Alman Solu ve Ulusçuluk

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - BALKANLAR ve DOĞU AVRUPA yazıları

&bdquoAvrupa Birliği'nin halkların birbirine yakınlaşması ile bir ilgisi yoktur hele bize anlatıldığı gibi, ne demokrasi, ne özgürlük ne de insan haklarıyla ilgisi vardır (...) Avrupa Birliği, özellikle ABD ile kızışan kapitalist rekabette, dünyanın en kuvvetli ekonomik gücü olarak öne çıkmak istemektedir. Bu amaca ulaşmak için, Avrupa'nın tekelci sermayesinin birikim ihtiyacı karşılanmalı ve kâr maksimizasyonunun sağlanması gerekmektedir. Ancak, tekellerin kârları artarken büyük kitleler sosyal açıdan daha korumasız hale gelmekte, üretim merkezleri kapatılırken kitlesel işsizlik artmakta ve özelleştirmeler ve iş saatlerinin uzaması ile paralel ücretlerde düşüş görülmektedir.

(...)

Avrupa Birlği, &raquodemokrasi, özgürlük ve insan hakları&laquo ya da &raquoinsani yardım&laquo bahanesi ile dünyanın dört bir tarafında savaş yürütmektedir. Avrupa Birliği, NATO ile yakın işbirliği içinde ama aynı zamanda NATO'dan da bağımsız bir şekilde dünyanın her yanında askeri operasyon yapabilmeyi, hedeflerinden biri olarak açıklamıştır. Bugün, dünyanın tüm stratejik bölgelerinde Avrupa Birliği askeri olarak varlık göstermektedir.

(...)

Bazı Avrupa Birliği ülkelerinde direniş şekillenmektedir. Ancak bununla, Avrupa Birliği'ne karşı çıkan sağcıları ve milliyetçileri kastetmiyoruz. Onlar, ülkelerinin kapitalistlerinin yanında, sınıfsal karşıtlıkları gölgeleyerek kendi &raquobüyük uluslarının&laquo başka ulusların aleyhine yeniden kurulabileceğini öngörmektedirler. Biz, kendi ülkemizdeki rantçılar ile Avrupa'yı yöneten sermayeye karşı oluşturulan bir cepheyi kastetmekteyiz ve bu cephe enternayonalist bir yapıya sahiptir."

Avrupa Birliği (AB) hakkında yukarıda yapılan değerlendirmeler, bu gazetenin okuyucuları için hiç de yabancı olması gerek, ancak bu değerlendirmelerin kısa bir süre öncesine kadar AB emperyalizminin sadece bazı küçük sol gruplarca sorgulandığı AB'nin merkez ülkesi Almanya'dan gelmesi oldukça yeni bir durum sayılabilir. Alman Komünist Partisi (Deutsche Kommunistische Partei-DKP) Berlin örgütü tarafından DKP'nin Avrupa Parlamentosu seçimlerine yönelik programının ve adayların belirlendiği özel oturuma sunduğu taslakta dile getirilen ve DKP'nin, Almanya'nın "ABD'yi sorgulamayan, aksine onu tamamlayan Avrupa emperyalizminin" örgütü AB'den çıkması için mücadele etmesi yolundaki önerisine, DKP Genel Başkanı Heinz Stehr bu gazetenin okurları için yine çok tanıdık olan bir argüman ile karşı çıkmıştır:

"AB'den çıkalım diyenler milliyetçilerin peşinden gitmektedir ve (faşist parti) NPD ile aynı politikayı paylaşmaktadır."

Almanya'da sol içinde süregelen Avrupa Birliği tartışmalarının 2006 yılından beri artan "ulus, yurtseverlik, milliyetçilik" tartışmaları ile paralel bir artış gösterdiği söylenebilir. Mücadelenin ulusal düzlemde mi yoksa Avrupa genelinde mi yürütüleceği tartışması, kısa bir süre öncesine kadar mücadeleyi enternasyonalizmi göz ardı etmeden ulusal sınırlar içinde yürütmek isteyenlerin "milliyetçi" ya da Sol Parti Eşbaşkanı ve Avrupa Sol Partisi Genel Başkanı Lothar Bisky'nin tanımlamasıyla "milliyetçi bolşevik" olarak suçlanmasıyla sona eriyordu.

Ancak yirmi sene önce Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra, 90'lı yıllarda yaşanan acımasız neo-liberal saldırının sonucu olarak sosyal devletin yok olmaya başlaması, bu yok oluş sürecinin AB tarafından Bolkenstein direktifi, Lizbon süreci ve son olarak emek düşmanı militarist anayasa girişimi ile hızlandırılmaya çalışılmasına Fransız, Hollanda ve İrlanda halkının karşı koyması, Yunanistan ve sonrasında İzlanda, Bulgaristan ve Litvanya'da yaşanan protestolar, sol içindeki tartışmaları da derinden etkiledi ve "ulusal devlet" içinde yürütülen mücadelenin başarıya ulaşmanın iddia edilenin aksine mümkün olduğunu gösterdi.

Marx-Engels Stiftung tarafından 2006 ve 2007 yıllarında düzenlenen ve solun "ulus" kavramına yaklaşımının tartışıldığı konferanslar ve sonrasında bazı yayın organlarında sürdürülen tartışmalar, dünyadan fazlaca habersiz Türkiye solu farkında olmasa da Alman solu içerisinde 2008 yılının ilk yarısındaki en verimli tartışmalardan biri oldu (Konferans metinlerinin bir kısmı DKP'nin teorik yayın organı Marxistische Bl&aumltter tarafından yayımlanmıştır MB 01/2008). Özellikle İtalyan filozof Domenico Losurdo tarafından Lenin'in Rus halkına yaptığı vurgu üzerinden şovenist milliyetçilik ve devrimci ulusal gurur temelinde yaptığı "ulusçuluk" değerlendirmesi, çeşitli çevrelerde büyük yankı uyandırdı.

Türkiye'deki sol hareketten farklı nedenlerle ancak benzer biçimde "ulus" kavramı ile sorunu bulunan Alman solu, aynı Türkiye'deki sol hareket gibi sınıf mücadelesinden uzaklaşıp ekolojiyi, feminizmi, eşcinsel haklarını öne çıkartıp, bu ülkede bulunan değişik uluslardan işçileri Alman işçi sınıfının bir parçası olarak değil, göçmen olarak görüp bu bağlamda mücadele etmeyi tercih ederek işçi sınıfını NPD gibi faşist partilere hediye etmiştir. Buna benzer bir durumu "Kürt halkı ile enternasyonalist dayanışma" sloganları atan, ama Kürt emekçilerinin de bu ülkenin işçi sınıfının bir parçası olduğunu unutan ve bunun bir sonucu olarak, işçi sınıfını bir bütün olarak dinci, milliyetçi parti ve sendikalar ile tarikatlara terk eden Türkiye solu yaşamaktadır.

[email protected]