Yaftalar üzerine

Birileri birilerinin göğsüne bir takım yaftalar asıyor, omzuna apoletler takıyor. Omuzların taşıdığı kafaların içinde birer beyin var. O göğüslerin içinde çarpan birer de yürek.

Ne yazık! Geniş bir yığın, o beyinlerin ne düşündüğüne, o yüreklerin ne için çarptığına bakmadan yaftaları olduğu gibi kabulleniyor. Apoletler önünde selam duruyor.

Utanç verici bir durum karşısındayız!

Yenilgi, eziklik, mağduriyetten hastalanmış; psikolojisi bozulmuş; bağımsız düşünemez hale gelmiş; sürekli olarak sığınacağı bir koltukaltı, dayanacağı bir güç merkezi arar olmuş; böylece kişiliğini de yitirmiş birileri, karşılıklı birbirlerini SOL olarak yaftalıyor. Geniş bir yığın da onlara “sol” olarak bakıyor!

Sol yaftası taşıyor, ama tamamen çöken ve yönetilemez hale gelen sistemin devamı için çırpınıyor.

Sol yaftası taşıyor, ama sermayenin iktidarını sürdürebilmek için gereksindiği, çivisi çıkmış parlamenter sistemi canla başla savunuyor; yığınlar sokağa yöneldikçe parlamentonun koltuklarına yapışıyor.

Sol yaftası taşıyor, öte yanda artık çivisi çıkmış ve çeşitli manevralarla maskesine rötuş yapılmaya çalışılan AKP ile diyalog sürdürüyor. Dalaverelerle iktidarı elden bırakmadığı hükümetinin başına bakanın elini sıkıyor, bunların meşruiyetine şahitlik ediyor. Dahası, onunla koalisyon olasılıklarını tartışma konusu yapıyor. Aslında başına gelecekleri düşündükçe korkudan tir tir titreyen en tepedekine de “sana dokunmayacağız” garantisi veriyor.

Sol yaftası taşıyor, bir taraftan da dünya çapında halkların emeğini sömüren, ülkelerindeki değerleri yağmalayan, yetmedi onları ateş ve kan denizinde boğan emperyalist güçlerden medet umuyor; onların temsilcileriyle, casuslarıyla gizli-açık müzakerelere giriyor. AB üyesi olmaya can atanları mı istersiniz, onları hakemlik etmeye çağıranları mı?

 Bunlar, boyunlarına asılmış “sol” yaftasıyla dolaştıkça, milyonlarca insan “kötünün iyisi”nin de aslında “kötü” olduğunu bildiği halde, “kötünün iyisi” olana oy vermek zorunda olduğunu sanıyor.

Ülkemde sol, tarihinin hiçbir döneminde bunca büyük ve utanç verici bir sefalet sergilemedi! Hiçbir zaman bu kadar “sol akıl”dan uzaklaşmadı. Hiçbir dönemde burjuvazinin sistemine, devletine, parlamentosuna bu kadar hevesle sahip çıkmadı. Hiçbir koşulda bunca omurgasız olmadı, düzen partilerine bunca mutlak biçimde biat etmedi.

Saf değiştiren, sisteme uyum sağlayanlar olmadı mı? Tabii oldu. Böyleleri Cumuhuriyet’in kuruluş günlerinden başlayarak sürüsüne bereket. Ama o andan itibaren boyunlarına başka yaftalar asılırdı: “DÖNEK!”,”HAİN!” -en yumuşak olarak- “OPORTÜNİST!”, ”REVİZYONIST!”

Ne yazık! o zamanlar boyunlarına “dönek”, “hain”, “oportünist”, “revizyonist” yaftası asılacak olanlar günümüzde “sol biziz” diye sahne alıyor. İşin daha da kötüsü var: Bir zaman solda yer almış, sonradan saf değiştirmişler böyle yaftalanırdı. Günümüzde sol ile uzak yakın ilgisi olmayan liberallere de boyunlarında sol yaftasıyla dolaşıyor.  Bunlar o kadar çoğaldılar, yaygınlaştılar ki, çokları “sol dedikleri bu olsa gerek” diyor.

Bunda şaşıracak bir şey yok.

Emperyalizmin dünya çapındaki saldırısı sadece “özgürlük”, “demokrasi” getirme bahanesiyle bağımsız ülkelere silahlı saldırılardan, kışkırttığı içsavaşlardan, el altından örgütlediği darbelerden ibaret değil. Uluslarası sermaye bunlara pürüzsüz bir yol açmak için, önce solu sol olmaktan çıkartmak zorundaydı. Bunun için burjuvazinin devletleri ve uluslararası sermayenin tüm olanakları seferber edildi. Bir zamanlar sola kapalı olan medyanın bütün kanalları boynunda sol yaftalı döneklere, hainlere, oportünistlere, revizyonistlere sonuna dek açıldı.  Kimisine dayak, kimisine pâye, kimisine para, iyice aptallara da kafalarını karıştıracak modernite fikirleri! Sermayenin açık temsilcisi liberallere  bile sol yaftası yapıştırıldı: “sol liberaller”! Böylece yol açmak bir yana, yolu asfaltladılar.

Bu saldırının özellikle Avrupa’da; Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Hollanda gibi emperyalizmin kalesi olan ülkelerde amacına ulaştığını teslim etmek zorundayız. Bu ideolojik saldırının en başarılı olduğu, en büyük zaferi kazandığı ülkelerden biri, kuşku götürmez biçimde Türkiye’dir! (Yazıklar olsun!)

Bunların hiçbiri sol değil! Bunlar, muhafazakârların, sağcıların maskelerinin hızla düştüğü, ellerine kan bulaştığı günümüzde sistemin devamını sağlamak için ortaya atılan “YENİ MUHAFIZLAR”dır. Sistemin yeni muhafızları...

Şimdi akılları sıra bu düzene karşı yükselecek her sesi sonuna dek susturmaya, işçi sınıfı ve emekçi yığınların çıkarları için konuşanları “sözün bittiği yer”e getirmeye çabalıyorlar.

Boşuna çaba. Komünistlerin nefesi tükenir mi? Tükenmez! Sözü biter mi? Bitmez!

Komünistler, tek kurtuluş yolunun, çirkin yüzü apaçık ortaya çıkmış olan bu sermaye iktidarına son vermekten geçtiğini yazmaya-söylemeye devam edecekler. Yaşam her söylediklerini adım adım doğruladıkça, “biz söylemiştik” demek tenezzülünde bulunmadan, sosyalizm hedefine işaret ederek, ısrarla yığınları örgütlenmeye çağırarak...

Sol yaftası taşıyan “yeni muhafızlar” bir yana dursun.

Bu ülkede boyun eğmeyi kabullenemeyen öncü işçilerin, gerçek aydınların, gençlerin ve kadınların aklına ve belleğine güvenerek...