16 Haziran...

Erbil Tuşalp'in “16 Haziran...” başlıklı yazısı 17 Haziran 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

SEVİYORUM: Eski tas eski hamam. Değişim dediğine bakmayın. Çoğu yalan, azı yanlış. Utançlarıyla baş başa kalan değişimci haytaya da aldırmayın. Söyledikleri kadar öyle değişen çok şey yok.

Gezi pususu Madımak baskını gibi. Sivas’ta benzin, İstanbul’da sarı su. Sivas’ta alev, İstanbul ‘da gaz. Sivas’ta cip, İstanbul’da cop.
Sistemin hastalıklı bağırsaklarından hep aynı pis koku.

Tarihten miras. Koklamadan soymaya, saymadan satmaya teşne bir yapı.

Emperyalist işgali “Allah emnatullahı zayi eden Osmanlıyı cezalandırmıştır...” diyerek savunan İngiliz muhibi şeyhülislam Ebu Suut efendiden beri aynı şey. 1920’den bu yana aynı karanlık, aynı ihanet.

Direndiniz. İyi oldu. Ateşle oynamaktan/gazla boğmaktan çekinmedikleri/çekinmeyecekleri bir kez daha ortaya çıktı. Siz olmasaydınız, siyasetin “hangi zihniyete” teslim olduğu bu kadar açık seçik anlaşılmayacaktı çocuklar. Oyunu siz bozdunuz, örtüyü siz kaldırdınız. Ateş altında verdiğiniz sınavla tarih artık sizsiniz. Bunu unutmayacağınızı/ unutturmayacağınızı biliyorum. Hepinizi tek tek seviyorum.
***
BİLİYORUM: Akılla, ahlakla, vicdanla, insafla, izanla, hakla, hukukla, inançla, imanla ve elbette insanla ilgisi olmayan halkına düşman bir siyasetten üreyen bu vahşetin kaynağı ne?

Sorunun yanıtı Başbakan’ın “bu üç ağaç olayı değil, Erdoğan’ı yok etme olayı...” yaklaşımının şifresini çözmekten geçtiğini biliyorum. Bunun için önce “hangi Erdoğan” sorusu yanıtlanmalı.

“Ağzı bozuk, ayakkabısının arkasına basan, kasketi yandan kaş üstüne inmiş, ceketi omzunda, yakası bağrı açık, pantolonu bol paça...” (Hürriyet, 27 Eylül 2008) Kasımpaşalı bitirim Erdoğan mı?

Yoksa bir gün “nasıl elbette değiştiğini”, bir başka gün “neden asla değişmediğini” büyük bir rahatlıkla anlatan “kertenkele kadar hızlı, akbaba kadar sabırlı” Erdoğan mı?

Veya “Ben gelişerek değiştim, çünkü çağdışı değilim” diyerek değişimcilerden alkış alan Erdoğan mı alkışlar kesilince “dün neysem, bugün de oyum, değişmedim, değişemem” diyerek şeriatçılara selam çakan Erdoğan mı?

Ya da “Biz referansı İslam olan bir düşünceyi temsil ediyoruz” dedikten bir süre sonra “biz din eksenli bir parti değiliz...” diye söze başlayan Erdoğan mı?

Ortadoğu’nun mazlum halklarının düşürüldüğü tuzaklarda da, Türkiye’de özgürlük talep edenlere karşı kurulan Gezi Parkı pusularında da başrolde her nedense “Devletsiz İslam, İslamsız devlet olmaz” diyen benzer tipler var.

***
KINIYORUM: Daha ne kadar yaşarım, daha ne kadar yazabilirim bilmiyorum. Ama son günlerde gözümün içine baka baka “ahlaksız, edepsiz, hain...” gibi düzeysiz sıfatlarla konuşan “camiden içki/çadırdan seks” fantezileri anlatarak yandaşlarını “tahrik”, karşıtlarını “tehdit” eden Türkiye Cumhuriyeti’nin 61. Hükümeti’nin Başbakanı, akepe genel başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savunma ve suçlama söylemine dayanamıyorum.

Hakaretlerini, aşağılamalarını elbette açık açık iade edemiyorum. Başbakan’ın da başında bulunduğu iktidarın da Türkiye’ye yakışmadığını söylemekle yetiniyorum. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük isteyen halkına tuzak kuran iktidarı kınıyorum.