Yeniden “Prag Baharı”

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - BALKANLAR ve ORTA AVRUPA yazıları

Kavramların içini boşaltmakta oldukça usta iletişim uzmanları istihdam eden Batı tarafından "savunma paktı" olarak sunulan, kendilerini Amerikan ulusal çıkarlarını savunmakla görevli sayan "monşer" dışişleri mensuplarımızın katkısıyla da yayılan "NATO olmasaydı Kars, Ardahan ve Boğazlar'ı Sovyetler'e kaptıracaktık" yalanı ile Türkiye'yi cephe ülkesi haline getirerek hem bu ülkede yaşayanların refahını arttırmak için kullanılacak kaynakların silahlanmaya ve savaşa ayrılmasına neden olan hem de ilericilere, yurtseverlere ve sosyalistlere karşı işlenen suçların baş sorumlusu Gladyo gibi yapılanmaları kuran NATO'nun kuruluşunun 60. Yılı kutlamaları beklenildiği gibi Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama'nın öne çıktığı bir gösteriye dönüştü. ABD ile Kıta Avrupası arasında "nikâh tazeleme" olarak da görülebilecek bu gösteri, ABD Başkanı Obama'nın Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'ta on binlerin önünde yaptığı konuşma ile doruk noktasına ulaştı.

Obama'nın Prag'ta yaptığı konuşmayı dinlemeye gelenlerin sayısının, NATO'yu protesto etmek için toplananlardan çok daha fazla olması ise, içi boş barış istekleri ile protesto turizmi haline dönüşen "yeni sosyal hareketlerin" varabileceği son noktayı göstermesi açısından oldukça anlamlıydı.

Hem NATO zirvesinde hem de Prag'ta on binler önünde yaptığı konuşmada Obama, özellikle nükleer silahsızlanma, küresel çevre sorunlarının çözülmesi ve ekonomik krizle mücadelede yapılması gerekenler üzerinde durdu. Nükleer silahsızlanma ve küresel ısınma ile mücadele sözlerini duyan Yugoslavya'daki savaşın ellerindeki kanı hala kurumamış Alman Yeşilleri kendilerinden geçerek günlük gazeteleri taz'da "Obama yeşiller içinde" manşetini atmaktan kendilerini alamadılar. Yeşiller, bir süre önce Alman Yeşiller Partisi'nin eş başkanlığına seçilen Türk kökenli Cem Özdemir'i de Almanya'nın Obama'sı olarak sunuyor, onun Alman Yeşillerinin koalisyon ortağı olduğu hükümet tarafından 2001 yılında yasalaştırılan "Terör Paketi" ile "terör zanlısı" haline sokulan göçmenlerin sesi olacağı dillendiriliyordu. Yeşillerin koalisyon ortağı olacağı bir hükümette, Özdemir'in dışişleri bakanı olmasının Almanya'nın ırkçı imajının değişmesine yapacağı katkı bile çoktan tartışılmaya açılmış, Özdemir'e uygun bir slogan bile bulunmuştu: "Yes, he can".

Almanya'daki seçmen sayısının yaklaşık yüzde birine denk gelen Türkiye kökenli Alman seçmenlerin (sayıları yaklaşık 1 milyon dolayındadır ve bunların yaklaşık %60'ı Almanya Sosyal Demokrat Partisi'ne oy vermektedir), Yeşillerin bu manevrasından etkilenip etkilenmediğini süper seçim yılı gösterecek. Ancak Obama'nın Prag'ta yaptığı konuşma bir kez daha gösterdi ki, insanların kafasına zorla sokulmaya çalışılan Obama'nın Bush'tan farklı olduğu imajı gerçeği yansıtmıyor. Prag'ta yaptığı konuşmada Kuzey Kore'yi açıkça tehdit eden Obama, bu ülkenin uzaya uydu gönderme adı altında yeni bir füze denediğini iddia etti ve bu nedenle uluslararası kamuoyu tarafından en kısa sürede cezalandırılması gerektiğini ilan etti. Her ne kadar kulağa hoş gelse de, nükleer silahsızlanma gibi hayata geçirilmesi neredeyse imkânsız söylemlerin Kuzey Kore ve İran tehdit edilmesinde bir araç olduğu aklı başında herkes tarafından bilinmekte.

