKP iktidarında örgütün sessiz sedasız toparlanma sürecine girdiğini...” sular seller gibi bir güzel anlatıyor.

Yetinmiyor, memleket menfeatı icabı Hizbullah’ın partileşme eğilimi konusunda iktidarı uyarıyor:

“Yeni partiden, basit bir ifade ile ‘AKP’den İslamcı, BDP’den Kürtçü’ bir program bekleyebiliriz. Devletin resmi birimleri Batman için 10-15 bin kişilik kemik bir seçmen kaynağından bahsetmektedir. Hareketin uluslararası alana çıkıp başta ‘İhvan’ olmak üzere sair İslami hareketlerle diyalog kurmaya çalıştığını da bilmekteyiz. Yeni partinin kendi kemik tabanı dışında ilk hedefinin AKP ve Saadet Partisi tabanı olacağı açıktır.” (Aksiyon Aralık 2012)

***

İŞİN İCABI OLARAK: Kimi zaman “işbirliği” kimi zaman “çatışma” olarak gözlenen bu enseye tokat ilişkinin, elbette bir tarihi var. Kirli bir yakın tarih bu.
Bir ucunda Hizbullah’ın liderlerinde MTTB kökenli eski MHP’li Hüseyin Velioğlu var. Öteki ucunda Ortadoğu’daki etnik ve dini dengelerin ayrıntılarına vakıf ajanlar, diplomatlar ve gazeteci yazar kılıklı işbirlikçilerin katıldığı Bodrum-Yalıkavak 1992 toplantısı.

Eski İçişleri Bakanları, MİT müsteşarları ve OHAL valilerinden oluşan devlet korosunun “böyle bir örgüt yok” dedikleri dönemde, onlarla işbirliği yapmak varken Hizbullah dosyalarını açmanın bir yararı yoktu. Dosyalar açılmadı.

Kimi zaman “ülke pazarlama işinin icabı olarak”gerçekler saklanacak, kimi zaman saptırılacaktı. Örneğin Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne (IISS) göre “Türkiye’de Hizbullah’ın ve PKK’nın 4-5 bin arasında militanı” vardı. Oysa daha birkaç ay önce açıklanan Emniyet raporlarında 10 bin 337 Hizbullah militanından söz ediliyordu. (19 Aralık 2003) Anlaşılan ABD’nin denetiminde olan IISS, Hizbullah’ı olduğundan küçük bir örgüt olarak göstermek istiyordu.

***

YAKIN TARİHİN KİRİ PASI: Onlarca soruyu artarda sıralamak mümkün. Örneğin bir ABD siparişi olan Topluma Kazandırma Yasası ile akepe’nin “derin devletin yandaşları” olarak suçladığı Hizbullahçılar özgürleştirilmedi mi? Cezaevlerinden çıkan 389, dağlardan inen 302 Hizbullah militanı aramıza katılmadı mı? Eleştiriden bunalan Adalet Bakanı “biz istemedik Amerika istedi” demedi mi?

Emniyetin örgüt haritasından bir sayfa daha açalım. Ülkede İBDA-C’nin 688, İCCB-AFİD’in 288, Vasat Grubu’nun 192, Hizbül Tahrir’in 114, İslami Hareket’in 120, Kürdistan İslami Devrim Hareketi’nin 54, İslami Hareket Süreci’nin 48, Ceyşullah’ın 35, İslami Cemaat Hareketi’nin 31, Tevhid-Selam Kudüs Ordusu’nun 25 silahlı militanı olduğu görelim. İslami terör gerçeğini yadsıyan Recep Bey’i kızdıralım.

11 Eylül New York ve Washington eyleminden sonra El Kaide’de üyesi 450 Türk Çeçenistan, Bosna, Hersek’te cihada katılıp Türkiye’ye dönen 1050 mücahit unutturulmak isteniyordu. Ancak İstanbul’da 15 ve 20 Kasım eylemlerinde yine onlar vardı. İstanbul Emniyeti’ndeki İslami terör uzmanı polisler kızağa çekilse de örneğin Hizbullah timleri dağıtılsa da bu gerçek gizlenemeyecekti.

İstanbul Emniyeti’nde kısa süre içinde bunları besleyen yeşil sermaye çetesinin üzerine gidebilecek kimse kalmadı. Kişisel ve kurumsal vurgun ve soygun kanıtlarını yargıya taşıyan Organize Suçlar Şubesi, Mali Şube de tarumar edildi. Yakın tarihin kiri pası temizlendi. Temizlendi mi?