Soma ve AKP’nin havucu, sopası

Yaşanan tüm olaylara, reddedilemeyecek kadar aşikâr olan yolsuzluklara, Suriye gibi büyük dış politika çuvallamalarına rağmen AKP’nin oyunun beklendiği kadar düşmemesi üzerine yapılan tartışmalarda iki yaklaşımın öne çıktığını görüyoruz.

Birincisi, iktidar partisinin merkezi yönetim, belediyeler ve bir dizi vakıf ve dernek üzerinden yoksul kitlelere yaptığı yardımları, özellikle aynî yardımları öne çıkaran yaklaşım. Kömür ve makarna yardımları üzerinden simgeleşen bu yaklaşım, zaten zayıf olan sosyal devletin AKP döneminde nasıl tasfiye edildiğini, İslami karakteri belirgin bir sadaka toplumu yaratıldığını, hak temelli transferler yerine yoksulların refahını zenginlerin insafına bırakan bir anlayışın yerleştirilmeye çalışıldığını vurguladığı ölçüde anlamlı ve siyasi olarak önemli. Öte yandan, sıklıkla görüldüğü gibi, iktidar seçkinlerinin kontrol ettiği türlü ağlardan yardım beklemeye mahkûm edilen insanlara bir çıkış yolu önermeyen, onlara umut vermeyen bir ‘kömür-makarna’ eleştirisinin siyaseten bir getiri sağlamayıp, yoksul insanlara hakaret etmeye varması da mümkün.

AKP’ye verilen desteği anlamada daha olumlu bir yaklaşım yeni yeni öne çıkmaya başladı. Örneğin Cenk Saraçoğlu AKP’nin epey müphem bir kategori olan merkez-sağ seçmene bir karakter kazandırmayı başarabildiğinin altını çizdi. Gerçekten de AKP, ‘askeri vesayet’, ‘seçkinler’, ‘azgın azınlık’ gibi negatif ve ‘makul çoğunluk’, ‘ülkenin gerçek sahipleri’, ‘milletin otantik değerleri’ gibi pozitif kategoriler üzerinden hatırı sayılır bir sağ seçmen kitlesini kemikleştirmeyi başardı. Bunu yaparken de elbette ‘yetmez ama evet’ ve ‘Ergenekon davasında sonuna kadar gidilsin’ sloganlarının işaret ettiği gibi büyük bir liberal ve sol liberal destekten faydalandı. Benzer, yani AKP’nin seçmenlere ideoloji ve kimlik anlamında ne verdiğini önemseyen bir perspektifi Tarık Şengül bir süredir dile getiriyor. Şengül’ün esasen CHP eleştirisi üzerinden kurguladığı yazıları aslında AKP’nin stratejisini de açıklıyor. AKP ‘sosyoloji’ye teslim olmayıp siyaset yaparken, yani toplumsal yapıyı verili kabul etmeyip onu dönüştürmeye, özellikle kitleleri ‘biz ve onlar’ karşıtlığı üzerinden dönüştürmeye çalışırken, CHP ise toplumda oluşan bu karşıtlıkları ve bazı eğilimleri verili alıp toplumsalın çizdiği sınırlar dahilinde siyasi desteğini genişletmeye çalışıyor. Hangi stratejinin başarılı olduğu ortada.

AKP’nin kitlelere önerdiği pozitif şeyler, yani ‘havucu’ üzerine geliştirilen bu ikinci düşünüş biçimi gayet yerinde. Ancak artık yavaş yavaş AKP’nin bu kitlelere karşı kullandığı ‘sopası’ üzerinde de düşünmemiz gerekiyor. Soma’da yaşanan katliamdan sonra da bu noktayı önemsememizi gerektirecek çeşitli işaretler görüldü. Mesela, işçilerin seçim öncesi AKP mitingine zorla götürülmüş oldukları ortaya çıktı. Daha önemlisi, işten çıkarma tehdidinin işçilerin AKP’ye destek vermelerini sağlamak için kullanıldığı da belli oldu. Bu noktada ‘işveren ya da yerel AKP örgütü işçilerin kime oy verdiğini nasıl bilecek, nasıl kontrol edecek?’ gibi bir itiraz gelebilir. Öte yandan, Soma’da kurulan AKP-AKP yanlısı holding-AKP’li ‘dayıbaşılar’ düzeninin işlemesinin AKP’nin iktidarda kalmasına bağlı olduğunu işçilerin rahatça görmesi mümkün. Görmek istemeyene de ‘şirket bu madeni iktidarla bağlantıları sayesinde aldı iktidar değişir ya da belediye elden giderse başka bir şirket gelir, o şirket de başka dayıbaşılarla çalışır, siz de kendinizi kapınızın önünde bulursunuz’ diye kibarca hatırlatmak hiç zor değil.

