Eyvah halk yine mesaj verecek!

Düzen partileri açısından seçim süreci kendi kampanyaları çerçevesinde etrafa para saçarak yürüttükleri bir rekabet olmanın ötesinde bütüncül bir ideolojik işlevi de yerine getirir: Toplumun bütününün siyasal alanda temsil edildiği algısının oluşturulması. Bu “ideolojik” üretim/yeniden-üretim sandıklarda oy verme işlemlerinin sona erdiği anda noktalanmaz işin en civcivli kısmı seçim akşamı sonuçlar gelmeye başladıktan sonra televizyonlarda başlar.

Genellikle hangi ilde en çok hangi partinin oy aldığını çeşitli araçlarla gösteren dijital bir ekranın etrafına dizilen gazeteciler, anket şirketlerinden uzmanlar ve sosyal bilimciler peyderpey ulaşan seçim sonuçlarından çeşitli çıkarımlarda bulunmaya çalışırlar. Bu yorumlamaların belirli bir kalıbı, jargonu vardır ve temel olarak seçmenlerin yaptıkları tercihlerin sayısal toplamını “halkın” ya da “toplumun” bir bütün halinde sergilediği tutuma eşitleyen bir anlayışa dayanır. Öyle ya, hep ne düşündüğünü, ne yaptığını merak ettiğimiz insanlar sandık başına giderek eşzamanlı olarak bir tercih beyanında bulunmuşlardır. Ortada güvenilir bir sayısal veri vardır ve bu veriler üzerine ne söylenirse söylensin “bilimsellik” görüntüsünü kendiliğinden kazanacaktır. Atış serbest olduğu kadar aynı zamanda fazlasıyla “ampiriktir”.

Seçim sonrası yapılan “bilimsel” yorumlamaların bugüne kadar en çok standartlaşan kalıbı “Halk bu seçimde X mesajını verdi” şeklinde ifadelerden oluşur. “Halkın verdiği mesaj” logaritması genelde şu şekilde işler:

Eğer iktidar partisi (ki bu son 12 senedir AKP oluyor) Türkiye haritasının büyük çoğunluğunu sarıyla donatmış ve gerisindeki partilere fark atmışsa söylenecek şey “Halk bu seçimlerde ‘ben halimden memnunum istikrar devam etsin’ mesajı verdi” olur.

Eğer merkezdeki partiler arasında oylar çok yakın bir şekilde dağılırsa (ki bu 1990’lı yılların bir fenomenidir) ‘Halk her partiye ayrı ayrı teveccüh gösterdi beni koalisyonla yönetin mesajı verdi” minvalinde yorumlar yapılır.

Bazı illerde Kürt hareketinin partisi başarılıysa “halk bu bölgede Kürt sorununa daha yakından eğilin mesajı verdi” Batıda CHP önde gidiyorsa “halk yaşam tarzına müdahale noktasında hükümete bir uyarı yaptı” şeklinde ortaya karışık analizlere rastlanabilir.

Dediğimiz gibi ortada geçerlilik testinden başarıyla geçmiş veriler vardır verilere uygun kanaatler itinayla evlere servis edilir.

Öte yandan iş 1 Mayıs gibi düzenli örgütlenen kitle gösterilerine ya da Haziran’da yaşadığımız gibi toplumsal kabarmalara ve halk hareketlerine geldiğinde “yorumculuk” farklı yönde seyreder. Seçimlerde seçmenlerin toplamından “halk” çıkaran bu uzmanlar iş gerçek halk ayaklanmalarına geldiğinde katılanları bölmelerine ayırmaya, atomize etmeye girişirler. “Halktan” değil, her biri kendisine ait çıkar ve güdülere sahip olduğu varsayılan “gençlerden”, “orta sınıftan”, Alevilerden, Kürtlerden, İzmirlilerden vs. bahsedilir. Hatta bir kısmı halk hareketine katılan bireylerin “psiko-patolojisinden” dem vuracak kadar işi ileriye götürür: “İçinde yaşadığımız çağın yoğun temposundan bunalan anlam arayışı içerisindeki buhranlı bireyler….”

Oyunun kurallarının sistem partileri tarafından belirlendiği, türlü mekanizmalarla düzen dışı partilerin toplumsal etkisinin sandıklara yansımasının engellendiği, aradan 1 sene geçmeden insanların çoğunun “elim kırılaydı da vermeyeydim” dediği 4-5 senede bir düzenlenen ve yaklaşık 10 dakika süren oy verme işlemi “halkın mesajı” oluyor milyonların hiçbir zorlama olmadan coşkuyla, dirençle katıldığı, birbiriyle kaynaşıp dayanıştığı, günlerce sokakları zapt edip şehirlere kendi rengini çaldığı bir toplumsal kabarma ise bireysel “buhran” tezahürleri oluyor!

Siz siz olun “halkın mesajını” çözmek için haritaların önündeki yorumcuların bilimsel ve ampirik analizlerine çok kafa yormayın. O mesaj Haziran’da çoktan verildi uzatmalar oynanıyor.