Yılana sarılmak

Bilinen ve kullanılan bir "lâf“tır: "Denize düşen yılana sarılır.“

Yılanın kurtarıcı olmayacağı sır değil. Hiçbir kurtuluş olanağı kalmadığını görenin yarattığı son bir umuda işaret etse gerek. Bunun kurtuluş olmayacağını bile bile… Kendisini aldatma bahasına…

Şu sıralarda milyonlarca insan sarılacak bir şey arar gibi. Bir kez daha boş bir umudun peşinden gitmeye hazırlanıyor. Başka ne yapsın ki? Boğulacak hale gelmiş. İlle de bir şeye sarılacak.

Önce kabaca ayırayım: Doymaz bir açlıkla belli kaynaklardan beslenen çakallar, sırtlanlar ayakları karada sanıyorlar. Leşlerle beslenen kargalar, akbabalar da sağlam dallara tünedikleri kanısında. Bunları bir kalemde geçelim.

Din tacirlerinin mugalatasına kanmış; çalana "becerikli“, çırpana "uyanık“ diyerek alkış tutan, kendi sefaletini ise "alın yazısı“, "Allah‘ın inayeti“ diye kabullenenler var. Sarılmışlar sarılacaklarına. Yıllardır alıştırıldıkları sadaka kültürünün hamisi gördükleri AKP’ye biat ediyorlar. Anlaşılan, bunların içinde bulundukları sefaleti kimin "yazdığını“ anlamaları için daha bir süre geçmesi gerekiyor. Onları da bir kenara koyalım.

Beni ilgilendiren, bu ülkenin içine sürüklendiği, girdaplar ve tehlikeli akıntılarla dolu karanlık, çamurlu sulardan kurtuluş arayanlar. Ne yazık ki, onlar da  bu arayış içinde bir kez daha boş bir umudun peşinden gitmeye hazırlanıyorlar. Başka ne yapsınlar ki? Boğulacak hale gelmişler. İlle de bir şeye sarılacaklar.

Çünkü hiçbiri yüzmesini bilmiyor. Kendi başına yüzebileceğini de düşünemiyor.

Soruları birbiri ardına sıralıyor, yanıtları tartışıyorlar. Bunlar arasında açık seçik belli olan tek bir yanıt var: AKP eskisi kadar bile oy alamayacak. Mecliste mutlak çoğunluk sağlayamayacak! Birileriyle ortaklık kurmak zorunda kalacak. Kendisine yeni bir paralel yaratacak!

"Ya şundadır, ya bunda… Kim kimle koalisyon yapar? MHP ile CHP?.. AKP ile MHP?.. CHP ile HDP?.. AKP ile CHP? Hatta…Hatta  AKP ile HDP? Olasılıklara bakın, hepsinin dibine birer mum yakın!

Soru oldukça karmaşık görünüyor: "Bunlardan hangisine sarılmalı?" Bunca karmaşıklığa karşın, bunun yanıtı da son derece açık: Bunlardan hiçbiri bu ülkeyi, en başta işçi ve emekçiler olmak üzere halkı içine düştüğü girdaplardan, akıntılı, pis ve karanlık sulardan kurtararak, kurtuluşa götüremez.

Götüremezler! Çünkü her biri bir dizi iyileştirme vaadinde bulunmakla birlikte, bir noktada birlerine benziyorlar: Bu nedenle de her biri şu, ya da bu çıkar/taviz doğrultusunda bir diğeriyle yanyana gelebilecek durumda. Öyle olmasaydı, halk arasında koalisyon yapmaları ihtimali üzerine konuşulabilir miydi?

Götüremezler! Çünkü hiçbiri sistemin tümden değiştirilmesinden bahsetmiyor. Hepsi birden bu sistemi sürdürme kararlılığında. Kurtaracakları kesin olan tek bir şey var: O da suları kirleten, emekçi milyonları boğulma tehlikesile karşı karşıya getiren sistemin ta kendisi! (Bu nedenle de, halk arasında koalisyon ortağı olabilecekleri tartışılırken onlar da kendi aralarında gizli pazarlıklar yapıyorlar.)

* * *

Bilmezlikten gelmeyelim: Bunlardan hangisine ümit bağlarsak bağlayalım, bu sömürü ve baskı düzeninden kurtuluşumuz yoktur! 

Ne mi yapmalı? Önce şu "ehven-i şer“i, (kötünün iyisini) aramaya son verelim. Bunların hiçbiriyle koalisyona girmeyeceği kesin olana bakalım. Bize kendi başımıza yüzmeyi öğretecek olana… Mugalatalarla dolu gürültüye kulaklarımızı tıkayıp, bir de onun söylediklerini dinleyelim. Kendi başımıza yüzmeyi öğrenelim. Bu göz boyayıcı parlamenter oyunların kurallarını çöpe atalım. Bu düzeni temelden değiştirmenin yoluna bakalım.

Aksi taktirde fırtınalardan, tehlikeli akıntılardan çıkamayacağız; sürekli boğulma tehlikesi içinde yaşamaya devam edeceğiz.

Seçim bizim.