Sözlükler yeni baştan yazılmalı, 'sol'un tarifi yeniden yapılmalı!

Diller sürekli olarak değişiyor, gelişiyor. Gelişen teknolojiyle, düşünce dünyasının zenginleşmesiyle... Bütün dillere yeni sözcükler giriyor. Bu arada diller arasında kaçınılmaz bir alışveriş de oluyor. Sadece tek tek sözcükler değil, ifade biçimleri, deyimler, dahası, atasözleri bile dilden dile aktarılıyor. (Bildiğim kadarıyla, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillere birkaç yılda bir, dil kurumlarının ve temel alınan sözlüklerin resmen kabul ettiği üç-beş sözcük giriyor.)

Bize gelince, sünger gibiyiz. Osmanlı'dan bu yana, ülke topraklarındaki değerleri önce sömürgecilere, sonra da emperyalistlere peşkeş çekerken, onlardan da bolca sözcükler almaya, bunları eğip, bükerek, yanlış telaffuz ederek, bazılarını asıl anlamlarına yabancılaştırarak dilimize katmaya meraklı bir toplumuz. Dilimizde kaç tane İtalyanca, Fransızça, Almanca ve son olarak da sıraya giren İngilizce sözcük var, sayısını bilemeyeceğim. Bu işin başını çekenler de sözümona "aydın“ takımı. (Ne kadar çok yabancı kökenli sözcük kullanırlarsa, o denli entellektüel derinlik sahibi oldukları sanılacak ya...)

Aslında soruna salt dilbilimi açısından bakılamaz. İşin çok derinlerde yatan, toplumun bilincini, dünya görüşünü belirleyen ideolojik, politik yanları da var. Örnek mi istersiniz? Sürüsüne bereket! Kaç yıldır halk arasına yerleşen bir örnekle başlayayım: Herkes birbirine veda ederken, "hoşça kal“ falan diyeceğine, Amerikan filmlerinden yamanmış "kendine iyi bak“ demeyi ihmal etmiyor. (Böylece herkes birbirinin bilinçaltına iğrenç bir bireyciliği yerleştirdiğinin farkında mı bilmem: "Herşeyi boş ver, en önce kendine iyi bak!“)

Ortalığa yayılıp, her köşeyi tutmuş cahiller ve yobazlar sürüsü, liberal yalakalarla elbirliği içinde oldum olası bildiğimiz, kullandığımız kavramları da eğip, büktüler, içeriğini değiştirdiler. Bunları moda haline getirdiler. Çoğunluk da peşlerinden yürüdü, bunların modasına uydu. Böylece "din“, "namus“, "ahlâk“, "töre“ kavramlarının anlamı birbirine karıştı gitti. Dindar görünümlü din dolandırıcıları namuslu insan muamelesi görmeye başladı. Ortaçağ karanlığından süzülüp gelmiş töreler namus kavramının temeli sanılır oldu. Herkesin dinsel kavramlarla konuşmaya başlayıp, her cümleciğin arasına dinsel bir dizi laf sokuşturması da bu modanın ayrılmaz parçası haline geldi. Çoklarına bakıyorum da, niyet bildirirken “inşallah“, bir şeyi öğerken "maşallah“, hayret ederken "allah allah“ falan demezlerse laflarının vurgusu eksik kalacak sanıyorlar. (Sakalı pis, bıyığı kırpık yobazlara sözüm yok. Ama yazıklar olsun, bu modaya uyan sözümona aydın geçinen takıma.)

İktidarın tepesine tünemiş, "van minut“tan başka yabancı dil bilmeyen kara cahillerin ortaya attığı, "marjinal“, "vizyon“ gibi sözcükler de bir anda moda haline gelip, yaygınlaşıverdi. İçeriğini bilmeyen, düşünemeyenlerin, "vay be, bunlar işi biliyor“ diyerek, içine yuvarlandığı oy tuzağına dönüştü. Kadınları aşağılayan, ortalıktaki dişi olan herşeye göz diken bu yobazlar sürüsü, "kadın“ yerine "baaayan“ diyor diye, aklı başında, kafası çalışır sandığım birileri de başladılar, "baaayan arkadaşlar“ demeye. (Yazıklar olsun, bu kadın düşmanlarının suratına tükürecek yerde, onların eğreti nezaket modasına ayak uyduranlara!)

