Seçim yazıları - III Kim kime oy verecek?

„Seçmenin hangi partiye ya da kime oy vereceğine karar vermesi, aslında siyasal bilinç sorunudur.“

Bu cümle her şeyi açıklıyor mu? Bence hayır. Teorik yasallıkları tek başına ezber edinmek yetmiyor. İnsanların, toplumsal yaşamın sayısız etmenlerinin yarattığı kaos içinde eğilip büküldüğünü, üretimde aldıkları yerden, yaşam biçimlerinden, algılarından, duygularından, bilinçlerine dek defalarca deformasyona uğradığını gözönünde bulundurmak gerekiyor.

Kimler kimlere oy vermişti, bundan sonra kimlere oy verecek? Belediye seçimleri yaklaşırken hangi kesimlerden kimlerin kimlere oy vereceğini, „siyasal bilinc“e gelene dek, başka hangi etmenlerin belirlediğini, dikkatle gözlemlemek, ayırımları ona göre belirlemek, varsayımları ona göre yapmak, çalışmalarda ağırlık verilecek hedef kitleyi ona göre saptamak gerekiyor.

Şunu biliyoruz:
Bu toplumda, özellikle emekçi yığınların, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana iktidari elinde bulunduran sermayenin sözcüleri tarafından sayısı ve biçimi bir yazıda sayılamayacak tuzaklarla cahil ve geri bırakıldığını, manipule edildiğini...

Şunu unutuyoruz:
Yukarıdaki gerçeğe rağmen, AKP'ye oy verenlerin çoğunluğunun, gericilikten, yobazlıktan yana oldukları icin değil, „temiz eller“, „şeffaf politika“, „özgürlükler ve ileri demokrasi“, „ekonomik kalkınma“ ve „yaratılan değerlerin daha adil dağılımı“ özlemiyle oy verdiklerini...

Şunu da biliyoruz:
AKP'nin iktidara gelmeden başlayarak halkın en geniş kesimlerini sahte sözlerle aldatarak iktidara geldikten sonra da sürekli olarak yanlış bilgilendirerek, şaşırtarak, ahlâksızlığa alıştırmaya, adamsendecileştirmeye, sindirmeye çalıştığını...

Şunu ise henüz hic kimse bilmiyor:
Bu halkın yüzde kaçının, tüm saldırılara karşın en azından içgüdüsel olarak doğruya ve yanlışa uzanan yolları birbirinden ayırt edebilecek durumda kalabildiğini yüzde kaçının da gelişen olaylarla birlikte kendi yaşamını ve konumunu sorgulamaya başladığını...

Vardığımız bu noktada, ilk ayırımı yapmak üzere saymaya başlayalım:

Makat* kılı olmaya meraklı olan ve bunu utanmadan ilan eden insan tipinin kime oy vereceği bellidir. Böylesi makat kılı olacak kaç tane insan çıkar bu toplumdan?

İslam pazarlamacılarının yıllar içinde birilerinin gözüne, beynine perde indirdiğini de gözlemledik. „Müslümandır, öyleyse yalan söylemez, hırsızlık yapmaz“ diyen aldatılmışlar oluşturuldu bu toplumda. Bunlar arasında „öl de ölelim“ diyenler, ortalığı kasıp kavuran bir külhan beyinin „mesih“ olduğunu iddia edenler bile çıktı. Dinsel inancı bir yana, böylesine beyin felcine uğramış, düşünmekten aciz kaç insan bulunmaktadır bu toplumda?

İşsizliğe, ya da aşırı sömürü altında çalışmaya mahkum edilerek yoksulluğu kader bellemiş insanlar vardı. AKP, bir zamanlar „devletin-belediyenin sosyal yardımı“ olarak dagitilan bir çuval kömür, iki kilo bulgur, bir paket şeker, biraz da makarnayı kendi yardımı olarak yutturmaya giristi. Yoksullar da çoğu yalana olduğu gibi buna da kandılar. Dağıtılanları öpüp başlarına koydular. Bunu başaran partiyi de ödüllendirdiler. Geçen süre icinde, bunun bir oy tuzağı, onur kırıcı bir sadaka olduğunu kavramamış, ya da kavradığı halde kendisini dilenci konumuna sokan bu aşağılama içinde yaşamını sürdürmeye razı kaç insan kalmıştır bu toplumda?

Geçmiş yıllarda her mahallede bir takım „türediler“ çıkmıştı ortaya. Durup dururken karısının başını örttükten sonra, önce ev eşyasını yenileyip, hemen ardından altına bir cip çekerek sıradan mahalle sakinleri arasından sıyrılıp çıkan, daha sonra da başka bir yerlere taşınan birileri oldu. Gözleri önündeki bu değişimi gözlemleyen mahalle sakinleri arasında bu satılıklara tiksintiyle bakanlar vardı. Ama, „sıra ne zaman bana gelecek“ diye düşünenler de vardı. Bu toplumda böylesi, üç kuruşa ruhunu satmaya hazır olup da, sırasının gelmesini bekleyen kaç tane insan vardır acaba?

Ayakkabı kutuları, tapeler, sıfırlanacak paralar falan... Bunların sahiplerinin, tüm akraba, taâllükatı, ortakları ve yardakçılarıyla birlikte bu toplumda sadece bir avuç insan olduğunu herkes biliyor. Milyonlarca seçmen arasında bunca hırsızlığa, yolsuzluğa, yağmacılığa, kısacası „yüz kızartıcı suçlara“ göz yummayı, böylece dolaylı olarak bu suçlara yataklık eder duruma düşmeyi kaç insan kabul eder?

Yukarıda saydığım makat kıllarının, beyin felcine uğramışların, dilenciliğe razı olanların, ruhunu satacak ortam kollayanların, ahlâksızlığın çeşidine göz yumanların kimlere oy vereceği bellidir.

Ancak, zorbanın her fırsatta iddia ettiği gibi, bunların toplamının bu halkın yüzde ellisini oluşturmadığını, aksine vicdanı bütün bunları kaldırmayanların ezici bir çoğunluk oluşturduğunu herkes bilmektedir.

Sınıfsal konumunun bilincinde olan ve siyasal tercihini bu bilinçle yapanlar, şimdi bunların dışında kalan halkın ezici çoğunluğuna bakmalıdır. Umut onlardadır. Ancak sorun, bu insanların başka maskeler arkasında bu düzeni savunanların tuzaklarından nasıl kurtarılacağında yatıyor.

İşte tekrar başa döndük: Bu da ancak siyasal bilinçle ve bu bilinç doğrultusunda örgütlenmeyle başarılabilecek bir iş.