Öte yandan, AKP’nin belki de en etkili sopasının borç olduğu da yine Soma’yla birlikte ortaya çıktı. Kazada arkadaşlarını, akrabalarını kaybeden, aileleri ve kendileri büyük bir korku yaşayan madencilerin ‘borcum var, tekrar madene inmek zorundayım’ deyişleri, kaza sonrası ortaya saçılan hikâyelerin en dramatik olanlarından biriydi. İş güvenliğinin sağlanmasına, yeterli denetimlerin yapılmasına, bir kaza durumunda sorumluların cezalandırılmasına ne gerek var: işçiler borçlu ve bu yüzden çaresizler.

Bu durumun Soma’ya özgü olmadığına dair de veriler mevcut. Bir başka maden bölgesinde, Zonguldak’ta da işçilerin en sık dile getirdiği sorunlardan biri kredi kartı borçları. Zonguldak’ın en büyük özel sermaye grubu olan ve kamuya ait ocakları ‘rödövans’ yoluyla işleterek muazzam bir sermaye birikimine sahip olan Demir Holding’in kentin ilk AVM’sini de inşa etmesi tesadüf mü acaba? Aynı holding ocakları işletecek, işçilerine kamuda çalışan madencilerden çok daha az ücret verecek, işçileri maaşlarını almak için bir bankanın kredi kartını almak zorunda olacaklar, holdingin AVM’sinde o kartlarla alışveriş yapacaklar ve borçlarını ödemek için de ses çıkarmadan çalışmak zoruna olacaklar… Sermaye açısından neredeyse fazla kusursuz bir döngü!

Peki, AKP bu döngünün neresinde? Bir kere, AKP’nin makro düzeyde izlediği ekonomik politikalar olmadan bu döngünün işlemesi mümkün değil. AKP yıllardır büyük bir iştahla dış kaynağa, tüketime, inşaat sektörüne ve kentsel ranta dayalı büyüme politikaları izliyor. Bu politikalardan emekçilerin payına düşense düşük ücretler, güvencesizlik, iş kazaları ve elbette, yüksek borçluluk. Hanehalkı borçluluğun arttığını, bu rakamlar içinde konut kredilerinin büyük bir yer tuttuğunu, dahası hanehalkı borçlarının büyük bir kısmının dar gelirli ailelere ait olduğunu biliyoruz. Yani AKP’nin ekonomi politikaları yoksul emekçileri rehin alıyor, buna Soma’da gördüğümüz gibi örtük ya da açık tehditler ekleniyor. Genel düzeyde yaratılan AKP=istikrar algısı da borçlu emekçileri ve küçük esnafı AKP’ye mecbur bırakıyor.

Sosyalistlerin Meclisi’nin son toplantısında Selçuk Soylu’nun yaptığı sunum ve arkasından gelen tartışmalar bu yönde bir veri daha sağlıyor. 30 Mart seçim sonuçlarının başlangıç düzeyinde bir analizi, güvenceli işlerde ve görece yüksek ücretli olarak çalışan işçilerin MHP’ye yöneldiğini ortaya koymakta. Tersinin geçerli olduğunu varsayarsak, demek ki enformel olarak çalışan, işsizlik korkusu yaşayan, düşük ücret alan işçiler AKP’yi desteklemeye devam ediyorlar. Öyleyse tarımı bitirilen, ocakları özelleştirilen Soma’da AKP’nin birinci parti olması tesadüf değil. Elbette bu konuda daha çok ampirik çalışma yapılması gerekli ancak mevcut emareler gösteriyor ki AKP’nin havucu kadar borç sopası üzerinde de sistematik olarak düşünmemiz lazım.