Örnekleri bu yazıda saymakla bitiremem.

Bu nedenle Türkçe sözlükler yeni baştan yazılmalı. Ve bir gün gelecek, bu iş yapılacak! Bu tabii benim haddim değil. Geleceğin dil bilimcileri bakacak bu işe.

***

Fakat iş oraya gelmeden...

Geçen günlerde Kemal Okuyan, "Solun hükümet değil, iktidar olması gerektiği“ yönünde bir yazı yazdı. Ne demek istediğini bir nefeste kabul edecekken, bir anda durakladım. Hayır! Aslında muhakkak yapılması gereken başka bir şey vardı: Şu "sol“ ve "solcu“ kavramları acil olarak, yeni baştan tarif edilmeliydi!

Şimdi sözlüğe bakalım. Neymiş efendim? Sadece Türkçe'de değil, tüm dillerdeki sözlüklere göre "solcu“, kabaca "sosyalizme yakın görüşleri savunanlar“ anlamına geliyormuş... Bunlar parlamentolarda sol taraftaki koltukları işgal ederlermiş... falan feşmekân... 

Bu sözcüklerin günümüzde gerçekten ne anlama geldiğini hiç olmazsa kendi sözlüklerimizde düzeltmeliyiz!

Burjuvazinin hakim düzeninin göz boyayarak sürdürülmesinde en etkin araçlardan biri olarak kullanılan parlamentoda hangi koltukları ısttıklarına, arada bir itirazda bulunup, sonra kimlerle tokalaştıklarına falan bakmadan... Ve "Kalbin bulunduğu taraf“ı falan da boş verip, hemen öneriyorum:

Sol: Sosyalizmin “so”sunu kullanarak ona çağrışım uyandıran fakat ısrarla çağımızın kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı olduğunu ısrarla görmezden gelen; bu sistemi değiştirmeksizin sürekli iyileştirmelerle "her türlü sömürü ve baskıdan arınmış, barışçıl bir dünya kurulabileceği“ yalanını yayan; dahası, sosyalizme temelden karşı olan; her kriz döneminde emekçi yığınların sürmekte olan sömürü ve baskı sistemine karşı tepkilerine hedef şaşırtan; böylece, kapitalist sistemi muhafaza etme işlevi gören "yeni muhafazakâr" görüşlerin tümü! 

Solcu: 100 yıldır başarıyla uygulanan - yukarıda tarifi yapılan- pratiğin güncelliğini yitirmemesi için çalışan kişi, "burjuva iktidarlarının yeni tipten muhafazakârı“!

Bir zaman gelmiş, yüzlerini gerçekten devrime döndürmüş olan Marksistler, sosyal demokrasiden kurtularak kendilerini tarif etmiş ve "komünist“ olduklarını ilan etmişlerdi. Marsizm, sosyalist devrim düşüncesi böylece kurtuluşunu yaşadı. Sosyal demokrasi de bugünkü sefaletinin işine yuvarlandı.

Şimdi artık bizim için de vakti geldi! Gerçekten bu düzene devrimci bir biçimde son vererek sosyalizmi kurma amacı güdenler artık bu „sol“ alışım içinde kaynayıp gitmekten kurtulmalıdırlar. Kendilerini "sol“ olarak nitelemeye son vermeli, neyi amaçlıyorlarsa, kendilerini onunla adlandırmalıdırlar.

"Sosyalizm“in "so“sunu çalan ve içine nelerin dolduğu belirsiz olmakla birlikte işlevi çok belirli bu karmaşaya paye veren söylemleri de sonlandıralım! Artık iyice tortulu bir çözelti haline gelmiş olan bu "kapitalizmi muhafaza görevlileri“nin, bu yeni muhafazakârların akıl karıştırıcı işlev görmesine meşruiyet kazandırılmayalım.

Sosyalist devrim hedefine odaklanmış olanlar bunu başarabildiği ölçüde, geriye kalan "sol“ ve "solcu“ muhafazakârların mumunun ne kadar hızla söneceğini göreceğiz!

Ben şahsen bana "solcu“ denmesini istemiyorum...