Yeni Cumhuriyetin büyük imar-iskân projesi

Toprak rantından falan bahsedecek değilim. Büyük kentleri dönüştürürken yapılacak vurgunlardan da değil. Ne köylerin boşaltılıp kır yoksullarının kentlerin varoşlarına sürüldüğünden, ne oralarda kurulmasına göz yumulan gecekondulara iskan müsaadesi verip oy avcılığı yapıldığından ne de işlevi biten yoksul mahallelerinin yıkım projelerine alınıp, yoksulların bir kez daha sürülmesinden...

Bunlardan çok daha büyük bir “iskan ve imar projesi” var yürürlükte olan. Sözüm, Türkiye halkının beynini iskân ederek, yeni bir ulus imar etme projesi üzerine.

Bilinenden bilinmeyene doğru gidelim:
Emperyal güçler, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana gelmiş geçmiş en kara cahil ve görgüsüz bir takımı destekleyerek iktidara gelmesini sağlamış. Bunlar, halkımızı kesintisiz olarak kırdıkları potlara, yaptıkları gaflara, önlerine gelene attıkları postaya ve ettikleri hakarete alıştırmış, kanıksatmışlar. Böylece “köyün delisi” örneği elde ettikleri bir çeşit serbestliğe ve parlamento çoğunluğuna güvenerek önlerine geleni yakıp yıkıyorlar. Saygıdan bahsederek en saygısız laflar ediyorlar. Sevgiden dem vururken kin kusuyor, nefreti körüklüyorlar. Özgürlük söylevleri verirken tüm özgürlüklere zincir vuracak önlemler alıyor, yasa değişikliği yapıyor, hâttâ yasaya da gerek duymaksızın, kararnamelerle iş pişiriyorlar. Dürüstlük iddiasını elden bırakmazken yaptıkları her açıklamayla bir yeni yalan söylüyorlar. Her fırsatta namustan bahsederken, adam kayırarak, yandaşlar besleyerek, devlet kasalarını özel sermayeye hortumlatarak cumhuriyet tarihinin en şaibeli iktidarı haline geldiler.

Şimdi bu takım 12 Eylül rejimiyle birlikte başlatılan projeyi dev boyutlara taşıyıp, dolu dizgin uygulayarak bitirmeye çalışıyor. Birinci cumhuriyeti yıkıp, yerine başka tipten bir düzen getiriyor. Şimdi bu ikinci cumhuriyetin tam istendiği gibi yerleşmesi için, onun karakterine uygun bir de ulus gerekiyor. Projenin sahipleri işte bu ulusu yaratma peşindeler.

Toplumsal yaşam her taraftan bu projenin yapı taşlarıyla örülüyor. Birçok taşerona ihale edilmiş inşaat faaliyeti sür git devam ediyor.

Üç kere dördün on iki değil, milyonlar ettiği kaç kez yazıldı. Üç kere dört on iki etmez milyonlarca beyni yıkanmış yeni nesilden çocuklar ve gençler edecek! Akla, mantığa, bilime değil, hurafelere ve türlü hesaplarla uydurulmuş dinsel kurallara inandırılan maymun olmadığı söylenerek, kaburga kemiğinden çıktığına ikna edilen ve böylece taklitçi maymunlara dönüştürülen özgür bireyler değil, tarikatların, yobaz hocalarının, şeyhlerinin, imamlarının kölesi haline getirilen milyonlar.

İşte böylece yaratılacak 2. Cumhuriyetin gelecekteki ulusu.

Dahası da var.

Emperyalizmin taşeronu haline gelmiş olan bu iktidar bir dizi medya patronu satın almış, birilerini de medya patronu haline getirmiş. Bu medya patronları da bir sürü köşe yazarını kiralamış... Bunlar da kazandıklarını hak etmek için elbirliğiyle bilgisayarlarının klavyelerini eskitiyorlar. Yapay gündemleri topluma yayacaklar. İktidardakilerin iktidarlarını daha da derinleştirmek üzere aldığı önlemlere halkı alıştıracaklar. Bıçkın politikacıların kabalıklarını halka karizma diye yutturacak, “taktir-i ilahî”ye işaret edip ceplerini dolduran kelebek bıyıklıları, çember sakallıları toplumun önderi, saygıdeğer kişiler olarak lanse edecekler. Biraz bilgi biriktirmiş, ama kafası aydınlanmamış, başkalarının bilgisini çalarak unvan elde etmiş medrese hocalarını bilim insanı ilan edecekler. Bu arada işçi ve emekçilerin sorunlarını, yığınların giderek artan tepkisini görmezden gelecek bunlara karşı iktidar sahiplerinin kurduğu dolaplara, söyledikleri yalanlara, ettikleri hakaretlere, kustukları kin ve nefrete borazanlık edecekler. Laf cambazlıklarıyla topluma yön verecekler.

Büyük projeye göre halk bütün bu hapları yutup hazmedecek ve yeni bir ulus haline gelecek.

Daha bitmedi.