Nükleer silahsızlanma söylemi ayrıca, konvansiyonel silahlanma harcamalarındaki artışın kitlelere daha kolay kabul ettirilmesini sağlayacaktır. Silah satışlarının artışından ise en büyük silah ihracatçıları olan ABD, Almanya, Rusya, Fransa ve İsveç gibi ülkeler yararlanacaktır. Rusya'nın yeni bir silahlanma programı açıkladığı, silah endüstrisinin ABD için öneminin -kriz de hesaba katılırsa- bilindiği, silah ihracatının Alman ve İsveç dış ticaretinde gün geçtikçe arttığı bir ortamda kitlelerin silah üretimindeki artış için ikna edilmesi için "nükleer silahsızlanma" argümanın daha sık dile getirileceği açıktır.

Obama'nın seçim kampanyasında ve sonrasında da sıkça dile getirdiği "küresel ısınma"ya karşı mücadelenin, yeni teknolojilerin hayata geçirilmesi ve bu teknolojileri üretmeleri mümkün olmayan ülkeleri ekonomik açıdan emperyalist merkezlere iyice bağımlı kılacağı ortadayken, "karbon salınımı fetişizmi" ile gündemi işgal eden gerici 68 hareketinin arsız temsilcileri küresel iklim değişikliklerinde emperyalist ülkelere göre çok sınırlı etkisi olan ülkelerden "Yeşil Devrim" talep ediyorlar. Eğer dileklerinde gerçekten samimiyseler, emperyalist ülkelerin bu teknolojiyi fakir ülkelere bedava vermesini talep etsinler.
68 hareketinin gerici karakteri, "Prag Baharı" denen karşı devrimci kalkışmanın emperyalist güçler tarafından nasıl görüldüğünü Obama'nın sözleri çok güzel ortaya koyuyordu: "Bu kentte yaşananlar, kitlelerin protestoların nasıl özgürleştirici olabileceğini bize gösterdi". 68'de Prag'ta denemesi yapılan ve ileriki yıllardaki sonuçları itibariyle başarıya ulaşan karşı devrimden 20 sene sonra Doğu Almanya'da, kiliselerin korumasında organize edilen ve Berlin'in güneyinde, bu kentten yaklaşık iki saat uzaktaki Leipzig'te doruğa ulaşan ve sonrasında da başkent Berlin'e sıçrayan gösterilerde, Doğu Almanlar sosyalist yönetimi protesto ederken "biz halkız" sloganları atıyorlardı. Aynı sloganı, Sosyal Demokrat-Yeşil koalisyon tarafından kendilerini saati 1 Avro'ya çalışmaya mahkum eden Hartz yasaları çıkarıldığında da kullandılar, ama diktatör ilan ettikleri sosyalist Almanya'da işe yarayan bu sloganın "demokratik" ve "özgür" Federal Almanya'da ciddiye bile alınmaması Doğu Almanları oldukça sarsmış olacak ki, "biz halkız" sloganı o günden beri kullanılmamakta. Doğu Almanlar'ın yarısından fazlası sosyalizm iyi bir fikirmiş Doğu Almanya'daki sosyal haklarımız Batı Almanya'dan daha iyiydi, yaşam şartları daha adildi demeye başlasalar da kendilerinde suç aramaya pek yanaşmıyorlar. Leipzig sokaklarında şimdi Neo-Naziler cirit atsa da...

Son krizle iflas eden Doğu Avrupalılara kendi düşen ağlamaz mı demeli yoksa Brecht gibi yeni bir halk mı aramaya niyetlenmeli?

[email protected]