Ele geçirdikleri medyanın sadece haber, yorum, tartışma gibi sözde ağırbaşlı programları mı var? Bu işin eğlencesi yok mu? Ahmaklık yarışları, kadınları aptal sandalyesine oturtan programlar, boş kafalı laf ebelerinin eline verilmiş mikrofonlarla doldurulan televizyon programlarına ne diyelim? Hele o diziler? Tıraş olmaya üşenmiş kirli suratlı, kabadayı görünüşlü, maganda kılıklı bıçkıları bin türlü entrika ve dalavereye bulaşmış patronları cebinde tabanca, peşinde iki korumayla gezen mafya babalarını, kiralık psikopat katilleri kahramanlaştıran diziler neyin nesi? Bunlar da bu mühendisliğin bir parçası değil midir? Böylece namussuzluğu mubah sayan, adam öldürmeyi, ırza geçmeyi, kan davası gütmeyi, sülaleler arasında nesiller boyu süren kin ve garazı olağan kabul eden, her türden entrikayı yaşamın olmazsa olmaz bir parçası olarak gören bir ulus çıkacak ortaya.

Yetmez. Daha başka yapı çalışmaları da var.

Çenede ak sakal, kafada takke, pîr maskeli din dolandırıcıları meleklerle, cinler ve perilerle dolu masallar, hurafeler ve üfürüklerden, dün-bugün-yarın üzerine yalanlardan oluşan bir çöplüğü, saatler boyunca ekranlardan dışarıya boşaltacaklar. Seslendikleri izleyicilerin nesillerdir cahil bırakılmışlığına güvenerek akıllarını büsbütün karıştıracak, onları da yeni ulusa katacaklar.

Bir yan daha var. O da eksik kalmamalı.

Hepten yoksullardan başkaları da var bu ülkede. Emeği karşılığı hayatını kazanırken, hali vakti biraz daha iyice olan ve kendisini emekçilerden ayrı bir yere koyanlar. Onlar da, ceplerine bir dolu kredi kartı tıkıştırılıp ATM’lere ve dört bir tarafta kurulan AVM’lere salınacak. Gırtlaklarına kadar borca batırılarak bir kilo domatesi kredi kartıyla alacak hale getirilecek. Bunlar kendilerini burjuva sınıfından zannederek gerçek konumlarına körleşecekler. Ellerindekini kaybetme korkusuyla sinik ve düşünemez hale getirilecekler. Yoksulluklarının farkında olmadan kendilerini orta sınıftan sayacak, bu nedenle “bana dokunmayan bin yıl yaşasın” diyerek kabuklarına çekilecekler. “Görmem, duymam, konuşmam” diyen üç maymuna dönecekler.

Yapı böylece tamamlandı mı?

Bilime düşman, düşünmekten yoksun, peşinden gittiği imamın dediğinden çıkmayan, kafası hurafelerle dolu, vicdanı ahlaksal ölçülerden yoksun bir insan tipi... Homo-salakis tipinden bir toplumsal köle. Köle olduğunun farkına varmaması için, elinin altına cinsel ihtiyacını karşılayacak, evinin hizmetini yapacak, sırayla da çocuk -yani yeni işgücü- doğuracak bir kadın köle verilmiş bir ucube.

İşçiyken sadık ve çalışkan. İşsizken suskun... Ve her daim mütevekkil! İşte size yeni cumhuriyetin yeni ulusu için yaratılmaya çalışılan prototip.

Bir an bile “bu maya tutar mı” diye sormuyorum. Tutmayacağını biliyorum da ondan. Söz konusu bir çanak yoğurt değil. Çoğunluğu işçi ve işsizlerden, köy yoksullarından, dar gelirli insanlardan, zanaatkâr ve küçük esnaftan oluşan bir halk söz konusu olan. Nasrettin Hoca’nın gölünden bahsetmiyoruz. Birileri dünya milyarderleri arasına yükselirken giderek yoksullaşan, yaşamı her geçen gün daha da zorlaşan milyonlarca insandan bahsediyoruz. Ne maya kâr eder buna, ne taşeronların yapısal projeleri.

Maya tutmayacak, proje çökecek. Çünkü bir avuç politikacının yalanlarıyla örtülemeyecek olan gerçeklik ne politikacıların yalanlarında ne de onları yayan medyanın kirli sayfalarında, televizyon ve radyo stüdyolarında.

Yaşamın nabzı başka yerde atıyor!

Gerçeklik maden göçüğünde, grizu patlamasında ölmekte geçim sıkıntısından, borca batmışlıktan başı önde ve düşünceli olduğu için işten kovulmakta. Tersanelerde boğulmakta, inşaat çöküntüsünde ezilmekte, işçi barakalarında dumandan zehirlenip morararak, tutuşup kül olarak hayata veda etmekte yatıyor gerçeklik. Kent yoksullarının iş bulmak için girdiği kuyruklarda uzayıp gidiyor gerçek yaşam. Kır yoksullarının yaşam olanaklarının tümden yok edilmesinde, doğanın HES projelerine kurban edilmesinde yatıyor. Ekmek bulacağı için şükretmeyip, sesini yükseltenin azarlanmasında Güneydoğu Anadolu’da iki cephede vurulup ölmekte yatıyor acı gerçek. Gerçek...

Yazımın başında bilinenden bilinmeyene gidelim demiştim. Bilinmeyen bir şey bulup yazmak ne zor iş! Bu yazdıklarımı çoğunluk biliyor aslında. Bilmiyor görünen emekçi yığınlar da yaşayarak öğreniyorlar, daha da öğrenecekler. Onlar öğrendikçe projenin yapı taşları darmadağın olacak, iskeleleri çökecek, duvarları yıkılacak.

Bu planları yapanlar ve taşeronlarına gelince... Tabii bu arada onlar da, projelerinin yıkıntıları arasında ezilirken ister istemez öğrenecekler.

Türkiye’yi dar kafalarındaki hesaplara sığdıramayacaklarını...